12- champagne problems

224 29 12
                                    

-
your heart was glass, i dropped it.
-

2 ay sonra...

Ekim ayına girmemizle asla durmayan yağmurdan kaçmak için girdiğim kafede oturarak kahvemi yudumluyordum. Hava durumunda yağmurun gece başlayacağını söyledikleri için yanıma şemsiye almadığıma pişman olmuştum. Kafeden dışarı adım atılmayacak kadar yağmur yağıyordu ve benim gibi birçok insan da bu durumdan şikayetçi görünüyordu.

Elimdeki kahveyi kitabımın da üzerinde olduğu masaya koydum. Yağmur yavaşlamak yerine gittikçe artıyordu. Telefonumu elime alıp Hyunjin'in numarasının üzerine tıkladım. Arabayla beni alması gerekiyordu yoksa buradan biraz zor çıkacaktım.

Telefonun ikinci çalışının ardından, "Efendim sevgilim?" dediğini işittim Hyunjin'in. İkinci ayda da olsak, ikinci yılda da olsak asla alışamayacakmışım gibi hissediyordum bu kelimeye. İlk defa duyuyormuşum gibi hissedip aptal gibi gülümsemeden edemiyordum.

"Kafede mahsur kaldım, yağmur da durmuyor. Beni almaya gelebilir misin?"

Kısa süreli bir sessizlik olduktan sonra, "Saat bu kadar geç olmuş mu ya?" dediğinde resim yapmaya daldığını anlamıştım. Kendini kaptırmış olmalıydı.

"Yokluğumdan şikayetçi olmadığına göre resim yapıyordun, değil mi?" dediğimde güldü. "Evet. Kafenin konumunu at, birkaç dakikaya orada olurum."

"Çok yağmur yağıyor ama, dikkatli gel."

"Merak etme beni. Görüşürüz."

"Görüşürüz sevgilim." dedikten sonra telefonu kapattım ve kafenin konumunu gönderdim. Evden fazla uzak olmadığı için hemen burada olurdu. Soğuk olan havadan dolayı hızlıca soğumuş olan kahvemi tekrardan elime aldım. Camdan dışarıyı seyrederken bir yudum aldım kahvemden.

Birkaç dakika sonra Hyunjin'in arabasını görmüştüm. Ayağa kalkıp kabanımı üzerime geçirirken bana attığı mesaj ekranımı aydınlatmıştı. Eğilip telefonu aldım ve geldiğini söylediği mesajını 'hemem geliyorum' diyerek yanıtladım. Yere koyduğum poşetlerimi de elime alıp kafeden dışarı adımımı attım.

Arabasından inip kapımı açam sevgilime doğru koşar adımlarla ilerledim. Bu halime gülerken tekrardan arabanın etrafından dolandı ve benimle aynı anda arabaya bindi. "Çok kötü yağmur yağıyor ya, çok üşüdüm." dedim ıslak yanağını öpmek için uzanmadan önce. Ona uzanırken kafasını bana doğru çevirdi ve dudaklarımızı buluşturdu. Kısa öpücüğünün ardından geri çekilip gülümsedi. "Ev sıcak, ısınırsın." dedi ve arabayı çalıştırdı.

"Sen neden arabadan inip ıslattın kendini?"

"Sana kapıyı açmak için çıktım."

"Teşekkür ederim ama ıslanmama gerek yoktu." dediğimde cevap vermeden arabayı sürmeye devam etti. Ben arkada çalan şarkıya eşlik ederken, "Aradığını bulabildin mi?" diye sorduğunda kafamı salladım.

"Evet, hazır bulmuşkan tüm kitap serisini aldım."

"Bana anlatırsın okudukça."

"Senin okuman daha iyi olmaz mı?" dediğimde kafasını iki yana salladı. "Ben senin anlatmanı daha çok seviyorum."

Okuduğum kitapları ona anlatıyordum her gece yatmadan önce. Kucağıma kafasını koyup dizlerine yasladığı defterine bir şeyler karalarken, ki genelde beni çiziyordu, ona anlattığım kitabı dinliyordu. Bu şekilde hem benimle vakit geçirdiğini, hem daha çok kitap öğrendiğini, hem de resim çizebildiğini söylüyordu. Bir anda üç tane işi yapabilmesi ise kocaman gülümsemesini sağlıyordu.

camellia [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin