Şeytanla evli rakibimin bütün parmaklarında yüzükler var. Nikel, gümüş, çelik halkalar; her darbede muşta gibi suratımı yırtıyor.Kural yok. Limit yok. Sınır yok.
Boğaza, alna, hayalara... her yere vurmak serbest. Isırabilir, tırmalayabilir, taşla kafatası patlatabilirsiniz.
Karakolun 500 metre ötesinde, Hadong mahallesindeyiz. Namıdeğer müteahhitlerin girmeye korktuğu için kentsel dönüşüme uğramayan şehrin ortasındaki gülistanlık mahallede.
Simaen tanıdığım bir kalabalığın ortasındayız. Mahşer elektiriği yayan, halkalanmış seyirciler arasında kambur polisler, dua eden travestiler, ateş kusan nineler var. Birbirinin kıçından fırlamışa benzeyen herifler, en büyük zevkleri idam izlemek olan ortaçağ köylülerinin yeni modelleri.
Birde at: Atlanta. Kar yağınca boyası akarak benekleri beliren kiralık beygir. Sahibi ispanyol Melo Meloman teyze onu siyah ayakkabı boyasıyla boyuyor.
Amerikadaki bumfight modası Koreye'de sıçramıştı.
Sokakta yaşayan, hayatla bağı kopmuş kimseler; yemek, yatak, içki, uyuşturucu karşılığında dövüştürülüyor, handycamle kaydedilen videolar internette satılıyordu. Kısa zamanda iş büyüdü. Bu dövüşler mafya kontrolünde organize edilmeye başladı. Canhıraş çığlıkların kemik çatırtılarının küfürlü tezahüratların armonisi... Sadece kavga değil. Tehlikeli ya da sözüm ona komik gösteriler de kaydediliyordu.
Boş olimpik havuzda baltayla fare avı, yüksek binadan ağaçların üstüne atlayış. Restoran çöplüklerinde atık yeme yarışı. Elektirik verilen lağımda kanalizasyon koşusu... Tabii ki en popüleri dövüş kayıtlarıydı.
Birbirini mağlup etmekten aciz rakiplerin kapışması seyircileri heyecana boğuyordu. Bahisler düzenleniyordu. illegal maçlar webte yayınlanıyor, dünyanın dört bir yanından bahisçiler oyuna katılıyordu. Kredi kartı şifreni gir, sayıları transfer et bekle. Damarlarında idrar dolaşan serserilerden biri diğerini çiviledi mi sayılar senin safına geçsin.
Kabul. Ben de yaşadığım Cehennemin bilmem hangi katında bünyeme ek gelir tahvil etmek için burdayım.
Süs havuzunda yıkanmış sarı kanaryanın ıslak tüylerini andıran saçıyla göz kırptı meşhur Kazanovam. Devasa ehemmiyetimle elime ikinci bir deri gibi sardığım bez parçasını sıkıştırıp avucumun hareketini kontrol ettim.
Afro saçlı, derisi kola rengi rakibim benden 45-50 kilo ağır. Opera sahnesindeki sumo güreşçisi. Devin Dev aynasındaki yansıması. Hulk'ın eskilerini giyiyor. Superman'ı bile çiğ çiğ yer. Peleriniyle de ağzını siler.
Maç başlarken klişe tehditler sayıkladı: "Suyun kaynadı. İşin bitti. Son duanı et!"
"Sana öyle bir vuracağım ki saçların dümdüz olacak." Dedim. Hasımlarımın İriliği nispetinde bahisler yükseliyor. Ringte sıklet, yaş, branş gibi kategoriler yok. Sokaklarda yatan, hastalıklı, pis, ayyaş herifler birbirlerine öldüresiye saldırıyorlar. Savaş alanının yanındaki bir zamanlar kafeterya olan yıkıntıya yerleştirilmiş koca hoparlörler The Cardigans'in My Favorite Game şarkısını salgılıyor.
Narkotik atmosferde oluşan kar taneleri, melodilerle harmanlanarak kokaine dönüşüyor. Ben işte burada, cehennemin karanlık tarafında evcilleştiriliyorum.
Gırtlağıma kadar adrenalinle dolmuşum. Yumruk atmakta yumruk yemek kadar zorlaşmıştı. Kıvırcığın kellesi kesilip haşlanmış ve tekrar omuzlarının üzerine kondurulmuştu sanki. Suratı, Tom Waits'in akciğerine benziyordu. Ondan beter göründüğümden emindim. Parlayan yüzüklerinden kanım damlıyordu. Bileğindeki paslı stres bileziğine gözüm takılıyor. Yirmi sene öncenin modası. Bu bilezikler, ne kadar gerzekseniz o kadar mutlu hissettirir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mad Bad! - Taekook
ActionUsulca sokularak yanağımı öptü. Havalimanındaki ayaküstü veda formalitesinden farklı, kraliçe mührü gibi bir öpücük. Dünyanın en parlak yeri olan dudakları, doğduğuma değdi. Ah... mucizeler kaderi değiştirmez. Ve aşk, insana ıstırabını gizleme gücü...