-6-
Büyü kulesine varmak bir ayı bulan bir maceraydı. Yolda karşılaştığı insanlar, yaşadığı olaylar ve şövalyeleriyle olan diyaloglarıyla güzel bir ay geçirmişti. Ve sonunda bu evrenin gerçekliğine alışmaya başlamıştı. Gerçek zamanda olağanüstü gelen şeylerin varlığına inanır olmak yadırganmıyordu. Gerçekliği tartışılırdı ama varlıkları inkar edilmiyordu.
En sonunda büyü kulesinin kapısına ayak bastıklarında şövalyeleri ile olan maceralarının son bulduğunu biliyordu. Uzun yolculuk onlara alışmasına neden olmuştu. Lucrezia için hayatının dönüm noktası olacak bu dönem, vücudunda varlığına inanamadığı mana adındaki gücün varlığıyla somut bir şekilde karşılaşacağı yerdi. Yükselişi gerçekleşecekti. Ama yine de hikayedeki gibi, kraliyet büyücüsünü yetiştirmesi doğru olur muydu? Luca kitapta sezonlarca üstü kapalı bahsedilen bir karakterdi. Anlaşılması güç ve kitapta asla karakter ağzından yazılmayan tek kişiydi. Neyse ki önünde uzun bir süre vardı.
"Kuleye geldik leydim!"
İsmini söyleme nezaketinde bulunmuştu ama bu şövalyeler bunu dinlemek istememişti. Bir süreden sonra onları takmamaya başlamıştı. Kapısının açılmasıyla birlikte elini uzatan şövalye Antonio'ya gülümsedi. İndiğinde karşısında devasa bir kapıyla karşılaşmıştı ya da küçük bedeni için fazla büyüktü. Kocaman bahçenin içerisinde kendisini karşılayan devasa kuleye bakakaldı. Kitapta betimlendiği gibiydi. Bulutları delecek kadar yüksekliğe sahip kule, manzaraya bakan pencereleri, etrafını çevreleyen binbir çeşit çiçeklerle kaplı rengarenk bahçesi mevcuttu. Kraliyet sarayı ile yarışacak kadar güzel olduğunu söylemişti. Şimdi ise Lucrezia kraliyet sarayını merak ediyordu.
Devasa kapı kendiliğinden açıldığında Lucrezia sakince içeriye girdi. Şövalyeler onu takip ettiğinde beş dakika yürüdükten sonra kule kapısına gelmişlerdi. Kapıda kendisini karşılayan iki kişi ile Lucrezia başını kaldırıp yüzlerine baktı.
İki adam büyücü cübbeleriyle karşısına dikildiğinde sakince bakışlarına karşılık verdi. Lucrezia gözleriyle neyi ölçtüklerini anlamış değildi ama sakince yüz çevirip şövalyelerine döndü.
"Bu leydi, veliaht prensin emri doğrultusunda buraya geldi. İsmi Lucrezia ve kendisi konuşamıyor."
Büyücülerden birisi elinde bulunan küreyi Lucrezia'ya uzattığında kız tereddüt etmeden elini uzattı. Mana küresi olarak adlandırılan küre kitapta tarif edildiği gibi olağanüstü bir ışıkla parlarken, Lucrezia gözlerini kapattı.
"Gördün mü?"
Onaylar mırıltıların artmasıyla birlikte ışık söndü ve Lucrezia gözlerini açtı. Şaşkınlık ve sevinçle ışıl ışıl parlayan gözlerine bakmadan edemedi. Bu kadar heyecanlanacak ne vardı ki?
"Büyü kulesinin efendisi en sonunda bir öğrenci seçmek zorunda kalacak. Suratını görmek için can atıyorum."
Lucrezia olanları anlamaya çalışıyordu. Lucrezia karakteri kitapta büyü kulesinin efendisi olarak tanıtılmıştı ve önceki efendiye ne olduğu belirsizdi. Ölümü tam bir gizemdi ve kule efendisi olması ise tamamen bir rastlantı idi. Ya da öyle sanıyordu. Kitapta Lucrezia saray büyücüsü olarak atanacakken, kule büyücüsünün ölmesiyle birlikte büyü kulesinin efendisi olarak atanmıştı. Bu durum karakterin saraydan uzaklaşmasına neden olmuştu.
Şimdi ise kitabın başlangıcından önce ölmüş bir karakterle karşılaşmak, buranın birisi tarafından yaratılmış bir evren olduğu mantığını silmeliydi. Bu evrenin de öncesi olduğunu anlamalıydı artık. Çatallaşmış yollar kendi sonunu bir şekilde etkilemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Masumum Majesteleri
Teen FictionPrensesin Ezgisi adlı romana kötü yorum yaptıktan sonra öldüm ve kendimi bir anda prensin elinde ölecek olan büyü kulesinin efendisi olacak Lucrezia'nın çocuk bedeninde uyandım. Önceliğim prensle iyi arkadaş olup kendimi kurtarmaktı ama neden kitab...