0.4 | plaj misafiri

178 21 9
                                    

Hermione Granger, omzundaki hasır çantayı şezlonga koyarken hemen yanındaki şezlonga tombul vücudunu bırakıveren Bayan Wilkins'e göz ucuyla bakıp kıkırdadı.

Onun yanına sırasıyla yerleşen Finn Wilkins ve Monica Granger da çantalarını bırakırken Finn bir saniye bile beklemeden üstündeki beyaz tişörtü çıkarıp şezlongun üzerine atmış, tertemiz ve berrak olan denize doğru koşarak balıklama atlamıştı. Bayan Granger, kafasına hasır şapkasını geçirip güneş gözlüklerini taktıktan sonra şezlongta arkasına yaslandı ve kız kardeşine döndü. "Ben hâlâ oğlanın evimize yalan söyleyerek gelmiş olmasını anlayamıyorum." Aslında Hermione'nin duyması için kasten Bayan Wilkins'e yönlendirilmiş olan bu cümle karşısında kıvırcık saçlı genç kadın, iç geçirerek üzerindeki tül sahil elbisesini çıkarıp çantasına koymuştu. Cevap vermemeyi seçti — zaten Bayan Wilkins de yeterince tezcanlı davranmıştı.

"Ay, ilahi Monica! Taktın kafayı iyice. Çocuk kızımızla konuşmak istemiş işte, ne üsteliyorsun?" Çantasından çıkardığı bronzlaştırıcı yağ ve güneş kremini kenara koyduktan sonra hızını alamayarak devam etti. "Hem, Herm söyledi, önceki akşam geç vakitte gelmiş. Pek anlaşamamışlar. Ne kadar da centilmence bir davranış, aralarındaki yanlış anlaşılmaları düzeltebilmek için bu kadar uğraşmış!" Ardından sesini biraz kısarak, kendince Hermione'nin duymayacağını düşündüğü bir tonla ekledi. "Niye kızının kısmetini kapatıyorsun?"

Hermione, gözlerini devirerek elindeki Gurur ve Önyargı kopyasını araladı. "Harry ile biz pek öyle değiliz, teyze." Kafasının içinde, değildik, diye düzeltti. Şu anda, Harry ile hiçbir şey değillerdi. "Aaa, niye canım? Yeşil gözlü, kaslı, centilmen... Hem de, eve bir şekilde girip seni görmeye bu kadar uğraştığına göre, sana çok değer veriyor olmalı." Şezlongta rahat edemeyip bağdaş kurarken Hermione, "Uğraşmasının sebebi, benim ettiğim birtakım laflar." diye mırıldandı nefesinin altından. Ancak Bayan Granger, tıpkı kızı gibi, çantasından bir kitap çıkarırken yeniden aynı konuya dönme ihtiyacı hissetmişti. "Yine de, kızımla konuşmak istiyorsa bize direkt marketin önünde söyleyebilirdi. Kim olduğuna dair bir hikâye uydurmasına lüzum yoktu, Mandy."

İç geçirip kitabını biraz aşağı indiren Hermione, başını öne eğerek üç şezlong soldaki annesine bakabileceği bir pozisyona geldi. "İyi de," dedi kendini tutamayarak, "Eğer sana önceki akşam biraz tartıştığımızı ve benim konuşmayı bitirdiğimi söylese, onu eve getirecek miydin sanki?"

Genç kadın kıvırcık saçlarını omzunun arkasına atıp yeniden kitabının sayfalarına başını eğerken annesinin ona şaşkın şaşkın baktığının farkına varmamayı seçmişti. Bayan Granger, kaşlarını çatarak homurdandı. "Nasıl haklı olan yine Harry oldu, hiç anlamadım. Annene karşı, üstelik. Yıllar geçiyor, senin güvenliğin ya da huzurun hakkında bile olsa yine hep Harry bana galip geliyor." Onun şikâyetlerini kulak ardı ederek arkasına iyice yaslanıp büyük bir kararlılıkla bakışlarını satırlara sabitledi Hermione. Tabii ki de annesinin konuşmaları ve aklındaki yoğun gündem varken kitaba odaklanamıyordu ama bunu onların bilmesine gerek yoktu. "Hem, bir türlü anlatmıyorsun da neler döndüğünü. Niye tartıştığınızı özellikle anlatmaktan kaçındığının farkındayım, küçük hanım."

"Hey, Herm! Herm! Buraya bak!"

Denizden gelen heyecanlı bağırış karşısında Hermione kitabını çok hafifçe indirip, ellerini kollarını delirmiş gibi sallayan kuzenine baktı göz ucuyla. Bir kaşını kaldırarak, gülmesine engel olmak için dudağını ısırdı. "Bakıyor musun?" Finn, ellerini beline koyduktan sonra memnuniyetle sırıttı. Biraz sığ bir noktada durduğu için omuzları suyun üzerinde, ıslak ıslak parlıyorlardı. "Bak şimdi, suda takla atıp amuda kalkacağım! Ama tamamını izle, tamam mı? Herm! Buraya bak!" Heyecanlı heyecanlı, sular damlatan saçlarını geriye atarken kocaman açtı gözlerini. "İzliyorum." dedi Hermione gülerek, bakışlarını tam anlamıyla kitabından çekmeden, onu ikna etmek istercesine.

livilence 𖥔 harmioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin