4.BÖLÜM

90 3 2
                                    

"Elif, beni duyuyor musun?" 

Kafamı sallayabildim sadece. 

Bana yaptığı teklif çok ahlaksızdı. Ben donduğum için adam önüme kadar yürüyüp, elini yüzümün önünde salladı. 

Şak.

Adamın yüzüne tokadımı geçirmiştim. Ve baya sert bir tokat atmıştım. Ben adamın yüzünde bir tokat patlatmıştım. Keşke sadece bir adam olsaydı. Ama o adam ellili yaşlarındaki patronumdu. 

"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim." Adama doğru eğilmiştim. Patronum biraz kısa boylu olabilirdi. "Benim tikim var. O yüzden şey ettim." Yalandan zarar geldiğini kim görmüş? Ben görmemiştim şahsen.

İsmail Bey'in yüzü kıpkırmızıydı. Derin bir nefes aldığında sakinleşmeye çalıştığını anladım. "Elif," Biraz daha sakin göründü gözüme. "İnsanlar sana el salladığında onlara tokat mı atıyorsun?"

Yerimde zıpladım. Tamam suçluydum ama o da bana bağırmamalıydı. Ne yalan söylüyordum, adam haklıydı bağırmakta. "Özür dilerim." Rezalet.

İsmail Bey'in yüzünde koca bir gülümseme peyda oldu. "Sen bana vurdun. Bu yüzden teklifimi kabul etmek zorundasın."

Sandalyesine oturan adama baktım. "Ahlaksız teklifinizi kabul etmeyeceğim."

Adamın gözleri kocaman oldu. "Abartma Elif. Sadece bir müvekkile yardım edeceksin."

Sorun ettiğim şey zaten müvekkildi. Körüm yardım edeceğim müvekkilin ta kendisiydi. Başka biri olsa kesinlikle ahlaksız teklifi kabul ederdim. Çünkü ahlaksız teklif, ajanlıktı. Filmlerdeki gibi değildi veya öyleydi. Müvekkilim, Burak, karısından boşanmak istiyordu. Sebebi karısının onu aldatmasıymış ama elinde kanıt yokmuş. Kanıtları ben ve körüm bulacaktık. 

Kısacası onunla yan yana, göz göze ajancılık oynayacaktım. Bu benim keşkemdi, onunla yan yana, göz göze olmak. Ama artık bir hayalet olmaya alışmıştım. Ben normalde utanan, saklanan biri değildim ama körüm beni korkutuyordu. Ondan utanıyordum.

"Kovarım." İsmail Bey ne dediğini bilmiyordu. 

"Kovamayacağınızı ikimiz de biliyoruz." Bu kadar rahat konuşmakta haklıydım. Ekonomi bu haldeyken işe yeni girecek bir kişi demek paranın artması demekti. Ben iyi bir maaş alıyordum ama bu maaş çoğu kişiye yetmezdi. 

Omuzlarını düşürdü. "Peki. Ama yine de o kadını takip edeceksin." 

"Burası ne olacak?" Sonuçta bir sekretere ihtiyacı vardı bu şirketin. 

"Bir süre sensiz idare edebiliriz. Ceren senin yerine de bakabilir." 

Koskoca adamın karşısında oflamamak için kendimi zor tuttum. "Ama kadını takip ettiğim gün sayısı kadar izin günü isterim." 

Kocaman gülümsedi. "Oldu bil ama işi uzatma. Bilirsin fark ederim." Bilirim tabii. 

"Tamam patron." Odadan çıkmadan önce başımla selam verdim. Kapıyı arkamdan kapatırken sakin olmaya çalışıyordum. Sandalyeme oturuncaya kadar sakin kalabildim. Bu benim için büyük bir başarıydı. 

Saate baktım. Bir saat kalmıştı. Son bir saatimi derin nefesler alarak geçirdim. Şirketten çıktığımda hala derin nefesler alıyordum. Otobüste garip bakışlar üzerimdeydi. Mahalleye geldiğimde derin nefesler almaya devam ediyordum. Evin kapısını açtığımda göğsüm şişmişti. 

Kardeşim evdeydi ve bağırırsam korkardı. Salona girdiğimde ikisini de uyur halde buldum. Birazdan canım arkadaşımı uyandırıp, aldığım ahlaksız teklifi anlatacaktım. Ama önce yapmam gereken bir işim vardı. Kapalı olan oturma odasına girdim. Kimsenin girmesine izin vermiyordum çünkü temizlik yapmayı sevmiyordum. Bu odayı da toz götürüyordu.

Öksürerek odada ilerledim. Bayadır temizlemediğimin kanıtı havada uçuşan tozlardı. Bir yıldan fazladır kapalı olan bir odanın bu kadar tozlu olması normal miydi? Bir gün temizlerdim. Ve hiç temizlemedi.

Tozlu yastıklardan birini kafama bastırdım. Biriktirdiğim tüm nefesimi yastığa boşaltarak çığlık attım. İçimde tuttuğum iyi olmamıştı, boğazlarım acıyacaktı bu öksürükten sonra. Hatta sesim bile kısılabilirdi. Tozlu odadan çıkıp arkamdan kapıyı kapattım. Sıra Cemre'ye gelmişti. 

Salona döndüğümde tekli koltukta kafasını arkaya yatırmış, uyuyan arkadaşıma yaklaştım. Eğilip yüzünü inceledim. Ne kadar da güzel bir kadındı. Elim yanağını okşamak için yüzüne gitti. 

Şak. 

Odada ses yankılandı. Ama Cemre'nin sesi çıkmamıştı. Sebebi tokat atan elimi dudaklarına kapamam olabilirdi. Ben niye insanlara böyle şeyler yapıyordum? Aman, bana ne.

Biraz sakinleştiğinde elimi çektim. Ece'nin uyanmasını istemezdi o da. "Gel hadi." Arkamı dönüp odama yürüdüm. Peşimden geldiğini biliyordum. Ailemin odasına girip yatağıma oturdum. Tüm eşyaları evin bodrumuna koymuştum. Gözümün önünden olmasından daha iyiydi. Kendi eşyalarımla doldurduğum odaya çoğu gece giremiyordum. 

"Bana niye tokat attın?" Arkadaşım sinirle yanağını ovuşturuyordu. Biraz kızmıştı. 

"Saat daha beş. Bu saatte uyursan tabi tokat atarım. Ayrıca niye bu saatte uyudun?"

Yüzü kızardı. "Ece'yle çizgi film izlerken uyuyakalmışım." Sonra aklına tokat attığım gelmiş olmalıydı ki hiddetle konuştu. "Ama bu senin bana tokat atman için bir sebep değil."

"Üzgünüm." Haklıydı. Bugün ikinci kez haksız çıkmıştım. "Hadi otur da yeni işimi anlatıyım."

Gözleri kocaman açıldı. "Kovuldun mu?" 

"Şapşal. Oturursan anlatacağım." Oturdu ve bir bacağını altına aldı. Bakışmaya başladık. Ne anlatacağımı unutmuştum. B12 eksikliğim vardı ama hapı içmeyi unuttuğum için asla iyileşemiyordum.

Kaşlarını kaldırdı. "Hadi anlat artık." 

Sabırsızlanmıştı ama ne anlatacağımı hatırlayamıyordum. Bugün bir şey yaşanmıştı, önemliydi ama ben hatırlayamıyordum. Sonra gözümün önüne Yiğit'in şirkete gelişi geldi. Sonra patronuma tokat atışım.

Ağzımı açtım, gözümü yummadım. 


KEŞKEM SEN - bir mahalle hikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin