Önündeki ufak kazana damlattığı dut suyu ile yükselen buharlar yüzüne gelince Hermione, hızlıca başını geri çekti.
Sıvıyı karıştırırken göz ucuyla duvardaki saati yokladı — ne de olsa, yarım saat kaynaması gerekecekti pişirdiği kaynakgücü iksirinin. Karıştırmaya son vererek cam karıştırma çubuğunu lavabonun içine bıraktı ve buzdolabına yöneldi. Saat, gece üçe yaklaşıyordu. Uzun bir günün ardından ailesinin tamamı yatmaya gitmiş, Hermione de rutini takip ederek yatağına kıvrılmıştı ancak saatlerce dönmesine rağmen bir türlü uyku tutmamıştı. Ne tarafa dönse başka bir şey düşünüyordu ve geceleri hava serinlemesine rağmen kan ter içerisinde kalmıştı. En sonunda kafasını biraz dağıtmak için iksir pişirmeye karar vermişti, çoğunlukla işe yarayan bir yöntemdi.
Buzdolabından çıkardığı dondurma kutusunu mutfağın ortasındaki masaya bıraktıktan sonra bileğindeki lastik tokayla bir topuz yaptı kıvırcık saçlarını. Çekmeceden aldığı bir kaşık ve çikolata parçacıklı kapuçinolu dondurması ile oturma odasına ilerlerken donuk bakışlarını önüne çevirdi. Beş gün olmuştu, beş gün! Beş gündür Harry'den ses seda yoktu. Karşılaştıklarından beri yirmi dört saatte bir görüşüyorlardı, dolayısıyla onun yokluğunu hissetmiş ancak ilk iki gün işi olduğunu düşünerek pek de irdelememişti. Harry Potter buraya onlar gibi tatil yapmaya değil, Bakanlık adına suçlu yakalamaya gelmişti ne de olsa. Ancak üçüncü günün sonunda, Bayan Granger bile oğlanın yokluğunu fark ederek ona mesaj atmasını söylediğinde gardını indirmişti. Birilerinin ona söylemesini bekliyormuşçasına hemen bir mesaj atıvermişti.
Telefonunu mutfaktaki tezgâhın üzerinde unuttuğunu fark ettiğinde dudaklarını birbirine bastırdı ancak geri dönmeye yeltenmeyerek koltuğa kuruldu. Nasılsa birinin onu arayacağı yoktu. Zira Hermione'nin attığı beş mesaj da yanıtsızdı. Donuk bakışlarını kapalı olan televizyona yöneltti. Boğazında bir yumru ile dondurma kaşıklarını ardı ardına ağzına götürürken midesini bulandıran bu hisler ona bir yerlerden tanıdık geliyordu ancak içinde inkâr baş göstermişti. Harry yeniden gitmiş olamazdı. Onu habersiz bırakarak Fransa'dan çekip gitmiş olabilir miydi sahi? Belki de görevini tamamlamış, Hermione'yi son kez görmeye lüzum duymayarak evine dönmüştü.
Kulağına gelen garip, vakuma benzeyen sesle başı sesin geldiği yöne döndü. Kapıya.
Dondurmasını, içine kaşığını saplayarak televizyon sehpasına bıraktı ve ayaklandı. Bu sırada kapıdan boğuk bir ses daha gelmiş, genç kadının eşofmanının cebindeki asayı da eline almasına sebep olmuştu. Her an bir saldırıya hazır olarak gözünü yavaşça kapıdaki deliğe yaklaştırdı — her zaman yaptığı gibi bu evi de koruma büyüleriyle kaplamıştı ama ne kadar tutabilirdi görecekti. Ancak gördüğü manzara ile aklındaki binbir ihtimal, kuş olup uçuverdi. Cübbesinden kanlar damlayan bir Harry Potter kendini kapının pervazına dayamış, ağır ağır nefesler alıyordu.
"Harry!" diye haykırdı kapıyı ardına kadar açarak. Onun ani bağırışı oğlanı irkiltmişse bile sersemlemiş bir şekilde kapıya dayanırken hareketlenecek gücü yoktu. Genç cadı, ellerini hayretle ağzına götürürken bir damla kan, Harry'nin burnundan kapının eşiğine damladı. Harry, yarım ağız gülümseyerek, "Hey," diyebildi hayretler içerisindeki kadına. Hermione, anında onu yakasından kavrayarak içeri çekmiş ve neredeyse tüm ağırlığını kendisine dayamış olan adamı koltuğa yönlendirmişti. "Otur şöyle, Merlin aşkına." diyerek hızlıca mutfakta bıraktığı iksir çantasına doğru koşturdu. "Neler oluyor, Harry? Merlin, üzerinde kaç galon kan var?"
Harry, oturtulduğu koltuktan baygınca güldü. "Hepsi benim kanım değil, endişelenme." Gerekli müdahale malzemelerinin olduğu keseyi televizyon sehpasına atan Hermione, oğlanın karşısına geçerek ellerini beline koydu. Kaşları çatık bir şekilde ona bakarken son derece göz korkutucu görünüyordu. "Olmaması için Merlin'e dua et." Ardından hızlıca adamın cübbesini çıkarmaya koyuldu. Cübbenin kanla ıslanmış kumaşı sol kolundan çıkarılırken Harry'nin dudaklarından kısık bir inleme fırlamıştı, kaşları iyice çatılan Hermione endişesine rağmen hareketlerine ara vermeyerek gömleğinin düğmelerini açmaya devam etti. Adamın üzerindeki gömlek, tüm beyazlığını kan dolayısıyla yitirmişti ve onun üstüne yapışmış görünüyordu. Harry bir kez daha sarhoşmuşçasına güldü. "Beni soymaya bu kadar hevesli olduğunu bilseydim daha evvel gelirdim, Mione."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
livilence 𖥔 harmione
Fanfictionhermione granger, bir zamanlar kardeşi yerine koyduğu oğlana âşık olacağını aklından bile geçirmemişti; harry potter ise yedi yıl önce son görüştüklerinde olduğu adamdan çok farklıydı. 【livilence; gittikten uzun zaman sonra eve dönmenin verdiği...