Duvarın üstüne oturup, içimdeki siniri atmak adına ağlamaya başladım. Neden onlar için yeterli olamıyorum?
Yarışmadan sonra, gece odama giderken annem ve babamın yanına uğrayıp, yarışmadan bahsettim ve takım arkadaşımla birlikte kazandığımı söyledim.
Tek söyledikleri şey "Ona teşekkür etmelisin. O olmasa kazanamazdın. İyi geceler Yun." oldu.
"Nefret ediyorum! Nefret! Hepsinden nefret ediyorum! Ne demeye doğurdunuz o zaman?! Aldırsaydınız en başında!" bir yandan bağırıyor, bir yandan da ağlıyordum.
Üzgün müydüm, sinirli miydim bilmiyorum ama iyi geldiği ortada. Rahatlatıyor.
"Bu kadar nefretin insan sağlığı için iyi olduğunu sanmıyorum." dedi, tanıdık bir ses.
Gözyaşlarımla sesin geldiği yöne doğru döndüm; Niki...
Hızlıca gözyaşlarımı silip, önüme döndüm. "İyi veya değil." dedim.
"Ne oldu? Anlatmak ister misin?" diye sordu. Anlatabilir miyim cidden?
Dinleyecek iyiliği gösteren biri var... Bu inanılmaz!
"Ci-cidden anlatabilir miyim?! Dinler misin?!" diye heyecanla sordum.
"Tabii ki dinlerim. Neden dinlemeyeyim?" diye sordu.
"Yani... Daha önce hiç kimse bu nezaketi göstermedi de, o yüzden." dedim bende, utana sıkıla.
"Boş ver onları, anlat hadi." dedi, yanıma otururken.
"Ailem... Yani annem ve babam... Onları hiç bir şekilde mutlu edemiyorum. Ne yapsam eksik. Benimle hiç gurur duymuyorlar. Yalandan bir aferin bile duymadım daha önce onların ağızından. Ne yaptıysam hep onlardan bir övgü alabilmek için yaptım. Sınıf birinciliğini hiç kaybetmedim senelerdir, bir sürü yarışmaya katıldım ve kendimi kazanmak için zorladım, bilmediğim şeyleri öğrendim... Ama hiç biri yeterli olmadı. Tek duymak istediğim küçük bir aferin oldu. Mesela beni hiç güzel kızım, canım kızım diyerek sevmediler. Onun kızı ne kadar güzel, bunun kızı ne kadar sevecen falan filan... Ben hep bunları duydum. Ama artık bunları duymayı kaldıramıyorum. Dün gece yarışmadan sonra onlara kazandığımı söylemeye gittim ama bana dedikleri şey ne oldu, biliyor musun? O olmasa kazanamazdın, oldu." derince iç çektim. Rahatlatmıştı cidden. Yoksa sinirden ağlamaya devam edecek ve kendimi yiyip bitirecektim.
"Eh... Senin kadar çabalasam kesin Einstein olurdum. Deli misin sen? Boş versene. Başkaları seninle gurur duyup, sana özeniyor olabilir. Bu en büyük gurur kaynağı! Belki de söylemeseler bile seninle gurur duyuyorlar ama sen bu konuyu onlarla konuşmayıp, çabaladığın için bunun kendi kararın olduğunu düşündüklerinden bu şekilde seni gaza getirmeye çalışıyorlardır. Sonuçta herkes farklı ve bu yüzden farklı düşüncelere sahip. Ama sen de haklısın, onlar biraz işi abartmış. Sana daha çok sevgi gösterebilirler. Onu bunu boş ver şimdi, sen kazandın ve ben seninle gurur duyuyorum. Çünkü senin sayende ben de kazandım. Belki başka biri ile eşleşmiş olsaydım, kazanamayıp, pes etmiş olacaktım." dedi, bana bakmadan.
Daha sonra ayağa kalktı. Gideceğini anladığımda, teşekkür etmek için ona döndüm.
"Teşekkürler, Niki. Daha önce kimse bana bu şekilde yardım etmedi, destek olmadı. Kendimi çok daha iyi hissediyorum. En azından... Sen benimle gurur duyuyorsun. Cidden, çok teşekkür ederim." dedim, gülümseyerek.
"Ne demek, arkadaşlar bunun içindir." dedi, içten bir gülümseme ile ve elini bana uzattı, kalkabilmem için.
Gülümsemesi tepedeki yaz güneşinden daha sıcak, daha iç ısısıtıcı, daha parlak; hatta daha güzeldi.
Bu gülümsemeyi sürekli görmek istiyorum. Bu yazla son bulmasın, kışın bile içimi ısıtsın, beni sıcacık tutsun istiyorum.
İyi ki hayatıma girdi, güneşin yeni bir güne doğuşu gibi.
-Şimdi-
Niki... Her şeye rağmen senden vazgeçemiyorum. Aptalsın, körsün falan ama yine de seviyorum seni. Şapşal şey...
Bilmediğim ve bilemeyeceğim sokaklara geldiğimde, demirci bulmak için etrafıma fazla dikkat çekmeyeceğim şekilde bakınmaya başladım.
Demircinin demir dövme sesini de illa ki duyarım, değil mi? Bu sayede yakınlarda olup olmadığını anlayabilir, başka bir sokağa girip, vakit kaybetmeden onu bulabilirim.
Buralarda hiç ses olmadığına göre, vakit kaybetmeden hızlıca ilerleyip başka bir sokağa gitmeliyim.
Buraların da sokakları o kadar garip ki, labirent gibi. Umarım geri dönüş yolunu bulabilirim.
"Hırsız! Yakalayın onu!"
Ne? Hırsız mı? Hani?
Bana doğru hızla koşan birini gördüğümde, hareket etmek için bile geç kalmıştım, şaşkınlıktan.
Adam tam bana çarpmak üzereyken, birisi beni kolumdan tutarak sertçe çekince onunla beraber yere, onun üstüne, düşmüştüm.
Tanrım, o adam bana çarpsaydı kesin yaralanırdım. Tazı gibi koşuyordu. Saniyeler içinde bana yaklaştı. Ne yapacağımı şaşırdım.
O değil de, kim bu beni kurtaran? İyice sarıldım da çünkü.
Üzerinden kalkarken, yüzüne de bakmayı ihmal etmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑬𝒑𝒊𝒄 𝑶𝒇 𝑺𝒖𝒎𝒎𝒆𝒓 - 니키 ✔
FanfictionHerkesin aşkı küllerinden doğmuştu. Bizim ki ise, yaz güneşinden. Kapak Lux Design tarafından yapılmıştır.