Bulut'un yan dairemde olduğu gerçeği çizimime odaklanmamı zorlaştırsa da bir şekilde idare ediyordum. Arada arkadaşıyla gülme sesleri geliyordu, o güldükçe de ben gülüyordum.
Kafama takılan şey, bu akşam için beni oyuna çağırmıştı ama saat 9'du ve hala hiçbir şey dememişti.
Bulut Ankara'da yaşadığı için bu gece burada ya da başka bir yerde kalacağını üstüm zekamla anlamıştım. Heyecan ve gerginlikten dişlerimi dudaklarıma geçirip kanamasına sebep oluyordum ama elimde değildi. Elimdeki fırçayı sıkıntıyla bıraktım. Yapamıyordum zaten. Güzel olmuyordu. Bulut'u yeteri kadar güzel çizemiyordum. Tuvali alıp kenara koydum ve diğer malzemeleri temizleyip yerlerine kaldırdım. Sayamayacağım kadar çok Bulut'un çizimi vardı elimde, çoğu da yarım kalmıştı. Telefonumu son kez bir haber var mı diye kontrol ettim, arkadaşlarım dışında hiçbir bildirim görmeyince telefonumu bırakıp duşa girdim. Soğuk havaya rağmen buz gibi suyla duş alıp havlumu vücuduma sardım. Saçlarıma bir havlu sarıp hazırladığım iç çamaşırlarımla kıyafetlerimi giydim. Siyah taytımın üzerine giydiğim beyaz tişörtümü düzeltip saçlarımı açtım. Tarayıp ellerimle dağıttım. Yüzüme gerekli kremleri sürüp biraz etrafı toplayıp mutfağa geçtim.
Tam o sırada bildirim geldi.
Koşar adım salondaki telefonumu elime alıp tırnağımı yerken mesajı açtım.
Bulut'tandı!
Sırıtarak mesajı okudum, gece 1'de oyuna gelip gelemeyeceğimi sormuştu. Geleceğimi yazıp bir şey demesini beklemeden ekranı kilitledim. Vücuduma yayılan rahatlık hissiyle derin bir 'oh' çekip telefonu koltuğa fırlattım, fırlatmamla beraber Şerafettin'in telefona uçması bir olmuştu. O sırada tekrar Bulut'un kahkahası duyulunca gülümsemem genişledi. Bir gülüşü bile kalbimin bu kadar hızlı atmasına sebep oluyordu, ne yapacaktım ben? Benimle oyuna giriyor, seste konuşuyor, arkadaşlarıyla tanıştırıyordu.
Şimdi de yan dairemdeki Murat'ın evindeydi.
Yan dairemdeki Murat, bir dakika! Hızla tekrar telefonuma sarılıp Bulut'un son postuna baktım. Yorumda Murat Parlak isimli biri vardı. Benim yan dairemdeki Murat Parlak mıydı? Yok canım! Hızla Murat'ın hikayesine girdim. Bulut'la çekildiği bir fotoğrafı paylaşıp üstüne 'Aslan kardeşim gelmiş' yazmıştı! Ağzım açılırken yavaşça mutfağa yürüdüm. Benim gibi bir stalker'a yakıştıramamıştım bu hareketi, nasıl fark etmemiştim? Ama şöyle bir şey vardı ki aç karnım Bulut'un arkadaşından daha önemliydi. Telefonumdan şarkı açıp düdüklü tencerenin kapağını açtım. Burnuma dolan o iyi pişmiş etin kokusu ile dudaklarımdan birkaç mırıltı döküldü.
"Neyim ben ya!" diye söylendim kendi kendime.
Çok geçmeden Şerafettin telefonumdan sıkılmış olmalı ki et kokusuyla birlikte mutfağı basmış hatta çıldırmıştı. Zıplayıp tezgaha çıkmaya çalışıyor delirmişçesine miyavlıyordu. Sanki aç bırakıyormuşum gibi drama yapıp bazen kendini yere atıp gözlerime uzuun uzuuun bakıyordu.
Kesinlikle psikolojik sıkıntıları vardı bu küçükken de böyleydi.
Düdüklünün kapağını tezgaha koyup haşladığım patateslerimle hızlıca püre yapıp tabakladım. Salata yapmaya üşendiğim için onu es geçip büyük bardağıma kolamı doldurup şişeyi de yanıma aldım. Et sotemi yerken adeta kendimden geçiyordum.
Yemeğimi Şerafettin'in tecavüz girişimleriyle zar zor bitirip kalan 2 tabaklık sote ve püreyi dolaba kaldırdım. Bulaşıkları halledip televizyonun karşısında biraz vakit öldürdüm. Kısık sesle izliyordum çünkü ilk defa takdir ediyordum ustaları, böyle ince duvarlar yapıp Bulut'un sesini duyabilmemi sağladıkları için!
Vakit hızlı geçmiş, ben pc başına geçmiştim.
Bulut heyecanlı heyecanlı beni nasıl skor tablosunda geride bıraktığından bahsediyordu. Daha 1 maç oynamıştık ve o gece boyu oynamakta kararlıydı.
"Niye hiç konuşmuyorsun ya!" diye yakarışını duydum.
Kendime değildim ki, sana odaklanıyordum hep.
"Bir şeyin mi var?" diye sordu. "Hiç," dedim. "Bir şeyim yok."
"Bana öyle gelmedi ama."
"Yok dedim."
"Var,"
Bıkkınca nefesimi üfledim. Niye bu kadar ısrar ediyordu.
"Zaten moralima bozuka." dediğinde kaşlarım çatıldı. Niye bozuktu?
"Noldu?"
"Hiç," dedi. Beni taklit etmekten zevk alırcasına "Bir şeyim yok." diye de devam etti.
"İyi" dedim.
"İyi." dedi o da. Gözlerimi devirirken mikrofonumu ağzına sokan Şerafettin ile bağırdım.
"Şerafettin! Oğlum dur! Şerafettin sana diyorum! Bana bak!" Hızla ayağa kalkıp onu kucaklamıştım. Mikrofonum açıktı ve Bulut'a işkence çektirmişti resmen!
Onu odadan atıp sinirle koltuğuma yerleştim tekrar. Bulut sessizdi.
"Şerafettin mi?" Diye sordu geldiğimi anlayınca.
Kaşlarımı kaldırdım, "Evet? Kedim kendisi." dedim.
Bir süre sessiz kaldı. "Murat'a gelirken yan dairedeki kızın kedisinin adı da Şerafettin'di. Böyle beyazlı siyahlı bir kediydi."
Dumura uğramıştım. Nasıl unutmuştum? Kesin anlamıştı. Bir şeyler yapmalıydım benim olduğumu anlamamalıydı! Profesyonelce (yani panikle) "Haa olabilir Şerafettin bir tane çizgi filmde vardı belki denk gelmiştir öyle." dedim, saçmalamıştım.
"Belki." dedi ama umursamadığını sesinden anlamıştım.
"Bana hala fotoğrafını atmadın," dedi.
"Niye bu kadar özgüvensizsin ki? Yemeyeceğiz herhalde." diye de devam etti.
Sözleri farkında değildi ama beni yaralıyordu. Hayatım boyunca dış görünüşüm yüzünden özgüven problemleri çekmiştim. Ortaokulda sürekli dalga geçerlerdi benimle 'horoz' diye. O parlak sarı saçları ve yemyeşil gözleriyle yanıma gelip beni horoza benzettiğini söylemişti. Şimdi komik geliyordu hatta bazen abartıp yarıldığımız oluyordu ama o zamanlar öyle değildi. Tüm sınıfın kahkahaları, mezun olana kadar hakaretleri hiç komik değildi o zamanlar.
Nickimde öyleydi ya, lin horoz. Lin'in tersi Nil'di. Yine üstün zekamla bulmuştum.
"Atarım bir ara, hadi ben kaçtım." diye onu geçiştirdim.
Onunla oyun oynamak için dakikaları sayan ben bu sefer hepsini elimin tersiyle geriye atmıştım. Şaşkınca "Ne?" nidasını duymamazlıktan gelip oyundan çıktım. Anlık moralimin çökmesiyle böyle davranmam ne kadar doğruydu bilmiyordum ama tüm isteğim kaçmıştı. Hiçbir zaman anlamayacaktı ona olan aşkımı, sevgimi. Gözlerimdekini göremeyecekti. Görmesindi zaten. İstemiyordum, bana fazlaydı o.
Kendimi direkt yatağa atıp, gözlerimi kapattım. Uyursam geçerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nuage | Texting
General FictionNil, oynadığı oyunda karşısına platonik olduğu yayıncının gelmesiyle hayatı elinde olmadan başka yöne kayar.