30

11.7K 838 247
                                    

"Ölüyorum! Allahsız herif ölüyorum bir bak!!"

Atilla mutfakta ciyak ciyak bağırıp kendisini sandalyeden masanın üstüne un çuvalı gibi fırlatırken bayılma taklidini gerçekten başarılı yaptığını düşünüyordu. Sonuçta ortaokulda drama sınıfının birincisiydi ve çoğu reklam ajansı hep onun peşinde koşardı. Belki bu yeteneği ile değil de güzel bir çocuk olmasıyla alakalıydı ama olsun sonuçta yeteneği de vardı kendince. Küçük piyesinden sonra tek gözünü açıp çaktırmadan ona yemek yapan esmerin sırtını izledi. Her an arkasını dönüp Atilla'nın bu blöfünü yiyebilirdi. Atilla esmer çocuk onu daha iyi öpebilsin diye çaktırmadan yüzünü daha ortaya çıkarırken baygın rolüne tüm ciddiyetini koruyarak devam etti.

"Yavrum yemek hazırlıyorum farkındaysan. Hem daha demin hareket ettin gördüm."

"Of ya. Yesen ne olurdu? Tamam yalan söyledim ama bayılmam ya da ölmem an meselesi gerçekten çok kötü bir durumdayım şu an." Atilla masadan tamamiyle kalkıp bu sefer de yalandan kalbini tutmuş, suratını buruşturmuştu.

"Şimdi de kalbin mi tuttu?"

"Yakışıklılığını görünce dayanamadı! Pil parasını sen vereceksin Gürbüz efendi!" Atilla sitemle söyleyip yalandan alnındaki teri silmişti. Kendisini yeniden masaya fırlattı ve bu sefer bir sağa döndü bir sola. Karşısındaki dalyan gibi çocuk hâlâ onu sallamadan yemekliklerle şovunu yapmaya devam ediyordu. Atilla'ya geldiğinde 2 gündür doğru dürüst bir şey yemeyen ve ağlamaktan bol sıvı kaybeden sarışının kapıyı açarken gözünün karardığını fark etmiş, doğru düzgün konuşmadan, sarılmadan, özlem gidermeden kendini mutfağa atmıştı.

Atilla bir süre daha anlamsız acı çekişi sesleri çıkardı ancak Gürbüz nuh diyor peygamber demiyordu. Oscarlık performansı yine yenmeyince oflayıp sandalyeye oturdu. Suratını asıp sessiz kalmaya karar vermişti.

Bu sessizliğin işe yarayacağını bilseydi şayet yarım saat önce yürürlüğe koyardı, bu kadar ter dökmesine gerek kalmazdı. Öyle ki Gürbüz sarışınının bu oyunlarının devam etmesini beklerken sessizlikle karşılaşınca uzun zamandan sonra ilk kez arkasını dönmüş, küskün küskün oturan çocukla göz göze gelmişti. Sarışının mavileri onu içine çekerken sessizce bir küfür mırıldandı ve ocağın altını kısıp elini üstündeki muhtemelen Atilla'nın annesinin olan pembe kalpli önlüğe kuruladı.

"Kalbinin ağrısı geçti heralde."

"Ölsek umrunda olmayacak Gürbolay."

"Birazcık olabilir." Oyuncu bir şekilde Atilla'ya göz kırptığında Atilla'nın zavallı kalbinin daha deminki şakaya nazaran gerçekten de kriz geçirdiğini bilseydi eğer her hareketine dikkat ederdi. Esmer genç karşısındaki çocuğun pembeleşmeye başlayan yanaklarına hafif bir gülümsemeyle eğilmişti. Önce burnunu kedi gibi sarışının yanağına ve kulağının üstündeki saçlara sürtmüş, erkeksi ama hafif kokusunu içine çekmiş, ardından güzel yüzü sıkı ve içli öpücüklere boğmaya koyulmuştu. Her sıkı öpüşünde oh diye iç çekiyor, arada geri çekilip utançla ve mutlulukla gülümseyen çocuğa "Hele hele sırıtışa bak it oğlu it." diye kendince sevgi sözcükleri sıralıyordu.

Ocaktaki yemekten uyarı kokusu yükselmeye başlayınca Gürbüz kendini erkek güzelinden ayırdı ve son kez alnından öpüp işinin başına geri döndü. Arkasında ufak tepinmeler, sessiz çığlıklar ve derin nefesler duymuştu ancak bu sefer ona kanıp arkasını dönmemeye karar vermişti. Zaten Atilla'nın da kalbi bir tane daha sevgi selini kaldıracak halde değildi o an.

***

"Şaka yapmıyormuşsun, harbiden kitap gibi yemek yapıyorsun ya inşallah bulgurları tam erimemiş çiğköfte yersin de görürsün gününü."

barbekü sos (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin