2. Bölüm

37 10 9
                                    


Sevdiğiniz birini, belki de bu hayatta gerçekten tek sevdiğiniz ve tek seveceğiniz insanın artık hayatta olmadığını düşünün. O anki acıyı. Artık yaşama sevincinizin kalmayışını. Gözünüzün önünde akmaya devam eden hayatın karşıdındaki o çaresizliği.

Hayat benim için duralı birkaç ay olmuştu. Artık yaşamıyordum, duruyordum. Sadece duruyor ve ölmeyi bekliyordum.

O kasvetli günlerden birinde. Karanlık sokakları süsleyen evlerin açık pencerelerinden dışarıya süzülen mutlu çocuk seslerini dinlerken ağlıyordum. Onunla birlikte kurabileceğimiz aileyi düşlüyordum. Soğuk kış günlerinde, şöminenin başında sohbet ederek sabahladiğımız geceleri...

Tek başıma bir duvarın kenarına çökmüştüm. Sessiz hıçkırıklarım yaslandığım duvara çarpıp yankılanıyordu. Önümden geçip giden insanların umurlarında dahi değildim. Güzel giyinimli kadınlar bana bakmamak için kafalarını daha da dikleştiriyor adımlarını hizlandırıyorlardı. Kocamın beni dövüp evden attığını sanıyor olmalıydılar. Sadece başlarına aynı şeyin gelmesini istemiyorlardı.

Keşke hayattaki tek dert bundan ibaret olsaydı. Benim aşkımın acısını her gün kocalarına hizmet eden kadınlar tahmin dahi edemezlerdi. Ve ben acımı dindirmek için her şeyi feda etmeye hazırdım, hem de her şeyi.

Gözlerimden durmadan akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırsa da yanıma yaşlı bir kadının yanaştığını farkedebilmiştim.

Çok geçmeden bu kadının bir cadı olduğunu öğrendim. Dilenci kılıklı bu kadın bana yardım etmek istiyordu. Az zamanı kaldığını günahlarından arınmak için geri kalan hayatını insanlara yardım etmeye adadığını ve bana saf bir acıma duygusuyla yanaştığını söylüyordu. Ona inanmak istedim. Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı sonuçta.

O geceyi yaşlı kadının evinde geçirdim. Derdimi anlattım ona o da sıkılmadan dinledi beni. Bu kadın sayesinde bir umut, belki bir umut onu geri getirebileceğime inandım ve yaşlı kadının bana önerdiği yasaklı büyüyü denedim. Fakat daha önce hiç büyü yapmadığımı yaşlı kadına söylememiştim.

Beceriksizligim yüzünden yapmaya çalıştığım işi elime yüzüme bulaştırdım. Şimdi benim yüzümden herkes, kasabadaki herkes gözlerimin önünde yok oldu. Ailem bile. Herkesi öldürmüştüm. Bir kişiyi hayata bağlamak için çıktığım yolda yüzlerce kişiyi hayattan koparmıştım. Uzun bir süre vicdan azabı çektim. Ama çektiğim bu azap ölen insanlar için değil, yaşamına geri dönemeyen sevgilim içindi. Onu da yaşayacağına ümitlendirmiştim.

Beni gökteki yıldızlardan birinden izlediğini biliyordum. Benimle birlikte o da umitlenmişti. Kavuşacağımıza inandırmiştim onu. Ama ben tam bir hüsrandım, hayal kırıklığıydım. Hayır hayır bunu kabul edemezdim bu kadar yaklaşmışken bu işin peşini bırakamazdım.

Anxom olmadan yaşayamazdım. Bir çözüm olmalıydı. Haftalarca belki de aylarca araştırma yaptım. Köy köy gezdim. Okumadığım kitap dinlemediğim halk hikâyesi kalmadı.

Her kitabın her hikâyenin sonu eninde sonunda bir tek cevaba çıkıyordu.

Efsaneye göre yüz yıllardır bu dünyada varlıklarını sürdüren bir büyücü çetesi vardı. Liderleri öldüğünde içlerinden en iyi büyücüleri bir araya gelir ve bir düelloya katılırlardı. Sonucunda ise düellonun galibi yeni liderleri olurdu.

Bu büyücü çetesinin yasaklı büyüleri alıp sakladıkları da söylentiler arasındaydı. Çok kalabalık oldukları biliniyordu.

Daha önce bu çetede olduğunu iddia eden yaşlı bir köylü bir kaç altın para karşılığında, çeteye nasıl katılabileceğimi anlattı. Bu iş beklediğimden kolay gibi görünüyordu

Zehirli Elma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin