Bu yıl bir ölüm ilanında kendi adınıza rastlamanız ihtimali 744'te 1.
Telefonunuzun dinlenmesi ihtimali 18'de 1. Bir sabunun okültist bir törenle denize atılması şeklinde edilen ve düşmanın sabunla birlikte erimesine yol açtığı vehmedilen şu sabun büyüsünden yaptırmanız ihtimali 19 binde 1.
Ölü bir atı sürüklemek zorunda kalmanız ihtimali 3119'da 1.
Uçan bir ejderha görmeniz ihtimali 44 milyonda 1.
Siz çimleri sularken ya da arabanızı yıkarken yağmur yağması ihtimali 17'de 1.
Çocuğunuzun bilgisayar oyununda bir mafya kurarak yaşadığınız şehri ele geçirmesi ve sanal olarak sizinde aralarında bulunduğunuz binlerce insanı katletmesi ihtimali 97'de 1."Sağ kroşe! Aslanım benim!" İnsadong mahallesinin boks takımıyla hazırlık maçlarını üç gündür sürdüren takımımın mükemmellik yüzdeleri, hava basılmış ciğerlerimin yüzdesiyle eşitlendi. Bugün takımın kaptanı Bal San'nın (Manevi dünya şampiyonum, Jaehyun'un kan kardeşi, Kazanova'nın alt komşusu, eniştemin uzaktan akrabası) maçındaydı sıra.
Ringin ötesinde onun yerindeymişim gibi yumruklarımla havaya savaş açıyordum. Başının ve boynunun iki yanına gardını alan şampiyonum rakibinin ona vurma sırasını hesap ederek zayıf anında sağ ciğerine geçiriyor. Aklımı okuduğunu düşündüğüm bir maneviyatla rakibinin ter damlayan çenesine oldukça nazik bir aparkat savuruyor ve maç, rakibin iki seksen yere uzanışıyla sonlanıyor.
iki takımında turnuvaya hazırlanışını bildiğinden olası bir sakatlanmayı önlemek adına iki dakikalık rakibi beş dakika boyunca eğiterek yaşıtlarından kripto gibi büyüyen saygıları topluyordu.Yokluğumu aratmamış, disiplini elden bırakmamıştı. Bu da bugün yapılan bütün maçların galibiyetini üstlenen kompleksimizin nizami müdüriyetine istek listesi için yeni bir fırsat sağlıyordu tabii. En basitinden beygir gibi yiyebilmeleri için protein dolabı ve ağır antrenmanlar sonucu iki haftayı göremeyen yeni boks eldivenleri çocuklar için epeyce sağlam bir ödül olurdu.
Kollarımı göğsümde birleştirip eldiveninin bileğini söken ve gözlerimin içine bakan kaptanıma huşu içinde gururumu gösterdim. Başımı güven verircesine eğip kaldırdım. Bu anı bekliyormuş gibi dudaklarını birbirine bastırarak ringten inmeye koyuldu. "Jeon, diyorum ki," Diyerek yanıma sokulan İnsadong'lu antrenör bana öyle kendinden emin bir teklif sunuyor ki konuşmasının devamında, kibir yurdu yüzüne bile dönüp bakmıyorum.
Kaptanımı kompleksine davet ediyor. Anlatışına göre planı çoktan yapmış, öğrenci oluşunu kullanarak kompleksin ona yüklü bir miktar burs ödeyeceğini, yurt dışı için bu izbe yerden daha fazla imkanı olacağını, kaptanım duysa asla kaçırmayacağını falan filan. Bir ev kedisi umursamazlığıyla yanıma gelen Bal San'ı gösteriyorum çenemin ucuyla. "Dene." Ve geri geri yürüyerek pisti ona bırakıyorum.Kaptanımın değil 900bin won, 1milyon won verse bile bu bakımsız sahadan adımını atmayacağını çok iyi biliyordum.
Nitekimde öyle oldu. Algıları açılmış bir çita gibi izledi konuşan antrenörü. Bal San sohbet boyunca konuşmayınca bana anlatmadığı bir sürü tekliften daha bahsetti. söylediği tek kelime "İlgilenmiyorum." olunca da antrenör apışıp kaldı ringin önünde tabii, durdurabilene helal olsun. Sporcularını bile beklemeden defoldu herif.
"Koç." Elimi omzuna atarak bir tur sıkıyorum ve patpatlıyorum. "Diğerlerine söyle, akşam ızgara partisi var bizim bahçede. Sizi bi' ödüllendirmek lazım. Gurur tanelerim." Terini silerek kocaman gülümseyip aklına bir şey gelmiş olsa gerek heyecanla konuşmaya başlayınca sigaramı yoklamak adına elimi cebime attım sabırsızca. O sırada Endonezya orman yangınlarını haber eden rakun ailesinin dehşet verici sesini taklit ederek içeriye Namjoon girdi.
Şu saniyeden sonra tek kelime etmesine gerek bile yok. Küfür rekortmeni olmamı sağlayacak kadar büyük gelişmeler vardı mahallede. Çünkü Namjoon, buzdağlarını bombalayarak talim yapan eskimo savaş pilotu gibi kahrolurcasına kısık bakan gözleriyle beni uyandığıma pişman edecek kadar abartma tozuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mad Bad! - Taekook
AksiyonUsulca sokularak yanağımı öptü. Havalimanındaki ayaküstü veda formalitesinden farklı, kraliçe mührü gibi bir öpücük. Dünyanın en parlak yeri olan dudakları, doğduğuma değdi. Ah... mucizeler kaderi değiştirmez. Ve aşk, insana ıstırabını gizleme gücü...