|uyumadan önceki her gece.|

1K 98 189
                                    

Onuncu Bölüm:
|Uyumadan Önceki Her Gece.|

Kendine söz geçirebilmek.

Hayatımda yapamadığım en basit şeylerden bir tanesiydi kendime söz geçirmeye çalışmak.

Öğleden beri kendimi bunu için telkin ediyordum.

Gitmeyeceksin, gitmeyeceksin, gitmeyeceksin.

Ya da sadece kendimi kandırıyordum, bilmiyordum. Ama günün sonunda, şu an karşı karşıya olduğum tabelaya bakınca içimdeki çatışmanın kazananı belliydi.

D'Bolla.

Onun çalıştığı yerdi.

Kaybettin Atalay.

Belki de ben kaybettim.

Bilmiyorum.

Ellerimi deri çeketimin ceplerine salaşca yerleştirdim ve mekana doğru adımladım.

Eğer, gelecekten gelip kendime bir mesaj bırakabilme şansına sahip olsaydım yapacağım tek şey kendimi arkama bile bakmadan buradan uzaklaştırmak olurdu.

Mekandan içeri girdiğimde henüz Atalay sahnede değildi. Bunu da fırsat bilerek görünmemeye çalışarak sahneden en uzak, o ücra köşeye oturdum.

Üzerimdeki ceketi çıkartıp masanın üzerine koydum. Dağılan saçlarımı üstün körü elimle düzeltirken ceketimin cebinde titreşen telefonumu fark ettim.

Asel.

Ve o an yüzümde beliren gülümseme, acıdandı. Kalbimde hissettiğim acı ise yalnızlığımdan.

Daha fazla düşünmeden telefonu ses düğmesinden meşgula attım.

Eş zamanlı olarak sahne, Atalay'ındı.

Üzerinde siyah pantalon ve beyaz tişört vardı. Bir de üzerinden asla çıkarmadığı o deri ceketi.

Lisede de aynıydı.

Düşüncelerimden arınmak için gözlerimi kapattım. Şimdi olmazdı, şimdi değildi.

Şarkının ritmi girerken, Atalay elinde mikrofon ile birlikte boş bakışlarla etrafa bakıyordu. Beni görmemesi için olabildiğince küçülmüştüm, görmesini istemiyordum.

"Uzun zamandır her yanım yangın." diye girdi şarkıya. Gözlerini kapatmıştı, şu an sadece şarkılarla beraberdi. Biliyordum.

"Soğuklarında, denizlerin önemi yok zaten zaten; derdin karanlıkta."

Derdim karanlıkla, derdim. Senin karanlıklaştırdığın dünyamda.

Senin karanlıklaştırdığın ve benim bundan pişman olmadığım dünyada.

"Belki hiç duymadın, belki de takmadın.

Bilmem, bilmem
Konuşmalar faydasız
Sanki susmadın mı anlamsız
Üzmem, kendimi üzmem."

Atalay şarkıyı söyledikçe o tarafa doğru çekildiğimi hissediyordum. Sesi bunca zamana duyduklarımın en iyisiydi.

Belki de sadece ben aşığım diye öyle geliyordu.

Atalay'a odaklanırken önemli bir şeyi unuttuğumu çok geç fark ettim.
K

endimi saklamayı. Aksi takdirde Atalay ile göz göze gelmeyi beklemiyordum.

"Peki sen de mi en dibe daldın?
En son bende uyandın
Artık o, düşlerinden." diye mırıldandı, gözlerimin içine bırakırken.

Altı yıl sonra ilk defa göz göze gelişimizdi. Aslında, tanıştığımız günden beri ilk defa göz göze gelişimiz dersem de yalan sayılmazdı.

Daha önce de söylediğim gibi, beni görmek hiçbir zaman onun tercihleri arasında olmamıştı.

Ne eskiden ne de şimdi.

Gözlerine bakmanın nasıl hissettirdiğini bile bilmiyordum mesela. Acıtıyormuş, artık biliyorum.

Bal rengi gözleri, gözlerimle buluştuğunda harelerindeki hipnozun etkisindeydim sanki.. Haraket edemiyordum, düşünemiyordum ama oradaydım.

Ama benim aksime o istifini hiç bozmadan gözlerime bakarken şarkıyı söylemeye devam ediyordu.

Geçen dakikaların ardından, Atalay beklemediğim bir şey yaptı. Başını hafifçe öne doğru eğerek baş selamı verdi.

Hissiz bir selamdı bu, benim hissettiklerimin en zıttı kadar.

Bu haraketinin üzerine gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Başımı eğerek masanın üzerinden telefonumu alırken onun bakışlarının hâlâ üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.

Onunla olan sohbetimize girdim ve parmaklarımı klayvenin üzerinde gezdirdikten sonra yazdıklarımı gönderdim.

Bu da benim selam verişimdi.

Başımı kaldırıp Atalay'a baktım. Şarkının son kısmını söylerken hâlâ bana bakıyordu.

Baksa ne olurdu ki?

Yedi yıl geç kalınmıştı sonuçta.

Siz: Sen de mi en dibe daldın? (23.34)

Siz: En son bende uyandın.

Siz: Artık o düşlerinden.

🏴

iyi akşamlar ya günün hangi saatinde okuyorsanız😖

umarım beğenmişsinizdirrr, cuma görüşürüz🤍









ESEF | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin