O gün pazardan ayrılırkenki bakışları, hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. Bir daha ne zaman görüşecektik?
Nakali, ismi Nakaliymiş. Ne kadar güzel yıldızlar kadar parlak fakat gökyüzü kadar derin, karanlık ve sonsuzmuşcasina. Konuşması, ses tonu her yönüyle diğerlerinden farklı.
Bunlar gözlerim kapanmadan, bilincim kaybolmadan önceki son düşüncelerimdi. Ardından bir ses, bir melodi kadar ahenkli bir ses duydum beni karanlıktan çekip çıkaran. Gözlerimi araladım, o anki uyku sersemliğimle kalkmaya çalışıken yorgan üstüme iyice dolanmıştı. Çıkaramadım ve pat, yataktan düştüm. Kafamın ne kadar acıdığıysa ayrı bir konuydu.
Sonra o sesi tekrar duydum. Bu Nakaliydi. Dışardan beni çağırıyordu. Hayır ses dışardan değil içerden geliyordu. Şaşırdım. Nakali'nin bizim evimizde ne işi vardı?
Hemen apar topar yorganı ayağımdan kurtarmak için sallarken bi yandan da tam karşımda duran aynadan kendime baktım. Saçlarım darmadağınıktı. Hızlıca onları düzelttim ve odamdan çıktım.
Bizim evin merkezinde gündelikte kullandığımız bi oda var. Diğer tüm odalar buraya açılıyor. Odanın ortasında bir masa ve etrafında iki adet kanepe var.
Küçük bir oturma odamız vardı çünkü Maviş'in pek misafiri olmazdı. Zaten tüm gün ormandaki kulübede olurdu, hatta bazen orada kalırdı.
Oturma odasına girdiğimde karşımda anneannem ve Nakaliyi yemek masasında çay içerken bulmayı beklemiyordum. Anneannem bana dönüp "Meteo, bak misafirin geldi, ona merhaba demeyecek misin?" dedi. Şaşkınlığım yüzümden okunuyordu belli ki.
Kendime gelip her şeyi idrak edebildiğimde "Günaydın" diyebildim. Nakali kahkaha atarken bana bakarak "Öğlen oldu günaydını mı kaldı diyerek dalga geçti. Gerçekten de öğlen olmuştu. Kızgın bir yüzle Mavişime baktım. "Bana öyle bakma oğlum, daha az önce geldim ben de. Ormandaydım ben." dedi. Daha sonra Nakali'ye dönüp, tatlı bir ses tonuyla "Kurabiye ister misin kızım? Dün çok güzel elmalı kurabiyeler yaptım." dedi ve bize birer tabak getimek için odadan çıktı. Nakaliyle odada yalnız kalmıştık.
Önce o söze başladı "Dün için sana doğru düzgün teşekkür edemedim, ben de gelip bir seni ziyaret edeyim dedim ama uyanacağın yoktu" dedi gülerek. Yüzümün kızardığını hissettim.
Gece geç yatmıştım. Biraz daha kitap okumak için geç saatlere kadar oturmuştum. Kendimi savunmak istedim "Norlamde erkenden kalkıp işe başlarım ama dün aylık işimizi tamamladığımız için kendime tatil vermek istemiştim" diyerek durumu biraz toparladım.
Tam o sırada elinde tabaklarla içeriye Mavişim girdi. O tabakları masaya koyarken ben de kendime sandalye çektim. Çaylar içildi, kurabiyeler yendi derken saat baya ilerledi.
Nakaliyle yalnız olmak istiyordum. Bu yüzden ona, birlikte yürüyüşe çıkmayı isteyip istemediğini sordum. Hiç düşünmeden hemen teklifimi nazikçe kabul etti.
Tabakları kaldırmasında anneanneme yardım ettikten sonra evden çıktık. Nakali çok enerjikti sohbet ederken bir konudan diğerine çok kolay atlıyordu. Her konuda bir bilgisi vardı.
"Yakındaki köylerden birinde bir kadın kara büyü yapmaktan suçlanarak idam edilmiş, sence bu olması gereken bir şey miydi?" bana fikrimi sorarken kaşlarını kaldırıyordu.
Ona gerçek düşüncelerimi anlatmak istedim. "Açıkçası, kara büyünün hiçbir yaranın olmadığı gibi zararı da çok büyük olabiliyor. Hatta bağzen sonucunda büyük bedeller ödenmesi gerekiyor. Yani kara büyü bizim Küçük zevkelerimiz için büyük zararlar ortaya çıkarıyor." dedim. Yüzü asıldı. Nakali'nin istediği cevap bu değil gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Elma
Fantasy"Seni anlıyorum Nakali, hem de çok iyi anlıyorum." Diyebildim sadece. "İstersen sana sarılabililirim." dedim çekinmeden. "Daha iyi hissetmeni sağlayacaktır. Bir şey söylemeden sarıldı bana.