Ölü

14 3 27
                                    

Valla ağlamamak için zor tuttum kendimi :)

-------------------------------------------------------------------

Buraya dokuz kişi girmiştik, dört kişi olarak mı çıkacaktık yani?

"B-bunu nasıl yapacağız!?" Ahmet şok içinde konuşmasıyla adama dönmüştüm, deli gibi kurtulma yolunu bulmaya çalışıyorduk ikimizde ama nasıl bir zincir bağladılarsa sikmeden açılmayacak gibiydi.

"siz nasıl ajanlarsınız!" dedi başımızdaki adam, "Rus ruleti nedir bilmiyor musunuz yani?" kafamı delirmiş gibi iki yana salladığımda ne yapacağımı bilmiyordum.

Muhammed'e dönüp baktığımda o sadece Ayça'ya odaklanmıştı, Ayça da sadece iki gözünden damlacıklar düşüyordu, sanki bir kurtuluşu yokmuş gibi, hah! Her şeyin bir çözümü vardır. Değil mi?

Hızla diğerlerine göz gezdirdim, Dilan sanki bu olacaklarını biliyormuş gibi eline tabancayı aldı. Tam şakağına dayadığında bir şeyler mırıldanıp hiç düşünmeden tetiğe bastığında ağzımdan küçük bir çığlık kopmuştu ama ona bir şey olmadan hızla tabancayı masaya geri koydu.

Davit sanki onları izlediğimi anlamış gibi bakışlarını bana çevirdiğinde uzun zaman sonra gözlerim sulanmıştı, onun da gözleri kızarmaya başladığını fark ettiğimde yavaşça dudaklarını sadece benim anlayacağım şekilde, "seni seviyorum" dediğinde ne yapacağımı bilmez şekilde titrek bir nefes verdim.

Ne anlamda beni sevdiğini söylemişti aslında çok da seçememiştim ama buradan çıktığımızda ilk işim bunu sorgulamak olacaktı, Davit buradan çıkacaktı. Emindim.

Eva'nın hıçkırıkları kulağıma iliştiğinde gözlerimi acıyla kapattım, onu o halde görmek içimi param parça ediyordu. Vavara acımasızca tabancaya bakması canımı sıksa da tekrardan önüme döndüm.

"madem siz başlamıyorsunuz" adam eline tabancayı atıp hızla şakağına dayadığında ne yaptığını anlamadan tetiğe basmıştı bile, şokla gözlerimi açtığımda tabancayı geri yerine koymuştu, "sizin hatanız, bir hakkınız boşa gitti. Şimdi sıra sende" tabancayı önüme ittiğinde Ahmet tabancaya uzanmak istemişti ama zincirler öyle ayarlanmıştı ki bana uzanamayacak kadar kısa ama masanın ortasındaki tabancaya uzanacak kadar uzundu.

Tabancayı elime aldığımda Ahmet bağırmaya başlamıştı, "HAYIR! Hayır! Yapma, bana ver ben sıkayım kendime lütfen yapma!" onu duymuyormuş gibi tabancaya odaklandığımda bir yanım hiç düşünme sık kafana diyordu ama diğer yanım da sadece düşünmek istiyordu.

"amına mürekkep bulaşmışın oğlu! Al lan şunu elinden! Aç şu siktiğimin zincirleri!" adam sanki mala bakıyormuş gibi yüz ifadesini koruyarak Ahmet'e bakmış daha sonra bana dönmüştü, "zaman azalıyor. Eğer siz yapmazsanız sıra sıra ben yaparım beş saniye sonra iki ceset çıkar buradan" sıfır acıma duygusuyla konuştuğunda sinirlerim bozulmuştu. Nasıl insanlardı bunlar?

Derin bir nefes aldım, tabancayı şakağıma doğru ilerlettiğimde Ahmet yapmamam için kendimi yerden yere vuruyordu ama ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum, ben başlamasam başımızdaki adam bizi öldürecekti.

Kendi kafama kendim sıkmak isterdim.

"yapmayacaksın dimi bunu!? Yapma! Bırak, yada bana çevir güzelim. Hadi ver ben sıkayım kafama" acıyla gülümsediğimde kafamı iki yana salladım. Kurtuluş yoktu buradan onu anlamıştım artık.

"boşver, kendi kafama kendim sıkar geberir giderim" tetiğe bastığımda merminin yaklaşma sesi beynimde yankılanmıştı.

Gözlerimi korkuyla açtığımda bir anlık görememiştim, ellerimle gözümü ovaladıktan sonra etrefa baktım. Sanırım yaşıyordum.

10 DA 5Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin