yara bandı

123 15 3
                                    

...

Dün gece olan biteni düşünürken uyuyakalan Jongho şu an hazırlanmış tekrar o kafeye gitmeyi dört gözle bekliyordu. Camdan kafeye bakan Jongho halen Yeosang'ı görememişti. Acaba çok mu erken kalktım diye düşünürken Yeosang'ı postacı çantası ile kafeye doğru koşarak görünce geriye doğru sendelemişti.

Yine gülümsüyordu.

Çok güzeldi.

Evden hemen çıkmış karşısındaki kafeye bakıyordu. Çok gergindi. İlk defa çok gergindi. Kalbi durmuyordu bir türlü. Yeosang'ı görünce bayılmasam diye düşündü.

Adımını atıp kapıyı açması ile kapının üstündeki zil çalmış. İkisininde gözlerinin buluşması pekte uzun sürmemişti.

"Günaydın Jongho" gülümseyerek cevap vermişti.

Notu görmüş, adını hatırlıyordu. Jongho kıpırdayamadı. Tüm bedeni durmuş sadece kalbi atıyordu.

Ne demeliydi? Günaydın Yeosang deseydi adını çocuğa hiç sormamıştı. Yeosang, Jongho'ya yaklaşıp elini uzatmıştı. "Yeosang. Adım Yeosang" demesiyle Jongho'da elini uzatmıştı. O soğuk parmakları hissetmek pekte zor olmamıştı. Hep böyle soğuk muydu elleri? Kendisi bu kadar sıcak ve narin iken elleri soğuk ve çatlaktı.

"Günaydın Yeosang" Başka da bir şey diyememişti heyecandan. "Yine erken gelmişsiniz umarım işinizde yorulmuyorsunuzdur" diyerek bir masaya ilerlemiş ve eli ile göstermişti. "Buraya oturabilirsiniz efendim benim en sevdiğim yerdir burası" Dediğini yapmış ve oturmuştu. Bu sefer Yeosang sormadan cevaplamıştı.

"İki tane limonata alabilir miyim Yeosang Bey" Kendisine denilen bu ifadeden sonra kıkırdamış ve kafasını sallamıştı. "Galiba birini bekliyor olmalısınız en iyi iki limonatayı hazırlayacağım" demiş ve hemen eğilerek hazırlamaya gitmişti.

Jongho hiçbir şey dememişti. Beklediği biri falan da yoktu. Sabahın bu saatinde kim gelebilirdi ki? Zaten müşteriler bile yaklaşık bir iki saat sonra gelmeye başlıyordu.

Jongho, Yeosang'ı bekliyordu. Tek beklediği oydu. Onu masasına davet edip tanışmak istiyordu. Ayrıca yine bir bardak kırıp rezil olmamayı da içinden geçirmişti. Ama olmayacaktı çünkü yine ayağında o şanslı ayakkabılar vardı ve onu bugün en şanslı kişisi yapacaktı.

Bu sefer hazırlaması bir tık uzun sürmüştü Yeosang'ın. Niye gelmediğini merak edip yerinden kalkacak iken kırılma sesi duyması bir olmuştu. Her şeyini masada bırakıp tezgahın oraya hızlı adımlarla yürümüştü. "Yeosang iyi misin?" Sorduğu soru ile eli kan olan çocukla göz göze gelmişlerdi. Bu sefer Jongho kırmamıştı ama elinin kanama nedeni o olmuştu. "Sadece küçük bir kesik efendim özür dilerim acele etmek istemiştim buluşmanızı bölmek istemezdim"

Yeosang'ın dediklerini umursamadan tezgâhın arkasında geçmiş ve bileğinden tutmuştu. "Bana Jongho diyebilirsin ayrıca buluşmam yok Yeosang" Jongho konuşurken Yeosang'ın elini soğuk suya tutmuş elindeki kanları temizlemeye çalışıyordu. "Ama iki tane limonata sipariş ettini- Jongho" Kendi adını Yeosang'ın ağzından duyması adını bir kez daha sevmesine neden olmuştu. Herkesin ağzından kabaca çıkan ismi onun ağzından dünyanın en güzel ismine sahipmiş gibi hissettirmişti Jongho'ya.

"Seni bekliyordum"

Yeosang bunu duyar duymaz gözlerini elinden çekip Jongho'ya bakmaya başlamıştı. Şaşırmıştı. Jongho ise halen Yeosang'ın eli ile ilgileniyordu. Bunu demesi Jongho'yu germesi gerekirken şu an tek düşündüğü Yeosang'ın kanayan eli idi. "Çantamda yara bandı var bekle burda geliyorum" Tabi ki Yeosang dinlememişti onunla birlikte Jongho'nun oturduğu masaya gitmiş en sevdiği yere oturmuştu. Jongho Yeosang'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.

"Beni beklediğini söyledin ya geldim işte. Acaba içecek yoksa benimle konuşmaz mısın?"diyerek gülümsemiş ve Jongho'nun da oturmasını beklemişti. Elindeki yara bantlarını Yeosang'ın önüne bırakıp karşısına oturmuştu.

"Eline yapıştırmayı unutma"

"Sen verdin o yüzden asla unutmam"

Şimdiden yapıştırmaya başlamıştı Yeosang. Bazılarını yamuk yapıştırıyor bazılarını da bir türlü beceremiyordu. "Yardım edebilir misin Jongho?"

Daha parmakları değdiğinde kendi kalbini durduramayan Jongho şimdi Yeosang'ın elinden tutup yaralarını mi iyileştirecekti?

Ama reddedemezdi.

Yeosang'ın ellerinden tutup kendine çekmişti hafifçe. Ve o soğuk ellere ettiği bir temas daha...

"Neden beni bekliyordun"

Kalbime zarar verdin çünkü.

Bu cevap dışında başka verebileceği bir cevap yoktu. Neden onu bekliyordu? Neden kalbi bu kadar hızlı atıyordu o ellere her değdiğinde? Neden gözleri parlıyordu Yeosang'ın?

"Bilmem beklemek istedim". Verdiği cevap Yeosang'ın yüzünün düşmesine neden olmuştu. Herkese, her şeye karşı yüzünden silinmeyen o gülüşü bu cevap üzerine düşmüştü. Ellerini yavaşça Jongho'nun ellerinden çekmek istedi.

Jongho izin vermedi. "Ellerin hep böyle soğuk mudur Yeosang?"

"Çok soğuklar değil mi?"

Jongho evet diyememişti çünkü gözleri konuşmuştu. İkisinde gözleri konuşmuştu. Yeosang'ın yaralı elleri Jongho'nun avuçları içerisinde iken gözleri de birbirlerinin gözlerinden başka bir yere bakmıyordu.

O parmakları ısıtmak istercesine öyle güzel tutuyordu ki bilmiyordu Yeosang'ın artık en sevdiği yeri parmakları olduğunu.
Artık Yeosang'ın kalbi de Jongho için çarpıyordu.

"Yine aynı ayakkabılar ile gelmişsin"

Jongho gözlerini ayakkabısına çevirmişti. Ne zaman giydiğini hatırlamıyordu bile. Ama giymişti işte. "Senin gibi çok güzeller Jongho"

Yeosang öyle bir şey demişti ki bu söz ölümü olmuştu Jongho'nun. Hayır kötü anlamda değildi.

O an tüm kalbi ile onu sevdiğini fark etti. Daha dün görmüştü bu çocuğu. Ne ara bu kadar kalbini tekletmeyi başarmıştı ki? Onun için imkansızdı anlık aşklar. Ama Yeosang ise bunun için vardı. İmkansızlıkları yıkmak için.

"Sende öylesin"

Aniden kendi ağzından çıkan kelimelere kendi de şaşırmıştı. Bu sefer Yeosang bir şey söyleyecek iken kapı zili çalmış birbirini tutan eller ayrılmıştı. Yeosang'ın gitmesi gerekiyordu. Sonuçta buranın çalışanı oydu. "Hemen geleceğim" diyerek masadan kalkmıştı.

Yeosang gittikten sonra ellerine bakmış halen onun ellerini avuçlarından hissediyordu. Kendine gelip ona baktığında müşteriler çoğalıyor Yeosang ise sağdan sola koşturuyordu. Bu sefer hazırlıklı gelmişti. Bir peçeteye değil de yanına aldığı küçük kağıda not bırakacaktı. Öyle de yapmıştı. Yazdığı notu çantasından çıkardığı kremin altına koyup kafeden çıkmıştı.

"Krem ellerin için sürmeyi unutma. Bir dahaki geldiğimde kontrol edeceğim:)"

Çıkarken ise arkasından seslenen Yeosang'ı unutmamıştı.

"Yine gel Jongho"

"Geleceğim Yeosang"

Senin için geleceğim.

Senin için.

...

Yéo's Cáfé / JongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin