(Akşam olmuştu. Sadece içinde oldukları aracın ışıkları yolu aydınlatan bir ışıktı. Hâlâ gelememişlerdi. Doruk'lar yine uyumuşlardı. Eda ve Şimal Sudenur'un omuzuna yaslanıp uyumaya çalışıyordu. Ela, Dicle ve Demir yine yola bakıyordu)
Dicle: En son...böyle yola bakarken...
Ela Duru: sus sus....hatırlamak istemiyorum...
Demir:...
Dicle: Akşam oldu...diğerleri ne durumda acaba?
Demir: Umarım onlar da güvendedir
Ela Duru: Doruklar yine uyumuş sjsjs
Dicle: Eda ile Şimal'e bakın ahssj
Ela Duru: haha..
Demir: Ne kadar kaldı acaba?
(Ela Duru, Doruk'ların üzerinden elini yavaşça uzatıp camın sürgüsünü çekti)
Ela Duru: Oktay Hocam
Okta Hoca: Kız siz uyumadınız mı?
Dicle: Hocam biz üçümüz ayaktayız..ben Demir, Ela
Oktay Hocam: Haa diğerleri yıkıldı herhalde :)
Ela Duru: Evet
Demir: Hocam ne kadar kaldı tahmini?
Oktay Hoca: Yani şöyle...anladığım kadarıyla Darıca'nın yakınlarındayız
Ela Duru: Darıca mı?
Demir: Hayvanat Bahçesi'nin olduğu yer mi!
Oktay Hoca: Evet...
Dicle: Hayvanlar...onlar...nerede acaba?
Ela Duru: İnsanlar olmadığı için...kaçmış olmasınlar
Oktay Hoca: Bakıcaz
Demir: Hocam...nasıl yani..
Oktay Hoca: Hayvanları tutan veya onları besleyen biri olmadığı için açlık duygusuyla kaçmaya çalışmış olabilirler
Demir: Ha bir de açlar yani!
Dicle: Sıçtık...
Oktay Hoca: Bakıcaz çocuklar...farklı bir yer bulmaya çalışabilirim ama..bir tek orada yol var...bakıcaz
(Demir sürgüyü çekti ve diğerlerine döndü)
Demir: Nasıl ya?
Şimal: Nooluyor...
Sudenur: Ne konuşuyonuz kaç saattir
Ela Duru: Darıca'ya yakınız...Hayvanat Bahçesine
Eda: Hayvanat bahçesi mi?
Sudenur: Hayvanlar?
Demir: Oktay Hoca...hayvanların firar etmesinden bahsediyor...
Sudenur: Ssiktir..
Eda: Firar derken nasıl yani?
Dicle: Dedi ki...hayvanlar onları tutan ve yemek vermeyen insanlar olmazsa açlıktan kurtulmak için kaçmaya çalışır. Biliyorsun zaten aslandır zürafadır bin bir çeşit hayvan var...ve güçlüler.
Demir: Belki...adaptasyon sıkıntısı yüzünden ölmüşlerdir
Ela Duru: En fazla ne kadarı ölebilir ki?
(O sırada araba aniden sallandı. Bizimkiler hemen kenarlara tutundular)
Ela Duru: Bu neydi şimdi?!
Eda: Bir kaza daha istemiyorum hayır...
(Araç aniden durdu. Hepsi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Doruk'lar sallantıya uyanmışlardı)
Doruk: Hay ebesinin...yine ne oldu acaba?!
Demir: şşt...bir susun
Dicle: Ne oldu?
Demir: Oktay Hoca'nın sesini duydum
(Demir birkaç saniye daha durduktan sonra araçtan inmek için hareket etti. Araçtan indiğinde Oktay Hoca çoktan inmiş ve aracın etrafında dolanıyordu)
Oktay Hoca: Tıh...olacak iş mi ya..
Demir: Hocam..sorun ne?
Oktay Hoca: Teker patladı
Demir: Nasıl ya?
Oktay Hoca: Bir şey saplandı ama ne olduğunu bulamıyorum
(Demir etrafta dolanmaya başladı. Etraf karanlık olduğu için çok bir şey görünmüyordu. Aracın arkasına geldiğinde araçtan yansıyan ışık ile ileride bir şey gördü. Biraz yaklaşınca ufak bir şaşırdı. Yerde üstünden geçilmiş sivri bir kemik bulunuyordu. Yavaşça onu yerden kaldırdı ve Oktay Hoca'nın yanına gitti)
Demir: Hocam...ben buldum sanırım
Oktay Hoca: Ne..ha- nasıl buldun neymiş?
(Demir elindeki kemiği gösterdi. Oktay Hoca'nın kemiği görünce yüz ifadesi anında değişti)
Oktay Hoca:...anladım....Demir diğerlerine söyle araçtan insinler...buradan hemen ayrılmamız lazım
Demir: Yürüyecek miyiz?
Oktay Hoca: Başka şansımız yok
(Demir çaresizce kemiği yere atıp aracın arkasına koştu ve sürgüyü açtı)
Demir: Arkadaşlar...inin
Ela Duru: Ne oldu?
Demir: Aracın lastiği..patladı. Sert bir kemiğin üstünden geçmişiz o patlatmış
Doruk: Kemik?
Demir: Evet...Oktay Hoca'nın bakışları hiç normal değildi...bir sıkıntı var
Eda: Bu kemik...hayvanat bahçesinden bir hayvana ait olabilir mi?
Demir: Hiç bilmiyorum...hadi...fazla zaman kaybetmeyelim
Sudenur: İyi de akşam oldu...bu şekilde nasıl ilerliyicez?
Demir: Bilmiyorum hadi inin
(Herkes teker teker araçtan indi. Demir önde diğerleri arkada Oktay Hoca'nın yanına gittiler. Oktay Hoca'nın elinde bir fener vardı. Lümeni yüksek bir fener olduğu için daha çok yeri aydınlatabiliyordu. Oktay Hoca feneri belli bir yere tutuyordu)
Oktay Hoca: Gençler...şurada bir yer var...bu karanlıkta burası hiç güvenli değil.
Şimal: Hastalıklar yüzünden mi?
Oktay Hoca:..hıhı..hadi gelin
Ali Samet: Ya orada da varsa?
Oktay Hoca: Sanmıyorum...hadi
(Oktay Hoca'nın hareketlenmesi ile diğerleri de yürümeye başladı. Bir kaç dakika yürüdükten sonra ışıktan camları parlayan eski bir binanın önüne geldiler. Oktay Hoca binanın kapısına yaklaştı ve kapıyı yavaşça açtı, içeri feneri tuttu. Kimse görünmüyordu. Kapıyı tam açmak için biraz ittirdi. Kapının arkasına destek için bir dolap konmuştu)
Oktay Hoca: Gençler...yardım edin şunu ittirelim..arkaya destek sağlamış
Doruk: Tamamdır hocam
(Demir ve Doruk Oktay Hoca'nın soluna geçip kapıyı ittirmeye başladı. Kapıyı ittirirken Sudenur bir anda Demir'in koluna dokundu)
Sudenur: Bir dakika!
Demir: Ne? Noldu?
Sudenur: Bir...ses duydum
~~~~
(Kanyonda ses kesilmişti. Duru bulduğu bir dönemeçten dönüp kayanın arkasına saklanmıştı. Bıçak hâlâ elindeydi. Her ihtimale karşı elinde tutuyordu. Bir kaç dakika sonra bir çatırtı geldi. Duru hızla nereden geldiğini bulmaya çalışırken yandaki kayanın arkasından bir karartı geldi. Duru hızla bıçağını oraya doğrulttu. Daha sonra önünde bir kişi belirdi)
Duru: Siktir!
Mehmet Efe: Ah! Duru! Sen?
Duru: Mehmet?
Mehmet Efe: Duru senin..ne işin var burada?
Duru: Asıl..senin ne işin var?
Mehmet Efe: Gel çabuk
(Mehmet Duru'yu kolundan tuttup bir yere koşturdu. Çok gelmeden saklanacak bir yer bulabildiler. Duru o kadar yorulmuştu ki direkt yere çöktü)
Mehmet Efe: Duru..iyi misin...hiç iyi görünmüyorsun
Duru: Uzun hikâye...eline ne oldu?
Mehmet Efe: Ha..ne?
Duru: Elin...sarılı da
(Mehmet Duru'nun parmakla gösterdiği kendi eline baktı. Daha sonra da etrafa bakınıp Duru'ya döndü)
Mehmet Efe: Haaaa...uzun hikâye kanka ya çizdim diyim öyle yani..derindi biraz
Duru: anladım..sen bulabildin mi..arkadaşını
(Mehmet bakışlarını sessizce yere indirdi)
Mehmet Efe:...hayır...ama bulucam...eminim. Sen sizinkileri buldun mu?
(Duru cevap vermek istiyor ama veremiyordu. Konuşacak hâli bile yoktu. En sonunda kendini toplamaya çalıştı)
Duru:..evet
Mehmet Efe: Ee..neden buradasın?
Duru: Ben...onları kurtarmak için çıkmıştım bu yola...şimdi de onları kurtarmak için bıraktım..
Mehmet Efe: Nasıl yani?
Duru: Ezgi...bizimleydi, Nehirlerle..
Mehmet Efe: Oha..ee
Duru: O bizi bir yerleşim yerine götürecekti. Geçmemiz gereken yer burasıydı. Ben yine...o ataklardan birini geçirdim. Arkadan hastalıklılar geliyordu. Bizimkilerin zaman kaybetmesini istemedim.
Mehmet Efe: İyi de neden? Sen de insansın senin de kurtarman lazım
Duru:...artık hiç sanmıyorum
(Mehmet Duru'yu anlam veremeyerek bakarken Duru elini havaya kaldırıp Mehmet'e uzattı, tekrar ısırılmıştı)
Mehmet Efe: Hassiktir...
Duru: İnsanın şansı bir keredir dimi?
Mehmet Efe: Ne zaman oldu?
Duru: Bir..yarım saat oldu sanırım
Mehmet Efe: Ama...sen hâlâ dönüşmemişsin
Duru: Ama her an bu olabilir...seni de tehlikeye atmak istemiyorum
Mehmet Efe: Ne yani?
Duru: Git lütfen
Mehmet Efe: Hayır saçmalama
Duru: Mefe...ben öleceğimi bile bile çıktımıştım bu yola...zaten bu olucak...yanımda kimseyi istemememin nedeni bu..gerçi kimsenin beni umursadığını sanmıyorum
Mehmet Efe: Duru şu düşünceyi bırak artık...insanlar senden nefret etmiyor...ve seni önemseyen bir sürü kişi var
Duru: Artık kimse kimseyi önemsemiyor Mehmet..ben bunu kendi gözlerimle gördüm...yaşadım da...bu yüzden git
Mehmet Efe: Hayır...
Duru: Mefeee
Mehmet Efe: Duruu..inatlaşma gitmiyicem ikimiz de buradan çıkıcaz saçmalama
Duru: İstemiyorum...artık bitsin istiyorum
Mehmet Efe: YA BAK..Bir tane yapıştırıcam kendine gelecen!
Duru: Hiçbir şeyin garantisi yok aptal
Mehmet Efe: Nereden biliyorsun...hem onları kurtarmak isteyen sendin ne değişti?
Duru: Bazen iyilik için başka şeyleri feda etmen gerekir
Mehmet Efe: Kendini değil ama
(Mehmet daha fazla dayanamayıp Duru'nun kolundan tuttuğu gibi ilerlemeye başladı)
Duru: Ya bıraksana ne inatsın be?
Mehmet Efe: Geliyorsun
Duru: Bunu yaparak kendini tehlikeye atıyorsun farkında değilsin
Mehmet Efe: Asıl sen susmazsan ikimiz için de tehlikeli olacak!
(Duru birkaç saniye durup ona baktı)
Duru:...Peki tamam...
Mehmet Efe: Hah..Aslında gelecektin de sırf inat etmek için dimi :)
Duru: Ya ne alaka ya off
Mehmet Efe: Biraz öyle geldi
Duru: Değil..ama ikimiz de çıktığımız anda beni bırakıcaksın
Mehmet Efe: Hele bir çıkalım da...
Duru: Nereden çıkmayı düşünüyorsun peki?
Mehmet Efe: Bana bırak bir yol biliyorum
(İkisi beraber ilerlemeye başladı. Bir yere kadar yürüdükten sonra Mehmet Duru'nun kolunu bıraktı)
Duru: Çok şükür...
Mehmet Efe: Şu tepedeki ağacı görüyon dimi?
Duru: Evet
Mehmet Efe: Heh o sana g- şaka şaka...oradan çıkıcaz
Duru:...birincisi komik değildi gülmedim..ikincisi nasıl çıkıcaz mk ağaç nerede bir neredeyiz?!
Mehmet Efe: Bana bıraak
(Mehmet sırtındaki çantayı indirip yere koydu. İçini karıştırırken Duru'ya döndü)
Mehmet Efe: Kanka...peki senin çanta nerede?
Duru: Ohoo çok uzun hikâye boşver
Mehmet Efe: Peki
(Çantayı didik didik edene kadar karıştırdı. En sonunda içinden uzunca bir ip çıkardı)
Duru: Yuh...tahmin ettiğim şeyi yapmayacan dimi
Mehmet Efe: Tam da onu yapıcamm
(Mehmet ipi de alıp çömeldiği yerden kalktı ve ağaca baktı. Daha sonra da ağacın tam altına geldi ve ipi gözüne kestirdiği bir dalın üzerinde attı. İp dalın bir tarafından dolanıp diğer tarafından aşağı sarktı. Sarkan kısmı da biraz yukarı zıplayarak tuttu ve kendine doğru çekti)
Mehmet Efe: Beni izle şimdi
Duru: Götünün üstüne düşüşünü mü!
Mehmet Efe: Tabii
(Derin bir nefes aldıktan sonra tutuşunu sıkılaştırdı ve bir taşa basarak yukarı zıpladı. Daha sonrasını da ipten destek alıp kayalara basarak çıktı. En tepeye ulaştığında ise yolunu ağacın dalına tuttunarak tamamladı)
Mehmet Efe: Hadi! Gel
Duru:...
Mehmet Efe: Duru?
Duru: Mefe...emin misin
Mehmet Efe: Ne emin misin?! Söz verdin
Duru: Söz vermedim
Mehmet Efe: Ama...Duru..lütfen
Duru:...
(Duru çıkmak istemiyordu. Korktuğu içindi, ama yükseklikten değil; kendini iyi hissetmiyor ve bunun arkadaşının gözünün önünde olmasını istemiyordu. Onu tehlikeye atmak istemiyordu)
Mehmet Efe: Duru?
Duru: Mefe ben...özür dilerim
(Duru ile tutundu ve bir anda yere çekti. Bütün ip aşağı düştüğünde Mehmet Duru'ya bakıyordu. Duru da son kez yukarı baktıktan sonra arkasına döndü ve gözden kayboldu)
Mehmet Efe: DURU!...NEDEN YA NEDEN! Sen gelene kadar gitmiyicem! Duydun mu beni! DURU!
(Hiç ses yoktu. Mehmet bir müddet sonra bağırmanın boşuna olduğunu anlayıp arkasını döndü ve yürümeye başladı. Bir kaç dakika sonra geri döndü ve bulduğu bir çalılık bölgeye oturdu. Hem ağaçlar hem de çalılar olduğu için görünmesi imkansızdı)
Mehmet Efe: Burada bekliyicem...zaten bu havada yola çıkamam...o zamana kadar vaktin var. Hep böyle yapıyorsun...sana yardım etmeye çalışsam da bunu istemiyorsun. Yardım etmeyince de neden böyle oldu diyorsun üstüne gidiyorsun. Amacını anlamıyorum. Provada da hep böyleydin. Sana göre hep ben suçluydum bana göre de sen...keşke o zamanlara geri dönebilsek belki her şey için daha güzel olurdu...belki düzelirdi. Ya da düzelmezdi bilmiyorum ama...ben seni anlamadığım ve sen de beni anlamadığın sürece hiçbir şey düzelmiyicek.
Duru: Ben seni anlıyorum...
(Mehmet ufak bir şok oldu ve kayalığın oraya geldi. Aşağı baktı, Duru da oradaydı. Bir kenara oturmuştu)
Mehmet Efe: Gitmemişsin
Duru: Evet gitmedim...deminden beri senin bana saydırmalarını dinliyorum
(Duru yerdeki az önce ağaçtan çektiği ipe bakıyordu)
Mehmet Efe: Evet...ama yalan mı? Sana yardım etmek istediğimde gidiyorsun sonra her şey tam tersine dönüyor
Duru: Öyle...inan...ben bile ne yaptığımı bilmiyorum. Kendimi hep bir...açıklama hissim var
Mehmet Efe: İyi de insan kendinin ne istediğini bilmeden nasıl yaşar ki. Gerçi ne yalan söyliyim ben de öyleyim ama...bu kadar değil
(Mehmet konuşurken Duru ipi almış ve onunla oynamaya başlanmıştı. Bir kaç dakika sonra ayağı kalktı ve ağacın dibine geldi. Daha sonra da ipi aynı Mehmet'in yaptığı gibi dala fırlattı. Dolanıp aşağı sarkan ipin ucunu hafif zıplayarak tuttu)
Mehmet Efe: Ben seni hep anladım aslında kanka...gitmek isteme nedenini anladım, geride kalanlara yardım etme isteğini...aynı şeyi düşünüyor ama bir yandan da istemiyordum. Benden yardım istedin yardım ettim...hatta planlaştık da. Sen onları buldun...ama şimdi neden bıraktın anlayamıyorum. Onları tehlikeye atmaktan korktuğunu söyledin ama nasıl tehlikeye atabilirsin ki? Artık kimseyi bu kadar düşünme diyen sendin. Ne oldu ne değişti? Onlar için kendini tehlikeye atıyorsun. Saçma sapan kişiler yüzünden ya da tek bir kişi yüzünden yanındakileri, seni sevenleri de kendinden uzaklaştırıyorsun. Sonra onları takmaya başlıyorsun neden böyle oldu diye
(Mehmet küçük bir çatırdama duyunca aşağı baktı. Duru çoktan çıkmış ve daldan destek alarak yukarı ulaşmıştı bile. Onu gördüğü anda kolunu tutup yanına oturttu)
Mehmet Efe: Oha Geldin! Bekle..ne ara çıktın lan?!
Duru: Sen uzaklaştın mı?
Mehmet Efe: Ha?
Duru: Onlar yüzünden seni seven insanları kendinden uzaklaştırıyorsun dedin ya...sen uzaklaştın mı?
Mehmet Efe: Hayır...tabiki de...hayır
Duru:.hmm
Mehmet Efe: Yani...bilmiyorum...yok ya kanka...niye uzaklaşıyım be
Duru: Peki..ee..ne yapıyoruz?
Mehmet Efe: Sen nasıl çıkmaya karar verdin onu söyle bana bi :)
Duru: Aynı hataları tekrar yapmak istemedim...
Mehmet Efe: Sözüme geldin yani..boşuna konuşmamışı- sövmemişim sjsj
Duru: Ha-ha ne komik...Allah'ım ya
Mehmet Efe: Ama öyle
Duru: Hee he öyle hadi...yalnız benimle başa çıkmak zorundasın ona göre
Mehmet Efe: Hmmm...kanka sen yol yakınken geri mi döns-
Duru: Peki
Mehmet Efe: Ya şaka yapıyorum olm gel buraya
Duru: Eeeee ne yapıyoz? !
Mehmet Efe: Bekliycez...sabahı
Duru: Burada?!
Mehmet Efe: Hee...
Duru: Korkmuyor musun?
Mehmet Efe: Neyden? Onlardan mı? Duru: Evet..tehlikedesin
Mehmet Efe: Senin nasıl korkmana gerek yoksa..
Duru: Nasıl yan- lan...Mefe?
(Mehmet Duru'ya bakıp gülümsedi. Duru'nun kafası karışmıştı)
Duru:..lan..cevap ver
Mehmet Efe: Öyle işte kanka
Duru: Hayır ya...hayır de...şaka de
Mehmet Efe: Şaka...desem keşke
Duru: Ya bak...ben bu numaralara gelmem o en son yaptığın şakadan sonra bak-
Mehmet Efe: Maalesef diyemiyorum
Duru: Göster o zaman
Mehmet Efe: Bence gerek yok
Duru: Nedenmiş o?
Mehmet Efe: Zaten biliyorsun
Duru: Ha...ne?
(Mehmet sessizce sarılı elini yukarı kaldırdı. Duru bir kaç saniye sessizce yere baktı. Daha sonra da Mehmet'e geri döndü)
Duru: Nasıl oldu?
Mehmet Efe:...aynı senin...gibi..müzik aletlerinin olduğu bir yer bulmuştum. Fakat burası...bir salondu yani bayağı büyüktü falan. Elektro gitarı görünce dayanamadım diyelim :)
Duru: Görmedin dimi...
Mehmet Efe: Hayır...arkamdaymış piç...üstüme atladı. İkimiz de yere düştük ben elektro gitarı biraz kafasına geçirmiş olabilirim o sırada olan...oldu
Duru: Biz malız
Mehmet Efe: Biraz sjsjsj
(Duru kendini tutamadı ve gülmeye başladı. Mehmet de ona eşlik etti)
Duru: Şaka bir yana...ilerleme var mı?
Mehmet Efe: Bilmiyorum
Duru: Nasıl bilmiyorum
Mehmet Efe: Hiç kontrol etmedim ki
Duru: Bakabilir miyim?
Mehmet Efe: Neden?
Duru: Aklıma bir şey takıldı
Mehmet Efe: Peki
(Mehmet çantasını yana koydu ve elindeki sargıyı çıkardı. Daha sonra da elini Duru'ya uzattı. Duru'nun tam da tahmin ettiği gibiydi)
Duru: Evet...ilerlemiyor
Mehmet Efe: Ne oldu ki? Nereden anladın?
Duru: Senin de aynı benim gibi...kan pıhtılaşıyor ve renk değiştiriyor
Mehmet Efe:?
Duru: Bağışıklığın var..aynı ben ve Ceyhan gibi
Mehmet Efe: Nasıl yani? Ceyhan mı?
Duru: O da ısırılmıştı. Üç yıl önce bu yüzden bizi bıraktı
Mehmet Efe: Az önce sen de beni bırakıyordun yani
Duru: Hayır...of...
Mehmet Efe: Neyse...kapatabilir miyim?
Duru: Yeniyse eğer evet
Mehmet Efe: Bir dakika
(Mehmet çantasını çekti ve açıp içinden bir şey aramaya başladı. Çok geçmeden aradığı şeyi buldu ve dışarı çıkardı. Bu bir sargı beziydi)
Duru: Yeni mi sarıcaksın?
Mehmet Efe: Yoo
(Mehmet sargı bezinden biraz kesti ve Duru'ya baktı. Daha sonra da onun elini "getir" der gibi gösterdi)
Duru:..ne?
Mehmet Efe: Ya bir elini ver sen
(Duru elini Mehmet'e doğru uzattı. Mehmet Duru'nun elini tuttu ve bir kaç saat önce ısırıldığı yere sargı bezini sardı)
Duru:..ha...
Mehmet Efe: Yeniyse sar dedin ya..senin de yeni
Duru: Haaa...anladım
Mehmet Efe: Şükür sjsjsj
Duru: Ee...ne yapıcaz?
Mehmet Efe: Sabahı bekliyicez
Duru: Peki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ev 2
HorrorÜç yıl önce başlayan salgın hastalıkla beraber insanlık bir çok gelişmeler yaşamış fakat yine de salgın hastalığın mutasyona uğraması durumu ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu yerleşim kurucuları tarafından gizli tutulmaya çalışılsa da halk bir süre...