("Her şeyin bir sonu vardır, bilirsiniz. Fakat her son bir başlangıcı temsil eder. Bu yüzden bu hikaye bakalım böyle bitecek mi, yoksa hikaye asıl şimdi mi başlıyor... bilemeyiz" demiştik ve şu an devam ediyoruz. Bakalım bizi neler bekliyor... Aradan üç yıl geçmiş ve hikayemiz yine başlamıştı. Hastalık ileri seviyede gelişmiş üç yıl içerisinde o kadar çok mutasyona uğramıştı ki iki yıl önce bulunan aşılara bağışıklık kazanmıştı. Artık insanların savaşmak ve bütün başlangıç kaynaklarını yok etmekten başka çaresi kalmamıştı. Tabii hastalığın gelişmesi ile farklı yerlerde gruplaşarak teşkilat kuran yerleşim yerleri de bir çok gelişme yaşamıştı. Fakat yerleşim yerinin kurucuları dışarıda olan mutasyon sonucu aşıların işe yaramadığını halka söylememişti. Eğer söylerlerse olacakları biliyordu. Halk zaten kurucuları sevmezdi. Bir sürü kural bir sürü zorunluluk onlara fazla geliyordu. Bu yüzden şu an kimseye belli etmeden önlemler alınmaya çalışıyordu)
Dicle: ÇIL-DI-RI-CAM!
Sudenur: Noluyor lan?
Şimal: Dicle çıldırıyor
Sudenur: Vay canına bu mükemmel bilgi için sağol Şimalim (!)
(Şimal Sudenur'a bakıp gülmeye başladı)
Doruk: Niye çıldırıyoon
Dicle: Şimaal
(Şimal bağırışla korkarak Dicle'ye döndü)
Şimal: Hee..
Dicle: Allah aşkına gel yardım et
Şimal: Heh niye çıldırdığı belli oldu :)
(Şimal yavaşça Dicle'nin yanına gitti)
Şimal: Hehe söyle
Dicle: Şu..ne demek
Şimal: sessiz olmak
Dicle: Haa...aa silent cry
Şimal: Sessiz ağlama?
Dicle: He yok boşver şarkı sjsjs
Şimal: He olm buradan çıkarsaydın ya
Dicle: Kafa mı kaldı bende
Şimal: Shshshs kimin var ki kanka:)
Dicle: Dimi.
Doruk: Eren gel lan satranç oynayalım
Eren Furkan: Geliyorum AHMET!
Ahmet Fatih: He
Eren Furkan: Gel
Ahmet Fatih: Tamam
(Herkes kendi halindeydi. Bir kişi hariç. Duru...bir çok kişiyi kaybetmişti. Hem de canından çok sevdiklerini. Üç yıl olmuş ama yine de o onların eksikliklerini hissetmeye devam ediyordu. Bütün gününü müzik dinleyerek ve resim çizerek geçirmeye başlamıştı. Resmi bitirmiş detayları incelemeye başlamışken omuzunda hissettiği ağırlıkla hızla yanına döndü. Karşısında Demir'i gördü. Müziği durdurdu ve kulaklığını çıkardı)
Demir: Savunma derslerini güzel dinliyorsun sanırım
(Duru anlamamış gibi bakarken Demir Duru'nun sıkıca tuttuğu kendi elini gösterdi. Duru anlayınca yavaşça elini bıraktı)
Duru: Sanırım:)
Demir: Güzel...reflekslerin gelişmiş
Duru: Zaten gelişmişti
Demir: Diyorsun
Duru: Yepp
Demir: Ne çiziyorsun?
Duru: Kendimi...Dicle'yi...ve Ceyhan'ı..
(Duru sessizce kağıdı Demir'in önüne ittirdi. Demir kağıdı inceledikten sonra elini cebine attı ve bir kağıt çıkardı ve Duru'nun önüne koydu)
Duru: bu ne?
Demir: Ters çevir
(Duru kağıdı aldı ve tersine baktı. Bu bir telefon kılıfına benziyordu. Demir telefon kılıfının arkasında koyulan kağıtlar boyuyordu. Şimdi ise Duru'ya yapmıştı)
Duru: Vaay...demek hâlâ devam ediyorsun...
Demir: Evet
Duru: Bizim boyadığımız neredeydi?
Demir: .o...okulda kaldı
Duru: Ha...evet telefonunun arkasındaydı dimi
Demir: Hı-hı...bu ne?
(Demir Duru'nun önündeki küçük kutuyu gösterdi)
Duru: Ha...müzik çalar
Demir: Haa...nasıl aldın?
Durur:...geçen sene almıştım. Bölgeyi temizlemek için göreve çıktığımızda bir dükkandan aldım
Demir: Çaldın
Duru: Hayır aldımm
Demir: Ne alması bayağı çalmışsın
Duru: Sen boya kalemlerini çalmadın zaten
Demir: Sadece dört tane bulabildim ne yapiyim
Duru: Tabii ssjdjd
Demir: Mavi yeşil mor kırmızı bu kadar :)
Duru: Eee...bunu vermek için mi gelmiştin yoksa kimseyle muhattap olmadığım için beni aranıza almak için mi?
Demir: İlla kendini aramıza aldırıcaksın dimi?
Duru: Evet
(Duru heyecanla çizdiği resmi çantaya koydu ve ayağı kalktı. Tam yerinden kalkıp Demir'lerin masasına gidecekken aklına gelen bir şeyle dondu)
Demir:...Duru?
Duru:...aa...ya da siz oynayın ya..ben çizime devam ediyim...
(Duru sessizce geri yerine oturdu ve çantasından yeni bir kağıt çıkardı. Demir de gitmek yerine Duru'nun yanına oturdu)
Demir: Ne oldu? Neden vazgeçtin?
Duru:...şey...
(Duru hızla etrafına bakmaya başladı daha sonra da heyecanla kağıda baktı)
Duru: E...aklıma bir resim geldi de çizmezsem olmaz :)
Demir: Hmmm...diyorsun
Duru: Hı hı..
Demir: Peki...
(Duru hâlâ Demir'in gitmesini bekliyordu. Fakat Demir hâlâ yanında oturuyordu)
Duru: Ee
Demir: Ne e?
Duru: Gitsene
Demir: Niye?
Duru:...s-seni bekliyorlardır
(Duru kafasıyla karşı sırada sıraya satranç çizmeye çalışan Doruk'ları gösterdi)
Demir:..onlar kendileri oynuyorlar
Duru: E sen de git...bak Doruk Eren'le oynuyor Ahmet'in oyun eşi yok
Demir: Samet gelir birazdan
Duru: Sanmıyorum sen git
Demir: Niye rahatsız mı oluyorsun durmamdan
Duru: Hayır..ama git
Demir: Ha bayağı kovuyorsun beni
Duru: Ya Demir inat etme işte git
Demir: İyi de niye?
Duru: Yalnız kalmaya ihtiyacım var...
(Demir Duru'nun bu dediğine şaşırdı)
Demir: Sen ve yalnız kalmak istemek...garip
Duru: Olamaz mı...
Demir: Pekii
(Demir yavaşça oturmakan kalktı ve Duru'ya baka baka diğerlerinin yanına gitti. Duru da derin bir nefes alıp verdi ve müziği açıp çizimine döndü. Bir kaç saat sonra Ela Duru koşarak yanlarına geldi)
Ela Duru: ARKADAŞLAR! BEN BİR ŞEY ÖĞRENDİM!
Doruk: Lan sakin ol Ela
Ela Duru: Ama bu sakin oluncak bir şey değil!
Eda: Ne oluyor ne öğrendin?
Ela Duru: Hazır mısınız!
Sudenur: Evet?
Ela Duru: Hazırsanız söylüyorum
Demir: Ela Acun musun sen program sunar gibi söylesene şunu
Ela Duru: Of...tamam...OKULLAR AÇILIYORMUŞ
Hepsi: NEEE?!
Ahmet Fatih: Ne okulu lan
Ali Samet: Bu durumda nasıl yapacaklar onu?
Ela Duru: Şöyle...sanırım bir alan yapıyorlarmış ve o alanda eğitim görücekmişiz
Eda: Ama bir çok öğretmen bir çok öğrenci...yok...nasıl olucak?
Ela Duru: Bilmiyorum...ama açılacak onu biliyorum
Dicle: Nasıl öğrendin peki?
Ela Duru: Ya...hocalar konuşurken duydum...sanırım bazı derslerde diğer sınıflarla birleşicekmişiz...belki de sadece kafa dağıtmak için öylesine görücez bilmiyorum
Duru: Bu saatten sonra hiç bir geleceğimin olduğunu düşünmüyorum...sadece hayatta kalmaya çalışıyorum...(Duru sessizce yana döndü) tabii başarabiliyor muyum...bilmiyorum
Sudenur: Acaba ne zaman açılacak
Ela Duru: Daha bir haftası var galiba
Doruk: Bu kafayla nasıl okuyacaksak...
Feryal: Tüm Dünya yıkılıyor biz mi kurtarıcaz geleceği
Ela Duru: Hiç bilmiyorum
(Ela Duru sessizce kendi yerine oturdu)
Ela Duru:...bu bize umut vermek yerine bizi daha da çöktürdü...
Feryal: Aynen...
Duru: O gün bir gelsin de...
(Cuma akşamı gerçekten de okulların açılacağı bilgisi herkes tarafından onaylanmıştı)
.....
(Cumartesi akşam yemeğinde herkes bahçede otururken Doruk konuşmaya başladı)
Doruk: Sanırım...okul günü...denetim yapılacakmış
Ela Duru: Ne denetimi ya
Doruk: Okullara alınmadan önce hastalık kontrolü falan galiba
(Duru aniden yemeği bıraktı sadece sessizce konuşanları dinlemeye başladı)
Demir: İyi de hastalık kapanlar bu zamana kadar dönüşmüştür çok saçma
Dicle: Aynen...bence olmaz öyle bir şey
(Duru midesinin bulandığını hissetti)
Duru: Ben...gelicem...bir dakika..
(Hızla masadan kalktı ve karnını tutarak lavaboya gitti. Diğerleri de anlam veremeyecek onun arkasından baktılar. Bir kaç saniye sonra da konuşmaya devam ettiler. Duru içeri girdi ve elini yüzünü yıkamaya başladı. Kendini hiç iyi hissetmiyordu, bir sıkıntı vardı. Sanırım bu denetim olayı canını sıkmıştı. Lavabodan çıktı ve bahçeye geri dönmek için giderken Demir karşısına çıktı)
Demir: İyi misin?
Duru: Hı-hı..
Demir: Ne oldu?
Duru: Bir şey olmadı...yemek dokundu sanırım karnım ağrıyor
Demir: Neden ki?
Duru: şey....üç yıldır hep onların yaptığı yemeklerden yiyoruz...hâlâ alışamadım. Ya çok tuzlu ya çok tuzsuz oluyor ayarları yok...
Demir: Yoo aslında güzel
Duru: Bana göre olmayabilir ama!
Demir:...Peki...kızmayabilirsin
Duru:Ha...pardon...karnımın ağrısı kafama vurdu...gerkesiz sinirlenmem normal...
Demir: Peki...hadi geri gidelim
Duru: Ben...yatmaya giderim sen bekleme git
Demir: Peki...
(Demir Duru'ya orada bırakıp bahçeye geri döndü. Duru da oradan ayrılıp kampın yerini tuttu. Yatağına geldiğinde kendi çekmecesini açıp içinden bir el fenerini çıkardı ve oradan ayrıldı. Daha sonra da her gece gizlice gittiği yere doğru yöneldi. Anıt ağacına...Bıkmadan usanmadan her gece gidiyordu. Hatta bir keresinde sırf bu yüzden bölgedekilerin onun kaybolduğunu zannedip arama bile başlatmıştı. Diğerleri her ayda bir gittikleri için çok fazla fark edilmiyordu. Oraya ulaştığında elinde bir tane sarı papatya getirmişti. Üstünde "Ceyhan" yazılı olan anıtın yanına çöktü ve papatyayı üstüne koydu)
Duru: Üç yıl geçti...koca üç yıl...ben hâlâ alışamadım...okullar açılıyormuş demiştim ya...denetim yapılıcakmış sanırım...çok korkuyorum...ve istemiyorum...(Duru sessizce sweatshirtünün kolunu sıyırdı ve bileğini çevirdi. Kabarıklık iyice artmıştı)
Duru: O günü asla unutamıyorum...ama benim aptallığım...o müzik çaları almaya hiç gitmeyecektim...
(Duru kolunu tekrar kapattı ve hemen yakınındaki ağaca yaslandı. Diğer anıtlara baktı. Bir çok kişinin ismi yazıyordu. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Hemen sweatinin ucuyla gözlerini sildi)
Duru: Ben...gitmeliyim...buraya her ayda bir gelmem gerekiyordu...yakalandığım gün yasak koyuldu...
(Duru yavaşça ayağı kalktı ve kapişonunu kafasına örtüp el fenerini açtı. Koşarak oradan uzaklaştı. Kamp alanına geldiğinde kimsenin gelmediğini görünce rahatladı. El fenerini çekmecesine koydu ve kapağı kapatıp yatağa uzandı. Tavan açık renkte bir muşamba ile kaplıydı. Yıldızlar görünüyordu. Biraz daha sola kaydığında ise kocaman bir dolunay onu selamlıyordu. Tam o sırada diğerleri geldi. İyi ki orada fazla oyalanmamıştı. Dicle koşarak Duru'nun yatağına geldi ve üstüne atladı)
Duru: AHHH... ezdin!
Dicle: Ahahha...ezil diye yaptım!
Demir: Lan Dicle öldürücen kızı
Ela Duru: Duru yaşıyor musun?!
(Duru Dicle'nin altından elini evet işareti yaparak havaya kaldırdı. Daha sonra da Dicle'yi kollarından tutup yataktan aşağı fırlattı)
Dicle: Ah....çıktı demirler
Eda: Ahahha
Feryal: noluyor noluyor
Sudenur: Boşver ben de anlamadım :)
Ela Duru: Niye gittin gelmedin bir daha?
Duru:..ya...yemek sanırım dokundu da...deminden beri yatıyorum zaten
Eda: Revire gitseydin keşke
Duru: Yok ya...iyiyim şimdi geçti
Doruk: Yarın denetim varmış bu arada
Ela Duru: Aynen...
(Duru Doruk ve Ela Duru'nun yüzüne uzunca baktı daha sonra "peki" dercesine gözlerini kırpıp yatağa uzandı ve arkasına döndü)
Demir: Ne zaman söylediler?
Doruk: Sen bir ara lavaboya gitmiştin ya o ara
Demir: Anladım...
Sudenur: Saat kaçta olacak acaba
Eda: Günün herhangi bir zamanında olur herhalde
(Herkes yataklarına yattı ve ışık kapandı. Duru yarın olucak denetimi düşünüyordu. Bir şekilde kaçması lazımdı. Fakat bunu nasıl yapıcaktı?Herkesin derdi okuldu. Herkes okulu konuşuyor nasıl yapacaklarını, kimlerin ders vereceğini, olmayan hocaların derslerini nasıl öğreneceklerini sorguluyorlardı. Gündem okuldu. Kıyamete sebep olan salgın hastalıktan üç yıl sonra okulların açılmasıydı. Üstelik hastalığın mutasyona uğraması ve aşılara karşı bağışıklık göstermesi durumu hâlâ açığa çıkmamıştı. Bu çok iyi bir durumdu, halkın hiçbir şeyden haberi yoktu. Fakat aynı zamanda bu çok kötü bir durumdu, halkın hiçbir şeyden haberi yoktu. Hiçbir tehlikeden...
Sabah herkes erkenden kalkıp kahvaltısını yapmış ve okula gitmek için hazırlanmıştı. Her sınıfı bir öğretmen alıp okul olarak kurulan binaya götürdüler. Şimdi ise en sıkıntılı yere gelmişti. Denetim...kimse bu denetimin neden yapıldığını anlamamıştı. Hastalık kapan bir insan tepki gösterirdi. Böyle bir durumda ise bunu herkes bilir ve kontrol altına alırdı. Bu işte bir gariplik olduğu kesindi. Öğretmenler sınıfları grup olarak sıraya ayırdı. Herkes çok heyecanlıydı fakat kimse denetimi düşünmüyor sadece nasıl ders göreceklerini düşünüyordu. Sıra yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Duru sıranın ortalarına geçmek zorunda kalmıştı. Çok korkuyordu. İlk öğrenciyi kapıda bekletip kafasına bir ateş ölçer tuttular. Ateş ölçerde yeşil yanınca öğrenci içeri alındı. Böyle böyle herkesi teker teker geçirdiler. Herkeste yeşil yanıyordu. Çünkü kimsede hastalık yoktu. Sıra azalmaya başladı. Duru sıranın ona geldiğini gördükçe kalp atışları daha da hızlanmıştı. Önünde sadece üç kişi vardı. O kişiler de geçince Duru elinde ateş ölçer ile karşısında duran adamla göz göze geldi. Nefes alış verişini düzenlemeye çalıştı. Adam ateş ölçeri kaldırdı ve tam Duru'nun kafasına yerleştirdiği sırada yan sıradan gelen bir ses ile herkes yana döndü. Yan sıradaki ateş ölçeri tutan adam korkuyla bir ateş ölçere bir de önünde duran kıza bakıyordu. Kız hiç normal görünmüyordu ve ateş ölçerde kırmızı yanıyordu. Herkes o tarafa dönmüş kıza bakarken kız tahmin edilmeyecek bir anda ateş ölçere bakan adama atladı ve adamla beraber yere düştü. Diğer öğrenciler korkuyla olanlara bakarken Duru'nun kafasına ateş ölçeri tutan adam da diğerleriyle beraber kızı ayırmaya koştu)
Ekmel Hoca: Çocuklar içeri girin!
Mehmet Efe: Hocam denetim
Ekmel Hoca: Haftaya tekrar yapılacak çabuk içeri geçin!
(Herkes içeri girerken öğretmen ve denetimciler ısırılmaktan kılpayı kurtulmuş olan adamı revire, hastalıklı kızı ise ormanlık alanda götürdüler. Bir kaç saniye sonra da ormanlık alandan bir silah sesi geldi. Tüm bunlar yaşanırken Duru da sesi duyduktan sonra kendine gelmiş ve yerde kendisini ölçen denetimcinin ateş ölçerini görmüştü. Yavaşça eğilip ateş ölçeri aldı ve kendine çevirdi. Ateş ölçerde kırmızı yanıyordu. Duru korkarak etrafına baktı ve derin bir nefes alıp vererek ateş ölçeri bir çalılığa fırlattı. Sonra da kendisi de hızlı adımlarla okul binasına girdi. Kimse onu görmemişti..yani şimdilik öyle biliyordu. Dersler başlayınca herkes olan bu olayı unuttu. Denetim haftaya kalmıştı. Duru bu sefer kurtulmuştu ama haftaya nasıl kurtulacaktı)
....
Cuma
(Öğle tenefüsü bitmiş ders başlamıştı. Duru ve Dicle beraber oturuyordu. İkisi de bu dersten çok sıkıldıkları için kimseye fark ettirmeden müzik dinliyorlardı. Demir ile Ali Samet de beraber oturuyor arkalarında oturan Ahmet Fatih ve Eren Furkan ile oyun oynuyordu. Ela Duru ve Eda beraber oturmuş dersi dinliyorlardı. Arkalarında Feryal ve Sudenur vardı. Şimal da onların arkasında uyumakla meşguldü. Ders Fizik'ti ve gerçekten çok sıkıcıydı. Bu dersten sonra savunma dersi vardı. Bu ders beden eğitiminin yerine geçmişti. Duru bu dersi çok seviyordu ve şu an ki durumlarına göre fizik dersinden daha önemli ve daha dinlenilmesi gereken bir ders olduğunu düşünüyordu. Üç yıl boyunca her ayda bir seçilen bazı gruplar bir grup amiri ile beraber yerleşim yerinin dışına çıkıyor ve bölge yakınlarında bulunan hastalıkları aldıkları eğitim ile etkisiz hale getiriliyordu. Bunların kayıtları da alınmak zorundaydı. Bu yüzden bölgenin dışında gözetim klübeleri bulunuyordu. Fakat uzun süredir hiç böyle bir gözetime çıkarılmamışlardı. Bu durum ne kadar öğrenciler için güzel bir şey olsa da onları içten içe meraklandırıyordu. Ne olmuştu? Neden kimse dışarı gönderilmiyordu)
....
(Savunma dersi başlamıştı. Eskiden beden dersi öğretmenleri olan Oktay Hoca öğrencilere savunma dersleri öğretiyordu. Bu ders okul olmadan önce de öğretiliyordu fakat şimdi okulda ders olarak görüyorlardı. Oktay Hoca her zamanki gibi bir kaç hareket gösterdi. Öğrenciler bir kaç deneme sonra hareketi öğrendiler.)
Oktay Hoca: Çok güzel...şimdi sizden yuvarlak olmanızı istiyorum
(Oktay hocanın dediği gibi hepsi yuvarlak oldular)
Oktay Hoca: 12 kişisiniz altınız iç kısma geçsin altınız burada kalsın
(Şimdi ise herkesin karşısında bir eşi olacak şekilde çember oluşturmuşlardı. Hepsi meraklı gözlerle hocaya bakıyordu)
Oktay Hoca: Eveet...şimdi...herkesin eşi var. Ben bu düdüğü öttürdüğümde iç kısımdakiler gösterdiğim hareketi karşısındakine deniyicek dış kısımdakiler hareketin üstüne kendinizi savunmaya çalışacaksınız...düdüğü ikinci öttürüşümde ise iç kısımdakiler bir yana kayarak eş değiştirecek tamam mı?
(Herkes başını salladı ve tamam diye bağırdı. Oktay Hoca düdüğü çaldığı anda herkes harekete geçti. Otuz saniye sonra düdük tekrar çalındı ve eşler değişti. Bunu altı dakika boyunca durmadan yapılar. Altı dakikanın sonunda herkes kendi eşine geri dönünce düdük çalındı ve bir kaç dakika ara verildi. Ne kadar kolay görünse de çok yorucu bir işti. Herkes dinlenmek için kenara yığıldı. Dicle eline aldığı su matarasını kafasına dikti ve saniyede bitirdi. Duru yanındaydı ve kendini alan için ayrılmış olan kum torbalarına atmıştı)
Sudenur: Hocam...buna devam mı edicez!
Oktay Hoca: Yoruldun mu :)
Sudenur: Yoo..ben her şeye varım hocam
(Feryal beklenmedik bir anda Sudenur'un ensesine geçirdi)
Sudenur: Ah...
Feryal: Sen varsın da biz napalım!
Sudenur: Yorulmasaydınız kardeşim
Dicle: Duru yaşıyon mu?
Duru: Ben gayet iyiyim sen?
Dicle: Suyun hepsini bitirdim sanırım
(Duru hızla yattığı yerden kalktı)
Duru: Salak o senin bir günlük suyun unuttun mu?!
Dicle: Aaa...evet
Duru: Üç yıl geçti hâlâ alışamadın mı?
Dicle: Hayır :)
Duru: Fark ettim...
Dicle: Neyse bir kaç saat kaldı
(Oktay Hoca hepsini tekrar çağırdı. Yine çember oldular, yine eş değiştirdiler. Yorucu dersin sonunda da bitik bir şekilde sınıflarına geri döndüler. Şimdi ise ders Coğrafya'ydı)
Leyla Hoca: Tünaydın çocuklar...yine her zamanki gibi çökmüşsünüz
Doruk: Oktay Hoca yordu hocamm
Leyla Hoca: Fark ettim. Halbuki ben de bu gün yeni konuya geçicektim
Eda: Hocam...nolur bu gün geçmeyelim zaten sınav yok bir şey yok
Leyla Hoca: Oo bunu Eda mı diyor
Ela Duru: Hocam Eda diyorsa sıkıntı vardır dimi..nolur işlemeyelim
Dicle: Hocam neden hâlâ ders işliyoruz ki...ne sınav var ne hayat var...üç yıl oldu hala doğru düzgün toparlanamadık zaten
Duru: Bir geleceğimiz yok ki...
Leyla Hoca:...çocuklar...her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır değil mi? Evet kötü bir felaket atlattık fakat artık torlanmamız ve eski halimize geri dönmemiz lazım...
(Herkes yorgun gözlerle Leyla Hoca'yı dinliyordu)
Leyla Hoca: Tamam....şöyle yapalım...bu gün dinlenin hatta isterseniz dünki konuyu bir oyun oynayarak tekrarlayalım...ama haftaya muhakkak yeni konuya geçelim tamam mı?
Doruk: Yaşayın hocamm
Leyla Hoca: Bak bak Doruk'a bak oyunu duyunca nasıl keyfi yerine geldi
Feryal: Oyuna hayır denmez hocam
Leyla Hoca: Bak bak..peki...
Ela Duru: Hocam...bir şey sorabilir miyim?
Leyla Hoca: Sor canım
Ela Duru: Uzun süredir kimse dışarı gönderilmiyor...nedenini biliyor musunuz?
Leyla Hoca: İnan canım ben de bilmiyorum...bir gariplik var ama eminim yetkililerin kontrolü altındadır
Ela Duru: Tamam hocam
Leyla Hoca: Evet...şimdii...siz A olun siz B. Kısa cevaplı sorular sorucam ilk parmak kaldıran kim olursa onun takımına beş puan gelecek...kağıttan bakmak yok ona göre bakanı görürsem eksi beş puanı yersiniz :) hazırsanız A geliyorum
(Dersler otuz dakikaydı. Çok fazla öğretmen ve öğrenci olmadığı için ortak öğretmen olan derslerde öğrenciler birleşiyorlardı. Bu dersler genellikle Biyoloji ve İngilizce oluyordu. Din, Kimya, Felsefe gibi dersler öğretmen olmadığı için yapılmıyor, sadece Fizik, Matematik ve Edebiyat nöbetçi öğretmen eşliğinde defter kitaplarla özel olarak yapılıyordu. Yani öğrenciler kendileri bir yerlerden öğrenmeye çalışıyorlardı. Öğreten birileri yoktu maalesef. Coğrafya ve Savunma dersi ise her sınıfta bir kere yapılan dersler olduğu için sınıflar birleşmiyordu. Coğrafya'nın ikinci dersi de bitince herkes okuldan kamplara geri dağıldı. Akşam yemeği saat yedide oluyordu. Bütün herkes orada toplanıp yemek yiyordu. Saat yediye yaklaşmıştı.)
Ela Duru: Yemeğe gidecez hazırlanın
Demir: Sağol Ela Duru sen söylemeseydin biz burada oturmayı düşünüyorduk öyle sabaha kadar
Ela Duru: bız bırdı ıtırmıyı dışınıyırdık Salah ya!
Eda: Saat kaç?
Sudenur: oha yediye on var çıkalım şimdi bence
Duru: E hadi ne oturuyonuz da kalkın
Demir: Sağol duru sen söylemesey-
(Duru yatağındaki yastığı alıp Demir'in suratıma fırlattı. Demir yastığı tutmaya çalışırken kalktığı yatağa geri düştü. Ela Duru ve Doruk gülmeye başladı)
Ela Duru: DURU! BEN YAPACAKTIM İYİ ETTİN SKDNND
Doruk: Tam oturdu ha
Duru: Haha
Sudenur: Bir şey sorucam...pazartesi günü denetimciye saldıran kıza ne yaptılar?
Duru: Vuruldu...
Hepsi: Ne?
Duru: Evet
Dicle: Nasıl gördün?!
Duru: Görmedim duydum...herkes kaçışırken kızı ormanlık alanda götürdüler...sonra bir silah sesi geldi
Doruk: Hasiktir...
Demir: Adama ne oldu?
Feryal: O ısırılmadı diye biliyorum
Ela Duru: Heh iyi...
(O sırada içeriye sınıftan olmayan biri girdi. Giren kişi Mehmet'ti)
Mehmet Efe: İyi akşamlaaar
Doruk: Aa selam
Dicle: Nasıl girdin lan içeri!
Mehmet Efe: Niye girmeyeyim LAN!
Dicle: HAYIRDIR LAN!
Eda: Noluyor olm
Doruk: Aralarında herhalde
Mehmet Efe: Neyse...sövmen bittiyse bir şey soracaktım
Ela Duru: Eee
Mehmet Efe: Ben bir Duru'yu alabilir miyim?
(Duru şaşkınlıkla Mehmet'e döndü)
Duru: Beni mi?
Mehmet Efe: Hı hı
Demir: Niye peki
Dicle: Gene neyin gösterisi var :)
Mehmet Efe: Ha ha...komik şey seni...
Demir: O zaman niye istiyon?
Mehmet Efe: Bir şey konuşucam
Demir: Ne konuşucan?
Duru: Ya Demir amma uzattın...geliyorum
Mehmet Efe: Bekliyorum...
(Mehmet Efe alanlarından çıktı ve dışarıda beklemeye başladı. Duru da oturduğu yatağın üstünden kalktı ve Mehmet'in yanına gitti)
Duru: Evet...
Mehmet Efe: Şöyle yürüyelim mi?
Duru: Özel mi?
Mehmet Efe: Duyulsun istemiyorum...senin açından
Duru: Benim açımdan derken?
Mehmet Efe: Ya bir gel de...anlarsın sonra
Duru: Peki
(Biraz ilerledikten sonra Duru Mehmet'in onu tanıdık bir yere götürdüğünü fark etti. Burası okulun orasıydı)
Duru: Neden buraya geldik
Mehmet Efe: Çünkü en mantıklı yer burası
Duru: Nasıl yani?
(Mehmet yavaşça Duru'ya yaklaştı)
Mehmet Efe: Duru...şimdi sana bir soru sorucam ama bana doğru söyliyiceksin tamam mı?
Duru: hı-hı
Mehmet Efe: Nasıl söyliyicem bilmiyorum...
Duru:...ben anladım sanırım
Mehmet Efe:..bence de sen anladın...
(Duru dolu gözlerle Mehmet'e bakıyordu)
Mehmet Efe: Ne zaman oldu?
(Duru kendini tutamadı ve kafasını öne eğdi. Ağlamasını durdurmaya çalışsa da başaramıyordu)
Mehmet Efe: Bunun olacağını bildiğim için orada konuşmak istemedim...
(Mehmet Duru'nun yanından ayrıldı ve ormanlık alana doğru gitti oraya geldiğinde ise çalılığın içinden bir şey çıkartıp Duru'nun yanına geri döndü. Duru rahatlamış ve ağlamasını durdurmayı başarmıştı. Mehmet elindeki ateş ölçeri Duru'ya gösterdi. Etrafa karanlık olduğu için ateş ölçerin kırmızı ışığı ikisinin de yüzüne yansımıştı)
Mehmet Efe:...kırmızı...
Duru: Evet...
Mehmet Efe: Ne zaman oldu?
Duru:..bir yıl önce
Mehmet Efe: Bir yıl önce mı? Bana doğruyu söylemeni istemiştim
Duru: Yemin ederim...bir yıl önce oldu gerçekten bir yıl geçti....yemin ederim
Mehmet Efe: İyi de nasıl?
Duru: Bilmiyorum...hiç bilmiyorum...
Mehmet Efe: Denetimciye saldıran kız...ısırılalı bir gün olmuş bir yıl olması imkansız!
Duru: Yemin ederim! Yemin ederim! Yemin ederim! Lütfen bana inan...
(Duru Mehmet'e baktı. Mehmet sessizce ona bakıyordu. Duru aklına gelen bir fikir ile sweatshirtünün kolunu sıyırdı ve bileğini gösterdi)
Duru: Bak...eğer bu yeni olsaydı...şuradaki iz daha belirgin olurdu ve rengi de bu kadar soluk olmazdı. Ayrıca bu yeni olsaydı ben şimdiye kadar dönüşmüş olurdum...kolumdan ısırıldığım için iki ile sekiz saat arasında dönüşürdüm. O kızın bir günlük olma sebebi ayağından ısırılmasıydı. Her yerin bir yayılması süresi var...anladın mı?
Mehmet Efe:...anladım
Duru: Bak...kimse bilmiyor...bir yıl boyunca sakladım...bu denetim işi ne bokuma çıktıysa...haftaya tekrar yapılacak...bir şekilde kaçmam lazım ama nasıl yapıcam bilmiyorum...bana yardım et lütfen...sadece senle benim aramda lütfen yardım et
(Mehmet derin bir nefes alıp verdi ve elindeki ateş ölçere baktı. Daha sonra ateş ölçerdeki sıfırlama düğmesine basıp Duru'nun kafasına tuttu. Bir kaç saniye sonra yine aynı ışık yandı...kırmızı)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ev 2
HorrorÜç yıl önce başlayan salgın hastalıkla beraber insanlık bir çok gelişmeler yaşamış fakat yine de salgın hastalığın mutasyona uğraması durumu ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu yerleşim kurucuları tarafından gizli tutulmaya çalışılsa da halk bir süre...