5

75 6 0
                                    

Barış çok geçmeden geldi, yüzünde yorgun ve üzgün bir ifade vardı. Ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordum, daha fazlasını öğrenmek istiyordum ama ona Sasha hakkında bir şey sormayı gururuma yediremiyordum.  O düşünceli düşünceli volta atıyor bense onu gözlerimle takip ediyordum.

En sonunda dayanamayıp ağzımı açtım;

"Ne oluyor Barış ya?!"

"Benim sana anlatabileceğim bir şey değil bu, Sasha'nın meselesi."

"Seni neden bu kadar etkiliyor o zaman?"

"Çünkü Sasha benim en yakın arkadaşım Büge! Ve onu böyle görmek canımı yakıyor."

"Tamam anlıyorum ama bana çıkışmana gerek yok! Bak, bu gece biraz kafa dinlesin yarın erkenden de evine gider onun yanında olursun. Tamam mı?"

"Evet haklısın, sen olmasan ne yapardım?"

Eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu, bu öpücük öbürleri gibi hissettirmemişti. Barıştan her ne kadar iğrensem de içimde hep bir parça ona aşık olacak zannederdim. Savaş olarak eve geldiği ilk gece beni öptüğünde bile her ne kadar ondan nefret etsem de öpücüğü eskisi gibi hissettirmiş, bir saniye bile olsa beni beraber olduğumuz günlere götürmüştü.

Şimdi ise sadece bomboş dudakları öpmek gibiydi, hayatsız, sanki bir ölüyü öpmek gibiydi. Geri alamayacağımı bildiğim o zamanlara da götürmedi, sadece dudaklarıma değen başka hissiz nesneler gibiydi; bardak, sigara, çatal, kaşık.. 

Bir hafta öncesine kadar Barışı hala sevdiğim için kendimden nefret ederdim, tabii sevmek denebilirse. Yarım kalan şeyler bitmez derlerdi, ben de bunu bahane ederek Barışa tutunurdum. Sonunda prangalarımdan kurtulmuş gibi hissetmek yerine neden cezası daha da ağırlaştırılan bir mahkum gibi hissediyordum o zaman?

Belki de içten içe Barışa karşı o içimdeki küçük sevgi kırıntısı olmadan bu evde durmanın kat kat daha zor olacağını biliyordum. Biliyordum bilmesine de kendime itiraf edemiyordum. Daha fazla düşünmek istemiyordum, düşündükçe kafayı yiyordum. Evin içinde de bunaltıdan delirecektim zaten, belki Barışı ikna edersem dışarı çıkabilirdim.

"Barış."

"Efendim güzelim?"

Güzelim.

Ağzına hiç yakışmıyordu. Sasha beni sinir etmek için kullanırken daha iyi geliyordu kulağa.

"Çok bunaldım gerçekten, bir saat sahilde dolaşmaya çıksam nasıl olur?"

"Telefonunu yanına al, bir saati de geçmesin."

Beni yalvartmadan izin vermesine her ne kadar şaşırsam da fikrinin değişmesini bekleyecek kadar aptal değildim. Yukarı fırlayıp elime ne geldiyse onu geçirdim üstüme, yanıma da ufak bir çanta alıp çıktım. 

Yenice kararan soğuk havayı içime çektim, bir hafta nasıl da bir yıl gibi gelmişti bana. Kendimi bildim bileli ne zaman başım sıkışsa, kendimi sahile atardım. Plaza zaten yakın olduğundan yürüyerek beş dakikada sahil boyunda oluyordum, o yüzden arabayla uğraşmadım. Yolun üstündeki herhangi bir tekelde durdum, çok da oyalanmak istemiyordum, vaktim kısıtlıydı.

Bir bira aldım, bir de sigara. Öğrenciyken de her akşam arkadaşlarımla beraber sahilde böyle devirirdik geceyi, o zamanlar en büyük derdim Barışa olan aşkımdı. Şimdi ne o arkadaşlarım yanımda ne de Barışa olan aşkım.. 

Kısa bir süre yürüdükten sonra sahildeydim, gözüme çarpan ilk boş banka oturdum. Derin bir nefes alıp deniz havasını içime çektim, buz gibi havayla karışık yosun kokusu genzimi yakmıştı. Dudaklarımın arasına bir sigara yerleştirip yaktım uyuşuk bir şekilde. Ciğerlerime çektiğim dumanı sigarayı dudaklarımdan ayırma zahmetinde bulunmadan, aynı uyuşuklukla dışarı üfledim. 

Methiye ~sasbügHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin