limonata

236 22 9
                                    

...

Yine aynı sokak, yine aynı cadde, yine aynı binalar ama tek fark ise karşısındaki binanın altına açılan yeni bir kafe diye içinden geçirmişti Choi Jongho.

Ve birde unutmamak lazım yine aynı şanslı ayakkabılar.

Dünkü yağmurdan sonra ıslanan çimler ve ıslak toprak kokusunu çok severdi. Ama ıslanmayı ise hiç sevmezdi.

Dışarı koşuya çıkmak istiyordu ama dün yağmurdan dolayı ayakkabısı ıslanmış, en sevdiği ayakkabıyı da bu çamurda giymek istemiyordu. Evde kendi kendine dolandıktan sonra evinin az ilerisinde olan daha doğrusu yeni açılmış kafeye gitmeye karar vermişti.

Ayakkabılarını giymiş üstünede bir tişört giyip hızlıca çıkmıştı. Bakalım ne zaman giyse gününü güzelleştiren ayakkabılar bugün onun için neler yapacaktı?

Kafenin önüne geldiğinde kimseyi göremedi. Bomboştu. Belki de sabahın yedisi olduğu içindir. "Günaydın" diyerek içeri girmiş kimseden ses çıkmamıştı. Bir kaç adım atmış ve bir anda tezgâhın altından üstü kahve olmuş bir çocukla karşılaşmıştı. Yaklaşık kendi boylarındaydı ama nedense kendinden daha büyük hissettiriyordu. "Kusura bakmayın yeniyim de sizede günaydın" demesi ile üstünü başını düzeltmişti.

"Ne alırsınız?"

"Ne önerirsiniz?"

Aslında kahve içmeyi hiç ama hiç sevmezdi. Neden gelmişti bu kafeye?

"Yani ne önermem gerektiğini bende tam bilmiyorum. Pek kahve tercih etmiyorum aslında çok garip değil mi kahve dükkanında çalışmam. Ama eğer bir şey önermek zorundaysam tatlı bir şeyler önerebilirim. İnanır misiniz en iyi onları yapıyorum."

Önündeki çocuğun bu konuşması Jongho'nun can sıkıntısını unutturmuştu. "Peki madem tatlı bir şeyler olsun sizin elinizden en iyi içeceği içeyim" Kötü olsa bile Jongho içecekti ama kötü olma şansı yok gibiydi.

Jongho bir masaya oturup düşüncelerine dalmıştı. Bugün evinden canı sıkkın bir şekilde çıkmış ve şimdi morali hafifte olsa yerine gelmişti. Moralini yerine getiren bu yağmurlu hava mıydı yoksa ona tüm gülümsemesini sunan bir Kang Yeosang mıydı?

Düşüncelerinden uzaklaşmasını sağlayan tek şey çalışanın elinde içecek ile gelmesi olmuştu.

"Buyrun efendim işte içeceğiniz limonata. Biliyorum çok basit duruyor ama annem her zaman en iyi limonatayı yaptığımı söyler. Eğer beğenmezs-"

"Çok güzel duruyor emin ol içeceğim kötü olsa bile"

Çocuk hemen önünde mutlulukla eğilerek tezgâhın oraya gitmişti. Dediği gibi çok güzel duruyordu. Nane ile süslemeleri ve bir de üstüne şemsiye süsü eklemesi tam da o çocuğu yansıtıyordu. Berlin'in o yağmurlu sokaklarının sembolü değil miydi zaten şemsiye? Sahi adı neydi çocuğun?

Dakikalar geçmeden bir kaç müşteri girmeye başlamış ve görünüşe göre çocuk burda tek çalışıyor olmalıydı ki her müşteriye kendisi koşturuyordu. Ne kadar yorulduğu şimdiden belli olmalıydı ama hiç gülüşünü yüzünden eksiltmediği için hiç belli bile değildi.

Choi Jongho tam on beş dakikadır Kang Yeosang'ı izlediğini fark etmedi. Taa ki yanına gelene kadar.

"Efendim içtiyseniz alayım" diyerek bardağa uzanmıştı. Fakat Jongho hemen kendine gelmiş ve Yeosang'tan önce davranıp bardağa uzandı. Her şey gayet iyiydi. O yorulmasın diye yardım etmek istemişti ama bardağı uzatırken Yeosang'ın soğuk parmaklarına değmişti ve Jongho'nun elinin titremesine neden olmuştu. İkiside bardağı tutamadan kırılıvermişti.

Yéo's Cáfé / JongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin