Oy verirmisiniz?
Lütfen bol bol yorum yapalımm?
Dikkat!
Bu bölümde cinayet işlenilmiştir. Kitap okuyucuları lütfen kitabın sadece bundan oluşacağını bile bile okuyun. İçinde tehlikeli sayılacak unsurlar barındırır. Uyarıyı dikkate alın!!
Çok karışık bölüm dikkatle okuyun!!
-
"Anneme inanamıyorum ya!"
Arkadaşı Zeynep, Leya'nın kucağına başını koymuş hala göz yaşları akıtıyordu. Kırşan'sa hala annesinin sırf on saattir kaybolduğu için arama emri çıkarttığına söyleniyordu. Kucağına başını koyan kız ellerini uzattığında Kırşan iki üç peçeteyi daha eline vermişti. Göz yaşlarını verdiği peçetelerle sildikten sonra konuştu.
"Haklı kadın, tek kızı, tek evladı sensin!"
Dedi ağlamaktan dolayı boğuk eleştirel sesiyle. Sonra olduğu kucakta başını sola döndürerek arkadaşının karnına sıkı sıkı sarılmıştı. Zeynep Leya'ya bağlıydı. Beraber büyüdükleri için Leya kimseye göstermediği o tavrını Zeynepe gösterirdi. Hayatına soktuğu tek kişi Zeynepdi, tek arkadaş adlandırdığıda Zeynepdi.
Yinede rahatsızca kıpırdanarak karnını sıkı sıkı kucaklayan kızın başını elleriyle uzaklaştırmaya çalışmıştı.
"Zeynep temas sevmiyorum ama ben! kaçıncı ama bu!"
Arkadaşı elinin tersiyle yaşlarını silip yaklaşık yarım saattir yapıştığı Leya'dan uzaklaşmıştı.
"Annen, seni aşağı çağırıyor."
Arkadaşının yüzündeki ifade daha ciddi bir hal aldığında Leya, bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Başını ağır ağır salladı ve yerinden durdu. Odasının kapısından çıkarken, yeşil saçlarını topladı. Kapısının tam önünde onu bekleyen güvenlikler aşağıya ininceye dek eşlik etti. Büyük salonun ortasında, beyaz renklerindeki koltukta, Melis Kırşan, oturmuştu. Leya karşısına geçtiğinde eliyle yanını işaretlemişti. Leya, annesinin yanına oturdu, geçen sessiz dakikaların ardından, Melis Kırşan konuştu.
"Baban,"
Adını duyar duymaz kaşları çatıldı, bakışları tam yanındaki annesini buldu ne söyleyeceğini beklerken.
"O yakında çıkacak."
-
Sabah saatın beşleriydi. Serin yaz rüzgarı ormanı dolaşırken nefes nefese durdu alnından akan terleri silmeye çalışarak. Elinde, yerle sürüdüğü büyük siyah poşetin içini açtı; Ölü beden kokusuna karşı. Solgunlaşmış, soğuk vücudun bacaklarından tutarak poşetin içinden sürükleyerek çıkardı. Yere otururken, gergince cebinde bir yerlerde çakmağını arıyordu dudaklarında, yakılmayı bekleyen dalı için. Arka cebindeki çakmağı bulduğunda dalını yakmıştı, adamın ölü tenini izlerken. Sigaranın dumanı serin esintiye karıştı, kıvırcık çocuk gecenin başından beri kazdığı mezara baktı. Bitmeye yüz tutmuş dalını ölü bedenin üzerine attı. Bedeni tekmeleyerek mezarın içine düşmesine müsaade etti, kürekle soğumuş bedenin yüzüne geri toprak dökmeye başladı.
Nefes nefese geçen bir kaç saatin ardından yeni kapatmış olduğu mezarın üstüne kendini bırakarak soluklandı. Saçları kirli toprakla buluşsada, ceset gibi koksada, pek umursamadı. Elleri kırık telefon ekranında bir numaraya tıkladı.
"Halloldu."
Telefondan onaylarcasına sesler işitildi. Telefon konuşması sona erdiğinde, çocuk bastırdığı bedeni orada terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Little Death || leyça
FanfictionSeninle kalması için uzun maviler kesildi, gerçeğe boyandı.