Bölüm 2: Ruther Ailesi

3K 67 7
                                    

Jensen'ın pürüzsüz sesi kapı açılma sesinin ardından geldiğinde başımı düzenlediğim formlardan kaldırdım. "Elindekileri bırak da çıkalım hadi." dedi. Akşamın geldiğini fark ettiğim gibi üzerime çöken bitkinlik beni yerime mıhladı ve suratımı buruşturdum

"Benim biraz daha işim var. Sen git. Ben sonra gelirim." diye umutsuzca kaçmayı denedim. İşe yaramayacağını bildiğim halde çaresizce denemek istiyordum. Jensen alayla yarım ağız güldü.

"Eğer geleceğine güvenseydim bile -ki en ufak bir ihtimal bile vermiyorum- sensiz gitmezdim." dedi. "Bu yüzden elindekileri olduğu gibi bırak, gidelim."

Homurdanarak ayağa kalktım. Askıdan trençkotum ve çantamı alıp odadan çıkan Jensen'ı takip ettim. İçten içe kendimi Pamela ve anneme hazırlamaya başladım. En fazla üç saatim onlarla geçecekti. Ama o üç saat sonsuzluk gibi görünüyordu gözüme.

Yemek için üzerlerimizi değiştirmek üzere önce eve geçtik. Jensen üzerindeki süitle, rahat bir keten pantolonu ve lacivert renkli Polo marka gömleği değiştirip yatağımıza oturduğunda ona ayakkabılarını gösterdim. Ona hediye olarak Fransa'dan getirttiğim kunduralar bu kıyafetin altına hiç gitmemişti. Başını sallayarak giyinme odasına yeniden yöneldi. Gömleğine uygun olarak lacivert bir Vans giyip yeniden yatağımıza oturdu.

Bir süre sessizce birbirimize baktıktan sonra "Üzerini değiştirmeyecek misin?" diye sordu.

"Değiştireceğim." dedim. Herhangi bir eyleme girişmeden öylece olduğum yerde dikilmeye devam ettim.

"Eugenia," dedi İngiliz aksanının ismime kattığı kayganlıkla. "Sen isteyene kadar burada beklemek isterdim ama gitmemiz gerekiyor ve sen bunu asla istemeyeceksin. Hadi, üzerine rahat bir şeyler giyin de çıkalım."

Ona sızlanarak baktım ve giyinme odasına yürüdüm. Trençkotumu yavaşça çıkardım. Çantamı ağır hareketlerle raflardan birine koydum. Kıyafet seçimimi yapmak üzere dolabın benim olan tarafına göz gezdirdim. Gözlerim isteksizlikle beraber beğenecek bir şey bulamıyordu. Bu yüzden seçim işlemi oldukça uzun sürdü. Üzerimdeki şık, koyu yeşil elbiseyi çıkardım. Seçtiğim salaş, krem rengi bir bluz ve İspanyol paça, yumuşak kot pantolonumu giyindim. Ayağımdaki 12 santimetre topuklu ayakkabıyı çıkardım ve onun yerine 6 santimetrelik dolgu topuklu taba renkli bir botin giydim. Yüzümdeki hafif makyajı küçük küçük toparladıktan sonra krem rengi, kare şekilli küpelerimi de taktığımda ve trençkotumu yeniden giyindiğimde hazırdım.

Yani... Teknik olarak.

Hazırlık işlemimin ne kadar sürdüğüne görmek için kol saatime baktım. O kadar yavaş hareket etmiştim ki yarım saate yaklaşmıştı. Kendimi zihnen hazır hissetmiyordum. Annem ve Pamela, o korkunç başvuru formlarından sonra çekmek istediğim insanlar değillerdi. Ama bir kere evet demiştim. Kaçış yoktu.

"Eugenia, içeride bayılmış olmandan şüpheleniyorum." diye seslenerek giyinme odasına girdi Jensen. Bitkin bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Hazırsan gidelim."

"Değilim."

"Gayet hazır görünüyorsun."

"Gitmesek?"

"Eugenia..." diye nefesini verdi. İki adımla yanıma ulaştı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan beni kucağına almıştı bile. Kollarım omuzlarını kavradı ve odanın kapısına kadar beni taşımasına izin versem de kapıya geldiğimiz zaman ellerim kontrol edemediğim bir şekilde kapı pervazına tutundu. İlerlemek için beni çekiştirmeye başlayan Jensen homurdanıyordu.

"Gitmeyelim, lütfen! Bir sonrakine gideriz." dedim. Beni yere indirdi ve karşı koyulmaz bir güçle kapı pervazından sıyırdı. Annesiyle kalabalıkta yürürken elindeki oyuncağı yere düşürmüş bir çocuk gibi kapıya burukça baktım ve yeniden ulaşmaya çalıştım. Jensen beni sertçe önüne çekip omuzlarımı kavrayarak beni olduğum yere mıhladı.

Mantık EvliliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin