Namjoon'un 1959 Cadillac'ında, Massimo ceketimin içinde bir mumyanın suratı kadar meymenetsizce yolu izliyordum. "Riyakar orospu çocuğu." Ceketimin cebindeki yıldız tornavidayı bacağına batırmamak için zor tutuyordum kendimi. Üç santim Tweety saçlarını yine kaldırmış şekiller vermiş, bozulduğunu kabullenemediği klimayı açmaya çalışıyordu. "Tanrı kimseyi senin kininle sınamasın.""Uyumadan önce duyduğum tek şey Kumpir'e bahis oynadığındı. 1 hafta boyunca rüyamda o anı gördüm. Sırat köprüsünden geçiyorduk Kumpirle, karşıdan geliyorsun kurtarmaya ama nası mutluyum, aşağısı zebani kaynıyor, ayağım takılsa ejderha nefesi olacağım. Kazanovam diyorum, sonra bir bakıyorum Kumpir'i tutup götürüyorsun elinden. Siz uçarcasına karşıya geçerken ben zebaninin akşam yemeği oluyorum."
Bir haftadır uykudaydım. Öbür tarafta daha çok dost akraba, şenlik var. Birgün new Jersey, diğer gün Dubai, öğle arasında Fransa'ya bir ayak uğruyorduk, refakatçim Muhammed Ali. Benim biriciğim. Nası heyecanla anlatıyorum dövüşümü. 200 kilo beygiri Aparkatla yendiğimi anlatıyorum, bana püf noktaları öğretiyor, hayran oluyorum.
Halama düğün yapmıştık. Hitler'le Davut Peygamber vs atıyordu. Kraliçe Elizabeth aslında bir Reptilianmış. David Rockefeller'la flörtler, inanılır gibi değil! Burada sadece insanlar yok. Oriondan gelen, ana dili yılanca olan iri gözlü, su yeşili tenli bir kadın konuşuyor. "S.s.s.s."
"Ah, demek öyle! Meğer ne çok acı sığdırmışsın yüreğine!" Beni anlıyormuş gibi ellerini kaldırıp çaresizce indiriyor. "S.S.s.s.S.sssssss" Bakmayın dostlarım, tek kahpelik dünya da değil. Elin Orionlusu bile gezegeninden memnun değil.
Mariana çukuru kadar derin bir uykudaydım ki, Kazanova'nın Rus genelevi teyzelerinin sesinden bile ince olan ağlak mırıltısıyla gözlerimi açmıştım. Sekiz hemşire 2 doktor başımdaydı. Sanırım kalbim durmuş, sağdaki hemşire elindeki defterle ölüm saatimi yazmak için hazır olda beklerken onu dumura uğratmışım. Kızılmaske'deki ölüleri diriltme duasını okumuştu kesin birisi. İkibin yıllık lahit gibi zınk diye uyanışım tanrının sevgili kulu olduğumdan değildi herhalde.
"Sen uyandın ya, gerisi önemli değil." Diyip beni daha da sinir ediyor. "Diş dişe vuruyorum orospu çocuğu başka araba mı bulamadım, sikeceğim yapacağın şovu. Elini attığın bir gün yaşamıyor." Beni duyunca daha bir telaş yaptı çünkü bu arabayı canı gibi seviyordu. "Geldik zaten, ölmedin ya!"
"110 milyar insan ölmüş." Alakasızca devam ediyorum. Anlatacak çok anım var. En az balayıya giden bakire gelinin tatil dönüşü kadar ekşınlı bir hafta geçirmiştim öbür tarafta. Ne alaka dermiş gibi suratıma baksada beni bozmadı. "Ne? Yanlışın var birader, dünya nüfusu 7 milyar zaten."
"Doğru. Tarih boyunca yaşayıp ölmüş insanların sayısı da 110 milyar." Araladığı camdan sigarasını tüttürüyordu. O an aklıma Melo Meloman'a emanet ettiğim Boston Marlborom düştü. "Çokmuş be! Demek ki toprağın altı üstünden daha kalabalık."
"Baya kalabalık, herkes orada, buranın tadı kaçmış. Cengizhan söyledi, yarısını zaten o öldürmüş, çetele tutuyor." Malmışım gibi yüzüme bakıyor fakat takmıyorum. Uzanıp sigara paketinden bir dal da ben alıyorum. Silah şeklindeki çakmağı çakıp bana uzatıyor. Tutuşturup ciğerlerimi filizlendiren şifayla göğsümü donatıyorum.
"Onu bunu bırakta," aldığım nefesi zehir olarak bırakıyorum. "öbür tarafta en çok şu zıkkımı özledim!"
***
Arabanın arka koltuğunda bulduğum şapkayı kısa saçlarımı geriye atarak başıma yerleştirdim çünkü mahalleli merakla arabanın içine bakarak asabımı bozuyordu. Hastaneden arakladığım en az yirmibeş tane beyaz maskeden bir tanesini alıp suratıma taktım ve Namjoon'la göz göze geldik. "5'e kadar sayacağım, ondan önce kapıyı açarsan siktim belanı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mad Bad! - Taekook
ActionUsulca sokularak yanağımı öptü. Havalimanındaki ayaküstü veda formalitesinden farklı, kraliçe mührü gibi bir öpücük. Dünyanın en parlak yeri olan dudakları, doğduğuma değdi. Ah... mucizeler kaderi değiştirmez. Ve aşk, insana ıstırabını gizleme gücü...