-
the taste, the touch, the way we love; it all comes down to make the sound of our love song
-Dudaklarımızı birleştirmem onu şaşırtmış olmalıydı ve bana karşılık vermeyen dudakları ile ellerimdeki kavrayışını kaybeden elleri bunu kanıtlar niteliğindeydi. Tam geri çekileceğim sırada ellerini belime sarmış ve vücudumu kendi vücuduna daha da yaklaştırmıştı. Kollarımı boynuna sardığımda dudaklarımın üzerinde bir anlığına da olsa gerilen dudaklarından gülümsediğini anlamıştım.
Geri çekildiğinde hem nefessizlikten hem de heyecanımdan dolayı aldığım kesik nefeslerimin arasından, "Ben de seni seviyorum." demiştim. Belimdeki kollarını vücudumdan ayırmadan kafasını boynuma gömdü ve sıkıca sarıldı bana. Ben de kollarımı ona sardım karşılık olarak. Birkaç dakika öncesine kadar düşük olan moralimi anında yerine getiren bu adama gerçekten çok aşıktım.
"Beni gerçekten çok mutlu ettin Jeongin. Ben de seni mutlu edeceğim. Göreceksin. Kimse seni üzemeyecek, izin vermeyeceğim." diye mırıldandı kafasını hafifçe kaldırıp.
"Zaten beni mutlu ediyorsun Hyunjin." dediğimde boynuma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. Kolları bedenimden ayrılırken tekrar bana temas etmesini istedim ve ellerimizi buluşturdum. Parmaklarımızı birbirine kenetlerken gülümsedi. "Seni mutlu edebildiğimi bilmek bile içime huzur dolduruyor." dedi ve bu sefer alnıma bir öpücük kondurdu.
"Bu şekilde kalmak istiyorum ama gitmem gerekiyor." dedim dudaklarımı büzerek. Bir dakikalığına gitmiştim ama beş dakikadır buradaydım ve eminim oyunun ortasında gittiğim için Seungmin çıldırmıştır. Anlatacaklarım onu daha da çıldırtacaktı.
"Gitme."
"Çok baştan çıkarıcı bir teklif ama misafirlerim var, onları bırakamam."
İç çekerek kafasını salladı. Teklifini kabul etmemem moralini bozmuş olmalı ki omuzları düşmüştü. Benü bekleyen arkadaşlarım olmasa buradan ayrılmayı bırak, buraya taşınabilirdim bile şu an.
Benim için yaptığı tabloyu aldım ve tekrar yanına gittim. "Lütfen üzülme, onlar gidince geri gelirim. Uzağa da gitmiyorum zaten. Terasa çıkarsan beni görebilirsin."
"Ama sana sarılamam."
"Biraz beklemen gerekecek."
"Ben hep beklerim seni." dedi ve elimi tutup kapıya kadar eşlik etti bana. Kapıyı açtığımda ona doğru döndüm. "Sonra görüşürüz." dedim ve evden çıktım. Evime doğru ilerlerken geri dönmemek için kendimi zor tutuyordum. Arkamı döndüğümde bana gülümseyerek baktığını görüp gülümsedim. Paspasın altına koyduğum anahtarı alıp kapıyı açtım. İçeri girdiğimde birbirime el salladık ve kapıyı ardımdan kapattım.
Sırtımı kapıya yaslayıp boştaki elimi göğüs kafesimin üzerine koydum. Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama her gözümü kapattığımda aklıma gelen adam işimi zorlaştırıyordu. Bana dokunuşu ve dudaklarımın üzerindeki dudakları aklımdan çıkmıyordu.
"Nerede kaldın Jeongin? Seungmin ayılıp bayılıyor sen gelmedin diye."
Gelen sesle kafamı o tarafa çevirdiğimde Jisung'u gördüm. Göz göze geldiğimizde alaycı bakışlarının yerini endişeli bakışlar aldı ve koşarak yanıma geldi. "İyi misin sen? Kıpkırmızısın." dedi ve elini alnıma koydu. "Çok da sıcaksın."
"İyiyim Hanji." dediğimde inanmadığını gözlerinden anlamıştım.
"Yalan söyleme bana. Bir şey mi yaptı Hyunjin? Ağlattı mı seni?"
Elimdeki tabloyu yere bırakınca gözleri tabloya doğru kaydı. Işığı açtı ve yere uzanıp tabloyu eline aldı. "Hyunjin mi çizdi?"
Kafa sallayarak onayladım onu. "Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
camellia [hyunin]
Fanfiction"Bana deli diyorlar, Jeongin." "Sanatçı dediğin deli olmaz mı zaten?" minific!