.
.
.
.
.
Yoongi hyung kaybolduktan sonra sadece üçümüz kalmıştık. Her zaman yanımız da bir büyüğümüzün olması beni en azından güvende hissettiriyordu. Ancak şu an üçümüz de tek başımıza kalmıştık. Hemen hemen aynı yaşlar da olan üç küçük çocuk gibi ne yapacağımızı bilmiyorduk.Oyunun söylediği gibi hava limanına doğru gidiyorduk hala. Hiç bir sorun yoktu henüz. Her hangi bir sorunla karşılaşmamıştık.
Peki neden oraya sağ salim ulaşmayacağımızı ima etmişti ki?
Yoksa yine mi birimize bir şey olacaktı. Tanrı'm, eğer sesimi duyuyorsan lütfen onların canına kıyma. İçimizden birine illa bir şey olacaksa bu kişi ben olayım. Onlara bir şey olursa benim de bir ölüden farkım kalmazdı ki.
Hava kararmaya başladığı için yolda karşılaştığımız küçük bir kulube de uyuma kararı almıştık. Sabah erkenden kalkıp yola devam edecektik.
Üçümüz de bir yatakta yatmaya çalışıyorduk. Ancak benim gözüm de uyku yoktu. Bu yüzden onların uyuduğuna emin olduktan sonra kulubeden dışarı çıktım. Kulubenin önünde ki tahtadan yapılmış küçük, eski bir bankta oturdum. Bulutlar gökyüzünün önünü kapamıştı ve hafif bir esinti vardı.
" Ne yapıyorsun burda?".
Pürüzlü bir ses duyduğum da kafamı hemen sese doğru çevirdim. Jungkook uykudan yeni uyandığı belli olan suratıyla yanıma yerleşti sakince. Yutkundum. Çünki uykulu hali bile baştan çıkarıcıydı. Çok güzeldi. Yemin ederim fazla güzeldi ve ben yine hızlanan kalbime sahip çıkamıyordum.
" Neden buraya geldin?".
Sorusunu es geçerek sorduğum da yüzüme baktı.
" Aniden uyandım ve sizi kontrol ettim fakat seni göremeyince panikledim. Hızla dışarı çıktım. İnsan haber vermez mi? Ne kadar korktum biliyormusun? Tek başına nasıl bizden uzaklaşa bilirsin ki, ya başına bir şey gelseydi?".
Yutkundum. Haklıydı, surat ifadesinden anlaşılıyordu her şey.
" Tae hala uyuyormu?".
Söylediklerine karşı farklı bir yanıt verdiğim için yüzünü karşıya dikti. Sadece kafa sallamakla yetindi. Ben de karşıya döndüm. Sessiz geçen dakikalardan sonra soğuktan uyuşan elimin üzerin de bir sıcaklık hissettim. Jungkook'un eliydi. Havaya rağmen sımsıcak eli benim de içimi sıcacık yapmıştı.
" Jimin, üşüyorsun".
" Hava soğuk, sen git uyu. Ben nöbet tutacağım".
Evet, nöbet tutacaktım. Çünki şimdiye kadar kim nöbet tuttuysa onun başına kötü bir şey geliyordu. Eğer sevdiğim iki bedene bir zarar gelecekse nöbet tutarak onlara olacak kötülüğü kendi üzerime çekecektim.
" O zaman ben de bu gece burdayım".
Tam dudaklarımı aralayıp inkar edecekken elimi sıkmasıyla sustum. İnat edecekti biliyorum. Bu yüzden en iyisi buydu. Ola bilecek kötülüklerden de korurdum onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAME // Jikook
Short StoryJimin'in altı arkadaşından başka kimsesi yoktu. Fakat canından çok sevdiği en yakın arkadaşı ve sevdiği adam diğerlerinden farklıydı. Peki bir birini çok seven bu yedi adam gözlerini açtığında kendilerini bir oyunun içinde bulurlarsa ne yapacaklar? ...