Namütenahi

5 0 0
                                    


Kapı hızla çarptığında neye uğradığımı şaşırmıştım, ne ara uykuya daldığımı bilmiyordum ama ağlayarak uyuduğum için gözlerimin ağrısı çekilmez gelmişti ilk saniyeler. Hızla kapının kilit sesi geldiğinde dikleştim. içimden bir sabır çektim, yine ne oluyordu?

"Allah belamı verse de kurtulsam!" bağırarak karşımdaki duran bedene baktığımda uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yakından görüyordum onu. Bana kalsa yıllardır görmüyor gibiydim ama en fazla bir haftadır görmüyorduk birbirimizi.

Yaşlanmıştı bu bir haftada, yüzü çökmüş , kanı çekilmiş gibiydi. Zayıflamıştı. Bedeni oldukça bitkin düşmüştü bu bir haftada. Belliydi, karşımda her zaman kendine özen gösteren o Melis yoktu. Şuan hayatımda gördüğüm en aciz insan vardı karşımda.

Nefes nefese kalmıştı, sırtıyla koruduğu kapı ardı ardına yumruklanıyordu. Gözlerinden akan yaşları titreyen elleriyle sildiğinde hemen yanıma geldi.

"AÇ ŞU KAPIYI ALLAHIN BELASI!" diyordu Muhammet, "yetmedi mi ulan? Yetmedi mi yaptıklarınız! Rabia ses ver!" ağzımı bıçak açmıyordu, ne diyecektim. Ne demeliydim? En önemli soru, kimden başlayacaktım cevap vermeye?

Yanıma gelip bir anda dizlerinin üzerine düşüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında korkuyla bacaklarımı kendimde topladım, "RABİA!" susmayacaklarını anladığımda ayağa kalktım, uzun zamandır yatakta olduğum için yürürken çok sendeleniyordum. Dizlerime dikenler batıyordu.

Kapının kilidini tam açacağım sırada "dur! Konuşalım, yalvarırım. Dayanamıyorum artık!" demişti. Kafamı onaylarcasına salladığımda kilidi açtım, kapıyı kendime doğru çekerek araladığımda sinirden kömüre dönmüş yüzler karşımdaydı.

"beş dakika verin bize, sorun yok" sesim mi bozulmuştu benim? O kadar iğrenç ve cılız çıkmıştı ki sesim inanamıyordum kendime. Ben bu kadar güçsüzleşmiş miydim?

Onların gözünde ne haldeysem artık hiç birinden çıt çıkmıyordu, onaylayarak başlarını salladıklarında kapıyı tekrar kapattım ama bu sefer kilitlemedim.

Koltuğa oturduğumda vücudum farklı bir yumuşaklığa alışma sürecine tepki göstermeye başlamıştı, belime dikenler batıyor sırtım kasılıyordu, dizlerim zaten çürümüştü.

"benden hepsi nefret ediyor. Beni tanımayan o ikisi bile benden nefret ediyor!" isyan ederek konuşması yumuşamamı ister gibiydi.

Öne eğildim, gözlerimi benden daha aciz olan o bedene diktim, omuzları ağlarken sallanıyordu.

"sence seni tanımayan insanların senden nefret etmesi mi önemli Melis? Yoksa seni her haliyle tanıyan, seni bir abla veya kardeş gibi gören insanların mı senden nefret etmesi mi önemli ha! Anlatsana. Bir haftalık senin sadece ismini ve bize yaşatmış olduklarını bilerek nefret eden insanlar seni iki saate kalmaz unutur melis, ya ben? Bir saat? Bir yıl? On? Yüz?" kıkırdadım ve geriye yaslandım, mimiksiz bir tavır elde ettiğimde içimde hala bir ton söyleyecek cümleler olduğunu ikimizde biliyorduk, ama bu ona yeterdi.

"özür dilerim... özür dilerim, özür dilerim. Allah belamı versin ki bende ilk başta böyle olacağını düşünmüyordum" sesi kısılmıştı.

"karşıma geçip bunları yaşayacağımı anlatamaz mıydın bana? Bak rabia bir görev var sonunda ölüm olsa da gitmelisin diyemez miydin? Ulan insan biraz ne bok yiyeceğim hakkında gizli saklı da olsa bilgi verirdi amına koyayım! Sen göz göre göre beni cehenneme attın" sinirle saçlarımı çekiştirdiğimde kendimi camdan aşağı atasım gelmişti.

"bu kadar mı değersizim gözünde? Ya ölseydim? Kendimi düşünmüyorum bu konuda keşke ölseydim ama sen benim ablam olmadın mı? insan kardeşini ölüme yollar mı?" abartıyor muydum acaba şuan? Mal mı olmuştum gittikçe?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

10 DA 5Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin