Harry Styles'ın şuan bulunduğu konuma gelmesi pek kolay değildi.
Katil olmasından bahsetmiyorum, hayır, Harry Styles'ın Harry Styles olmasından bahsediyorum, küçük ve ürkek bir Harry'nin, tüm suç dünyasını ve polis örgütünü parmaklarında döndüren Harry Styles'a dönüşmesinden.
Onu bu hale getiren annesiydi.
Kadınlardan tiksinmezdi, hatta kadın anatomisi ve düşünce yapıları oldukça ilgisini çekerdi ama annesi hakkında düşünmek bile ona birkaç kişiyi tek seferde öldürmesini sağlayacak öfkeyi, tiksintiyi, üstünlük duygusunu ve acıyı veriyordu. Başını akşam yemeğinden kaldırıp karşısındaki kıza baktı. Sakin olmaya çalışan bir ifadeyle yemeğini yiyordu. Harry Styles'ın hayatı boyunca sadece üç kadınla doğrudan ilişkisi olmuştu ve Louise Tomlinson dördüncüydü. Annesi gibi tiksinç değildi, ablası gibi -ki o da başka bir mesele- bir orospuyaysa hiç benzemiyordu. Madison gibi aşıkta değildi, kızı şuan güçsüz düşüren tek şey korkusuydu. Harry şarabından -bu sefer kan yoktu- bir yudum alırken tekrar kıza baktı. Onu ayıplamıyordu, kimsenin görmediği şeyleri görmek bir bedel istiyordu ve bu da Louise için akıl sağlığını tehlikeye atmasına yardımcı olacak bir korkuydu.
"Düşünce okuyabiliyorum, biliyor muydun?" Kızın yumuşak sesi odayı bir kadife gibi sardığında Harry'nin tüm bedeni titredi.
"O zaman bugün kaçmaya çalışmak yerine güçlerini kullanmalıydın Louise." Şarabını kızın yargılayan bakışları arasında içerken bir hareket dikkatini çekti. Mavi gözler geniş yuvalarında dönüp tekrar yemeğe sabitlenirken Harry bir an için gözlerini ondan alamadı. Vücudunda pompalanan kanın daha önce hissetme gereği duymadığı başka bir yerini ısıtıp tüm beynine gönderdiği zevkle titredi.
"Gözlerini mi devirdin sen?" Louise kafa karışıklığıyla başını kaldırdığında ikiside ne kadar garip bir durumda olduklarını biliyordu
"Belki." Harry güldü.
"O zaman az önce olanı da zihnimde okumuşsundur." Louise gülerek ona baktığında Harry kadehinden büyük bir yudum alıp şarabı tazeledi ve tekrar bir yudum aldı. Yemeğe tekrar devam ederken onlara eşlik eden sessizlik Louise'in temkinli olmaya çalışan sesiyle bozuldu.
"Senin hiç... Yani sen... Demek istediğim..." Harry arkasına yaslanıp eğlendiğini belli eden bir sırıtışla onu izlemeye başladı.
"Ben ne?" Kızın sıkıntılı bakışlarını görünce şarabından bir yudum aldı. "Gözlerini devirirsen cevabını vereceğim." Louise kaşlarını çattı.
"Bundan gerçekten hoşlandın mı yani?" Harry keyifle başını salladığında tekrar gözlerini devirdi. Siktir.
"Ben bir psişik değilim ama yapabildiğim birkaç şey var." Omuz silkti.
"Ne soracağımı nasıl anladın peki?" Harry şarap bardağını masaya bırakıp yemeğe devam etti.
"Bu soruyu soran ilk kişinin de yüzünde aynı ifade vardı ama senin kadar güzel değildi." Kızın yanaklarına hücum eden kanı görmemek için ondan yana bakmadı.
"Peki o... Yani bunu soran kişi, şimdi nerede?" Harry etin son dilimini de ağzına atıp çıldırtıcı bir yavaşlıkla çiğnedi.
"Holmes Chapel mezarlığı, dokuzuncu sıra, soldan üç. İyi geceler Louise Tomlinson." Yerinden kalkıp başıyla ufak bir selam verdi ve seri adımlarla odasına ilerledi ama aklına gelen bir şeyle geri döndü.
"Bu arada Louise, bu gece kapını iki defa kilitlesen iyi olacak. Sadece söylüyorum." Sesindeki deli tonla gülerken odasına çıktı ve siyah kapıyı misafirleri için açtı, içinde ziyaret edileceğine dair bir his vardı, Louise Tomlinson'un kendisi tarafından.***
Bu bir geçiş bölümü, iyi okumalaaar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Psychic's Shadow. (Larry Stylinson)
Misterio / SuspensoHarry tüm dünyadan intikam almak isteyen, açıklaması çok zor olan gizemlerle sarmalanmış bir adam ve Louise gizem sarmalının içine zorla çekilen, akıl sağlığını korumakta zorlanan bir seçilmiş kişi. Kısacası mükemmel uyum, mükemmel çift, acı, keder...