7

338 47 40
                                    

elimin muayenesi yapıldı ve dikiş atıp sargıya aldılar. kan görmekten korktuğum için bayılmışım, bu yüzden pek acı hissetmedim.

senin elin acımıştı o çocuğa vururken değil mi?

bu kadar canın yanmış mıydı? aynı acıyı yaşamamız eline dokundum sayılır mı?

artık okula gitmek istemiyorum minho, seni görmek istemiyorum, dayak yemek istemiyorum, herkesin içinde krize girmek istemiyorum. yüzüme tükürülsün istemiyorum.

yanımda ol istiyorum ama sana bir adım atarsam ödüm kopuyor. sözlerinin bana ok gibi saplandığını fark etmiyorsun bile. dediğin her şey beni o an yerin dibine çekiyor.

çok konuşmadık bile, sadece birkaç kelime.

ama bu haldeyim işte, sinir krizi yüzünden bu hale gelen dikişli bir el ve ağlamaktan mahvolmuş gözlerim var artık.

bir bitki olsaydım, eminim ki kaktüs olurdum. o kaktüs artık dayanamıyor minho, su istiyor ama su onu öldürüyor. iki türlü de ölecekse, su içerek ölmeyi tercih ediyor.

seni seviyorum.

beni anlıyor musun?

- hjs to lmh

ertesi gün okula geldiğimde kapının önünde gördüm dünkü zorba çocuğu.

yüzüme tüküren o şerefsizi.

dünkü olayın tekrarını kaldıramazdım, özellikle elim bu haldeyken yapamazdım.

sınıfa doğru yürüdüğümde beni omzumdan itti, o kadar sert itmişti ki omzum kırılmış gibi sızladı. dikişli elim sarsıldığı için zonkluyordu.

"nereye gittin lan sen orospu! üzerime kustuktan sonra ortadan kaybolabileceğini mi sanıyordun?"

bana dokunmaması için dua edip kendimi sıkarken gözlerimi sımsıkı kapatmıştım.

yüzüme gelecek yumruğu bekleyerek içimden sayarken gürültülü bir sesle birlikte gözlerimi araladım.

bana gelmemişti, kimse bana dokunmamıştı.

yumruğun kime vurduğunu anlamaya çalışırken zorba çocuğu yerde gördüm. ona vuran kişi ise aşık olduğum kahve gözlerin sahibiydi. minho gelmişti.

"orospu çocuğu seni, gücün sadece zayıflara yetiyor değil mi?"

yumruğunu art arda onun yüzüne patlatıyordu ve o 'zayıf' bendim.

şok geçirmiş halde dururken elini pantolonuna sildi ve ayağa kalkıp kanlar içinde kalan zorbayı orada bıraktı. hareket edemeyecek hale getirmişti.

kalktığında gelmesini beklemiyordum ama o gelmiş ve hırkamın kapüşonundan tutarak temas etmeden kedi gibi götürmüştü beni dışarıya.

arka bahçeye kadar öyle yürüdükten sonra durdu ve elini kapüşonumdan ayırdı.

"yetişmeseydim seni dövecekti, elin bu haldeyken dayak yemek mi istiyordun?"

sessiz kalıp sadece önüme baktığımda derin nefes alıp verişini duydum.

"yaklaşmayacağım sana jisung! sen istemediğin sürece dokunmayacağım da, ne olursun korkma benden ve bir şey söyle."

ji..jisung..

benim adım.

jisung benim adımdı.

"nefes al jisung."

"ol..olmuyor.."

"sakinleş, panik yapma."

ondan birkaç adım uzaklaşarak köşeye gittim ve bunu tahmin ettiğim için pek bir şey yemesem de midemdeki her şeyi döktüm ortaya.

"iyi misin? gelebilir miyim yanına?"

"gelme, lütfen. şimdi olmaz."

ağzımı suyla temizledim ve tadın gitmesi için limon aromalı şekerlerimden bir tane attım ağzıma.

sonunda ona dönebildiğimde beni bekliyordu.

aşık olduğum çocuk yanımdaydı ve ben onun gözlerine bakamıyordum, elini tutamıyordum.

"konuşabilir misin artık?"

"evet, daha iyiyim."

"o piç sen dahil birçok kişiyi hedef alıyor jisung, güçsüz olanları, ona karşı gelemeyecekleri... eğer istersen sana yardım ederim, kimse yanına yaklaşamaz."

"adımı söyleme."

"ne?"

"bana adımla seslenme."

"ne diyeceğim?"

"bilmiyorum."

"her neyse, ne diyorsun söylediklerime?"

"ben insanlara yakın olamam." dediğimde yüzümü incelediği için gergin hissediyordum.

"sana yakın olmayacağım," dedi,"sana yaklaşmaya çalışan kişileri uzaklaştıracağım."

"neden?"

"çünkü ben de defalarca zorbalığa uğradım. buna kimse ses etmedikçe, görmezden gelindikçe daha çok yüz bulup daha çok kişiye saldırıyolar!"

"ben buna değmem ki."

"kabul et, lütfen."

"özür dilerim."

çantamın saplarını tutarak ondan uzaklaştım.

yapamam minho.

ne olursun, sana bağlanmamı sağlama.

daha çok üzme beni.

lütfen...

†

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
freesia diary ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin