Garip geçen yemekten sonra herkes çadırlarına çekildi. Sonunda kendi başıma kalabildiğimde benim için hazırlanan yatakta yatarken yaşadıklarımı ve yaşanacak olanları düşünüyordum.Nathan'a gelecek olursak... Theon'a uyguladığım taktiği uygulamış sanki bir şaka yapılmış gibi gülüp geçiştirmiştim. O çocukta beni rahatsız eden birşey sezmiştim.
Hikayede olması gereken karakter gibi davranmıyordu. Asıl karakterin aksine ciddi, soğuk ve alaycıydı. Üstüne yemek boyunca Katherine ile bir kere bile ilgilenmemiş hatta doğru düzgün yüzüne bakmamıştı bile. Onun bu hareketleri da aklıma tek bir şey getiriyordu.
Bu hikayede şuana kadar herkes olması gereken gibi davranıyordu. İki kişi hariç. Biri tabiki bendim diğeri ise garip bir şekilde Nathan'dı. Gelişim zamanında olmamıza ve daha hikayenin başlamasına yorarak üstünde çok durmama kararı aldım.
Bir de hikayede olmayan kişilerin karşıma çıkması vardı. Alton mesela hikayede adı bile geçmiyordu. Ama iyi erkek karakterimizin bir tane kuzeni vardı o da kızdı ve ona aşıktı. Bir erkek kuzen daha okuduğumu hiç hatırlamıyordum.
Hikayeyi uzun uzun düşündüm. Bir ipucu aradım tam pes etmek üzereyken okurken aklıma takılan ama üstünde çok durmayıp salladığım bir paragraf vardı.
Bu Nathan'a takıntılı ya da aşırı aşık kız kuzeni leydi Victoria, bu zamanın şartlarına ve bulunduğu konuma rağmen gururunu ve onurunu ayakları altına alıp kendini Nathan'a sunmasına rağmen ona dönüp bakmayı geçtim arkasını dönüp gitmesiyle kriz geçirmişti.
İçindeki saf kötülüğe rağmen nasıl incindiğini hissetmiştim. Onun için sadece o an üzülmüştüm.
Tek başınaydı ama sürekli özür dileyip durdu. Krizin etkisiyle bayılmadan önce söylediği son cümle tuhaftı. "Bu yaptığım için beni yargılama, lütfen..."
Yalnızdı ve eğer Nathan'ı sevmesi dışında bir hastalığı yoksa sağlıklı bir insan olarak bunu kendine söylemiyordu. Birine söylüyordu ya da birilerine diye düşünmüştüm. Belki yazar orada benim düşündüğümün aksine ona bunu okurlar için değil, kaybettiği adı dahi anılmayan bir kardeş için söyletiyordu. İyi ama o zaman bu çocuğa nolmuştu ki kimse adını dahi anmıyordu. Vardı işte tanışmıştım ve tüm yemek boyunca yanımda oturmuştu. Garipti.
Her şey bir yana baya baya kitabın içindeyim üstüne bir de büyü yapabiliyorum. Bu çok tuhaftı.
Bir yanım çığlık ata ata kaçmak istiyordu. Bir yanımsa en azından hikaye başlayana kadar birşeyleri değiştirmeye çalışmamı başarırsam kaçmaya gerek kalmayacağını söylüyordu.
Bu evren hakkında bildiklerim buz dağının görünen kısmı kadardı. Bir de buz dağının görünmeyen kısmı vardı.
Bu dünya hakkında herşeyi öğrenmem lazımdı. Günün birinde herkesi arkamda bırakıp gidebilmeye hazır olmalıydım.
Bu dünyada bildiğim kadarıyla aristokratların ve soyluların çocuklarının eğer isterlerse gidip eğitim alabileceği tapınaktan bozma bir eğitim merkezi vardı.
Krallığın en büyük kütüphanesinin de içinde olduğu bu eğitim merkezi sadece belli statüdeki insanların çocuklarına eğitim veriyordu. Burayı imparatorluk ailesi uzun zaman önce imparatorluk sarayının bulunduğu arsanın içine kurmuş ve o zamandan bu zamana kadar eğitim kadrosunu imparatorluk atıyor ve merkeze gereken her yardımı yapıyordu.
Bu kadar uğraşa rağmen eğitim merkezi soylular arasında pek tercih edilmiyordu. Çünkü oranın katı kurallarından biri nesiller önceki imparatorun emriyle, "Soylu çocukları kapıya her kim olarak gelmiş olursa olsun kapıdan girerken soylu ünvanını dışarda bırakıp sadece kendi olarak eğitim görecektir." Bunu ilk okuduğum da gerçek anlamda bu kuralın koyulma sebebine hayran kalmıştım. Çok ince bir düşünceydi. Kişilerin kendi kimliklerini bulmaları için büyük bir fırsattı bana kalırsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KRALLIĞIN VARİSİ
Фэнтези" Ahlakın güzellik standartları vardır. Bir böceği öldürürsen bir kahraman, bir kelebeği öldürürsen bir katil ilan edilirsin." Normalde okuduğunuz reankarne kitaplardan farklı olduğunun garantisini veriyorum. DİKKAT! BAĞIMLILIK YAPAR;) SHOPİLER İÇE...