4- la belle fleur sauvage

188 33 7
                                    

-
"no earthly sight can match the beauty she displays."
-

Saat neredeyse sekizdi. Abimle buluşmamın ardından evime gelip üzerimi değiştirmiştim. Hazır malzemelerden kendime ufak bir sandiviç yapıp yedikten sonra da etrafı toparlamıştım. Saat anca 19:50 olmuştu. Sanırım birkaç dakika erken gitmemden bir şey olmaz.

Elime evimin anahtarını aldım ve kapıya doğru ilerledim. Evimdeki malzemelerden almam gerekiyor mu bilmiyordum. Hyunjin ne yapacağımızdan bahsetmemişti. Bir defa daha düşününce, onun evinde bendeki malzemelerin on katı fazlası vardır.

Evden çıkıp kapımı bir defa kilitledim ve karşı daireye adımladım. Zile basıp açılmasını bekledim. Kapı yine hemen açılmadı, sanırım bu ona ait bir huydu.

Kapı nihayet açıldığında üzerine yeni geçirdiği belli olan tişörtünü düzeltiyordu. "Hoşgeldin Jeongin." dedi ve içeri geçmem için geri çekildi. "Hoşbuldum." diyip içeriye adımladım.

Salona girip etrafı inceledim. Sabahki halinden tek farkı daha da dağılmış olmasıydı. Boyalar yerleri daha da pisletmişti. "Yerlere gazete niye sermiyorsun?"

"Etrafın renklenmesini seviyorum. Emek verdiğimi hissettiriyor."

Kollarındaki boyalara gözlerim takıldı. "Kollarındakiler de buna dahil mi?"

Kollarına baktı sanki orada olduklarını yeni fark ediyormuş gibi. Ardından şövalenin karşısındaki tabureye oturup, "Evet, onlar da dahil." dedi ve hemen yanındaki tabureyi işaret etti. Kendisinin oturduğunun aksine temizdi, benim için konulduğu belliydi.

Tabureye oturup çizdiği resime bakmaya başladım. Çok karmaşık, anlaşılmaz bir resimdi ve henüz tamamlanmamıştı. Ellerini dağılmış mavi saçlarında gezdirerek çizdiği resimi incelerken konuştu: "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"

Kaşlarımı çattım. Kafası hala bana çevirilmemişti. Yüz ifademi görmüyordu. "Ne demek istedin?" diye sorduğumda ise bana dönüp anlamsız bakışlar atmaya başladı.

"Gününle ilgili anlatmak istediğin bir şey var mı demek istemiştim. Yoksa direkt derse mi başlayalım?" diye sordu bu sefer. Aslında anlatacağım çok şey vardı. Belki Hyunjin'le konuşmak başka bir şekilde bakmamı sağlayabilirdi.

"Aslında var, ama sıkıntılarımla seni sıkmak istemem. Derse başlayabiliriz. Zamanından da almak istemem."

Bu sefer sadece kafasını çevirmekle yetinmedi. Vücudunu oturduğu yerden bana çevirdi ve, "Zaman hiçbir zaman boşa harcanmaz, Jeongin. Her saniyede yaşadığın şeyler, sen gerekli gör veya görme, sana bir şeyler katar. Ayrıca iç dökmek için hayatına yabancı olan birinden daha iyisi yoktur. Anlat şimdi." dedi.

Dediği doğruydu. Bir yabancıya iç dökmek, yakınına iç dökmekten daha kolay ve dürüst olurdu. Bakışlarım ellerime kayınca konuşmaya başladım.

"Babam buradan taşınmamı istiyor. İstediği işi yapmak istemediğim için. Onun istediği insan olmadığım için. Bana çok kızgın ve soğuk davranıyor. Çocukluğumdan bu yana her zaman böyleydi aramız aslında; soğuk ve uzaktık birbirimize. Büyüdükçe geçeceğini sanmıştım ama mesafeler daha da büyüdü."

Nefes almak için durduğumda bakışlarımı ellerimden ona çevirdim. Büyük bir ilgiyle beni dinliyordu. Devam etmem için kafasıyla bir işaret yaptığında devam ettim: "Şirketinde çalışmayı reddettiğim için eve geri dönmem gerektiğini söyledi. Ben şirketin birinde masa başında ömrünü çürüten biri olmak istemiyorum, Hyunjin. Bu ev, apartman... herkes için normal bir şey olsa da benim için çok değerli bir şey. Kendim için attığım ilk adım."

camellia [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin