Herkese merhaba hayal dünyama ve hikayeme hoş geldiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Herkesin bambaşka deneyimler yaşadığı bu dünyada garip kesişimler vardır. Birbiriyle asla olamaz gibi görünen insanları birbirine aşık eder, muhtaç eder; kader. Bu hikaye kadersel bir aşkın ve iyiliğin hikayesi. Ada ve ayazın hikayesi.
Ada, ismi gibi büyük adada yaşayan, ailesinin tek çocuğu ve prensesiydi. Tüm ada sakinleri onu tanırdı. Sabahları bisikletle fırına giderken yolunu uzatacağını bile bile adanın diğer ucunda oturan yaşlı çifte ekmek götürür, ihtiyaçlarını sorardı. Kalbinin güzelliği yüzüne vurmuştu. Daha 24 yaşında üniversiteden yeni mezun olmuş biraz kafa dinleyeceğim diyordu ailesine. Mimarlık yapmak istemiyordu, ailesini kırmak istemediği için okumuştu bu bölümü ona kalsa sabahtan akşama kadar mutfakta kalmalı ve kremalı pasta süslemeliydi.
Şimdilerde aklında pastacılık kursuna yazılmak vardı ama ailesine bu konuyu nasıl açacağını düşünürken buluyordu kendini.
En iyisi gizlice gitmek diyerek düşünürken camına vuran taşla düşünceleri uçuşup gitti hızlıca. Yataktan kalkarak pencerenin önüne geldiğinde yine arkadaşı su yüzüne gördü.
-Kızım cama taş atma devri kapandı diyorum sana ya diyerek çıkıştı ada. Telefon ne diye icat edildi diye söylene söylene inmeye başladı merdivenlerden.
- bir kere o telefonu sessizden çek be adişko! Aramadım mı sanıyorsun diye söylendi su. Kızlar yavaş ve sessizce bahçeden çıkmaya çalışırken adanın babası "çok geç kalmayın kızlar" diye arkalarından bağırdı.
-büyüdük baba bizz derken sesi hala çocukça saf ve neşeli çıkıyordu.
Ada hayatının alt üst olabileceğinin farkında değildi. Kızlar gittikleri ada pastanesinde her zamanki yerlerinde grupça oturup muhabbet ederken ada içinde bir huzursuzluk hissetti. Sanki izleniyor hissine kapılmıştı. Cafenin camından sokağa baktıgında hafif bir karaltı geçti gibi oldu. İçi kasıldı, hissetti ruhu belkide.
Arkadaşlarının "hey, daldın ada! Adadan adaya! Diye yaptıkları kötü espirilerle kendine gelen ada tekrardan tatlı sohbete kendini bırakmıştı. Bu aralar asıl konuları adanın nasıl ailesinden gizli pastacılık okuyabilmesiyle alakalıydı. Adanın buradaki tüm arkadaşları onun için çok kıymetliydi hepsi çocukluğundandı, onların fikirlerini dinlerken mert "buldum buldum buldum" diye bağırdı. Fikri ise şuydu, bizim İstanbul'daki ev tamiratta dimi diye sordu mert. Herkes eveeet ee derken. Mert işte dedi. Ada ne mezunu? Şimdi söyle olacak sen sizinkilere mertlerin evi tamiratta onların projesini üstlenicem diyeceksin ve 1 2 ay İstanbul'da kalacaksın. Ne dersin demesine fırsat vermeden ada Mert'e içten şekilde sarılmıştı. Sen bir dahisin mert biliyorsun dimi dedi, mert çapkın gülüşüyle eeehh tabi falan diye kendini pofpofluyordu.
Grup yarım saate dağılırken ada çok mutluydu. Herkes bir bir evlerine dağılırken ada yolunun üstünde su yüksek eve bıraktıktan sonra biraz daha yürürken tekrar izlenme hissine kapılarak hızlıca evine koşarak geçti.
Kendisi mi paronayaklık yapıyordu emin değildi. Bu yaz ayında peşinde bir ayaz ın olduğunu bilmiyordu, bilemezdi.
Karanlığın içinde bir telefon görüşmesi yapıldı. Ben sadece duyduklarımı aktarıyorum:
- evet abi Kızı bulduk. Bugün yalnız değildi. Evet en kısa zamanda abi.Gecenin ayazı çöktüğünde ada penceresinin açık kısmını kapatarak yatağa geri döndü, donmuştu. Yaz ayında gece ayazımı diye üfledi.
Bilmiyordu peşindeki ayaz şimdiden odasına sızmıştı, onu alması an meselesiydi.Merhaba arkadaşlar yeni hikayemle sizlerleyim. Yorumlarınızı ve votelarınızı bekliyorum. Çok sürükleyici bir hikaye bizi bekliyor. İlerleyen bölümlerde tam olarak neler oluyor anlaşılacak biraz sabır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK VE SIR
RomanceBir iyilik ne kadar olabilirdi? Bunun sınırları neydi? Kendi canını, hayatını hiç tanımadığın insanlar için riske atar mıydın? Ada onu kaçıran o zorba adama rağmen o küçük Kızın ağlamaklı bakışlarını gördüğünde vermişti kararını... Merhem olacaktı o...