1. Bölüm

23 3 32
                                    

Neredeyse sayfanın yarısını doldurduğum işlemler sonucu bulduğum sayının şıklarda olmadığını görünce sinirle ofladım.

Hızlıca saate bir göz attığımda, sadece 20 dakikam kaldığını fark ederek panikle o soruyu boş bırakarak yan sayfaya geçtim.

Yine aynısı olmuştu. Bir soruya takılı kalıp bütün vaktimi harcamıştım ve şimdi paniğimin beni ele geçirmesine engel olamıyordum.

Okuduğum sözcükler beynimde bir bulamaç haline gelip hiçbir anlam ifade etmezken kalemi bırakarak gözlerimi yumdum. Birkaç saniyeliğine.

İçimden alakasız saçma sapan bir şarkı söyleyerek kendimi sakinleştirdiğimde gözlerimi açıp kalemi tekrar elime aldım. Saate bakmadım çünkü bakarsam yine aynı döngüye girecektim, biliyordum.

Nihayet fizik hocasının "Süre doldu, getirin bakalım optikleri." cümlesini kuruşuyla son sorumu kodlayarak ayaklandım.

Optiği götürürken hızlıca işaretlediğim matematik sorularını saydım. 30 tane işaretlemiştim neyse ki, ama geometrinin çoğu sorusuna bakamamıştım.

Optiği teslim edip sırama geri dönerek cüzdanımdan para çıkarıp cebime attım. Kapıda beni bekleyen arkadaşlarımın yanına hızlı adımlarla ilerledim ve koridora çıktık.

"Kurt gibi acıktım he." dedi Bedirhan karnını ovuşturarak. Okul 12'ler harici sessizdi, denemeden çıkış saatimiz öğlen teneffüsünden birkaç dakika erkene denk geliyordu çünkü. Diğerleri henüz dersteydi.

12 olmanın nadir faydalarındandı bu.

"Ya abi türkçe çok zor değil miydi?" diye sordu Eren mutsuz bir sesle. "Bırak iki şıkkı ben beş şık arasında kaldım ya korkunçtu."

"Matematik de yetişmedi zaten." diye mırıldandım ben de. "Oha koskoca Kaan hazretleri yetiştiremedi mi matematiği?" diye sordu Mete şakacı bir sesle. "Oğlum takıldım kaldım bir tane soruya ya sorma." dedim keyifsiz bir sesle.

"Bir tane çubuklu soru vardı o mu?" diye atladı Yavuz. Ozan yüzünü buruşturdu. "O soruyu yazan adamın yatacak yeri yok ha." Çocuklar kendi aralarında soruları yazan herkese şahsi olarak jilet gibi giydirirken kantine varmıştık.

Bi masaya çöktüğümüzde Bedirhan koşarak kantine gitmişti bile. Diğerleri hiç yiyecek gibi durmuyordu, ben de Bedirhan'ın peşinden ayaklandım.

Kantin sırasında da sadece deneme soruları konuşuluyordu.

Kendi halimde sıranın bana gelmesini beklerken ensemde hissettiğim ılıklıkla sertçe irkilip hangi gerizekalının dibime girdiğini görmek için sinirle arkamı döndüm.

Oydu işte, Buğra Aktaş. Yine suratında o kendini beğenmiş salak gülümsemesi vardı. Kıvırcık kahverengi saçları anlına dökülüyordu, gözlerindeki alaycı ifade bir kilometre öteden fark edilebilirdi. Müdür yardımcısından her gün azar yese de inatla taktığı küpesi de yerindeydi.

Fiziksel özelliklerini bir kenara bırakacak olursak iki sayısal sınıfının en başarılı öğrencisiydi, üstelik bunu nasıl başardığı tam bir muammaydı. Zira onunla birkaç dakika konuşacak olursanız kesinlikle bir baltaya sap olmaz ve egoist bir insan olduğu kanısına varabilirdiniz. Ki bu da büyük bir yanılgı olurdu, belki ego kısmı hariç.

"Ne istiyorsun?" diye sordum bıkkın bir sesle, o gözlüklerini okul sweatshirtine silerken. Gözlüklerini takarken gülümsemesi daha da büyüdü. Gözlükler ona ayrı bir aura katıyordu.

"Bu kadar suratsız olduğuna göre denemeyi batırdın herhalde?" dedi soru sorarcasına. "Hayır gayet iyiydi teşekkürler." dedim gözlerimi devirerek.

Sen 1 Ben 2 (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin