"Son durak."
Son durağa gelmiştik. Ben ve omzumdaki sıcaklıktan başka her kes inmişti.
Şöför aynadan baktığında onu uyandırmam gerektiğini anladım.
Uyandırmasam. Biraz daha böyle dursak?
Yavaşça dürttüm ve kafasını kaldırdı. Son durak olduğunu anlayınca kalktı. Ve ben de kalktım.
İndikten sonra durdum.Bekledim.
Bu gün ne yapsam? Burda gezsem mi? Her hangi bir otobüse yeniden binip daha uzağa mı gitsem? Ya da sadece bankta uyumak istiyorum.
Beni düşüncelerimden ayıran yine oydu.
"Şey, nereye gidiyorsunuz?"
Keşke bilsem.
Bir şey diyemedim. Neresi olduğunu bilmediğim bir yerde ise yalan uyduramazdım.
"Ah, özür dile-"
"Bilmiyorum."
Uzun zamandır nereye gittiğimi bilmiyorum.
Dürüst olmak istedim. Önümdeki parlak gözlere dürüst olmak istedim.
"Bu gün bana katılmak ister misiniz? Yeni yıl için."
Yine sundu o güzel gülümsemesini. Bunu görmeyi hak ediyor muyum?
Kafamı aşağı yukarı salladım bende.
Hayır diyemedim. Ama konuşmaya dilim gelmedi.
"Gidelim o zaman!"
Neden bu kadar neşe dolu, heyecanlı. Bunu mahvederim diye korkuyorum.
Elini uzattı. Tutmam için.
Tuttum.
Çocukluk hayalim gerçek oldu.
Bulutlara dokunmuştum.
Onlara odaklanmıştım. Beni nereye götürdüğüne, nereye koştuğumuza dair hiç bir fikrim yoktu.
Durduk aniden. Bulutlar hala elimde, kafamı kaldırdım.
Burası neresi? Sanırım lunapark. Daha önce duymuştum. Farklılık olur.
"Önce hangisine binelim?" Diye sordu bana bakarak.
Bilmiyorum. Adından başka hiç bir şeyini bilmiyorum bu yerin.
"Siz seçin." Dedim uymasını umarak.
Rengarenk bir yere götürdü beni. Bıraktı elimi.
Üşüyorum.
Verilen çubukları hedefe atmalıymışız.
Sanırım bunu biliyorum. Daha önce odamda sabahtan akşama kadar bunları atardım.
Attıktan sonra yüzü düşmüştü. Niye sildi gülümsemesini.
Ben attıkça zıplıyor, yeniden gülümsüyordu. Sonuncuyu attığımda heyecanla kolumu çekiştirdi.
Peluş verdikleri için bu kadar heyecanlanmış. Tatlı.
Aldığım peluşu ona verdim. Gülümsemesini bir peluş sayesinde göre biliyordum.
Bir çok yerlere gittik. Farklı şeyler yaptık tek kelime etmeden. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında olmadan.
Yıldızlar kendini göstermişti artık.
"Dönme dolaba binelim mi?" diye sordu karşıdaki büyük tekeri göstererek.
Hiç bir sözüne hayır diyemeyeceğim için bunada kafamı salladım.
Koştuk tekere doğru.
Bindik, oturduk. Ellerimizi bırakmıştık.
Tutsak garip olurdu. Ama ben tutmak istedim.
Boğazını temizledi, saçlarını düzeltti.
"Ben Sunoo, senin adın ne?"
Adını öğrendim. Gün ışığıymış adı.
"Riki."
Dedim sesimin kırık çıkmamasını umarak. Boğazım kurumuştu. Acıdığını hissettim.
"Kaç yaşındasın?"
"17."
"Bende!"
Yine gülümsemişti kocaman.
Durdu teker. Çıkışa doğru gittik.
Vedalaştık. Bir daha seni göre bilecek miyim?
Telefondan saate ve konuma baktım. Eve gitmek için erken.
Çok uykum var. Gözlerim kapanıyor.
Bank buldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Run away | sunki
FanfictionGerçeklikten kaçmak isteyen iki genç, bir birini bulur. Konuşmazlar kötü şeyleri. Yalnızca bir birileriyleyken gerçeklikten uzaklaşırlar. Lakin gerçeklik bırakmaz peşlerini. Ayrılmaya zorlar onları. Ayrılmazlar gençler. Eğer her zaman birlikte ola b...