1. Safir Krallık

160 18 146
                                    

Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünüm olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Keyifli Okumalar!

 "Sonsuzluk. Bu kavram tarihler boyunca birçok kişi tarafından düşünülmüş fakat asla net bir cevap elde edememiş bir kavramdır. Peki bizler bu kalıbı nasıl tanımlardık? Herkes sonsuzluğu kendine göre yorumlar. Bu durumda bize düşen görev nedir? Düşünmeli miyiz yoksa akışına mı bırakmalıyız? Sorgulamak mı göz ardı etmek mi? Hangisini seçeceğiz? Kimilerine göre sonsuzluk bir başlangıcı veya sonu olmayan, ebedi ve ezeli bir şeydir. Bana sorarsanız ben henüz cevap veremem.

Ben sonsuzluğu bilmezdim. Sonsuz muyum yoksa ölümlü müyüm onu da bilmezdim. Fakat ömrümün uzun olduğunu söyleyebilecek kadar çok yaşadım. Bazılarının aksine bunu göz ardı etme değil; düşünme, arama ve bulma taraftarı oldum her zaman. Şimdi ise sonsuzluğumu aramak için çıktığım bu yolda ya gerçekten sonsuz olacaktım ya da sonsuzluğu bulduğum şeyle geçmişte bir leke olarak kalacaktım. Bu yolculukta, sonsuzluğumu aradığımı unutursam yeniden yolumu bulmak umuduyla yazdım bu satırları.

Ben sonsuzluğu tadacağım şeyi arayan bir tanrıçayım. Bir tanrıça ölümlü müdür? Yoksa mutlak güç sahibi bir sonsuzluk ibaresi midir? Ben yerin ve göğün mutlak tanrıçası Valdis. Karşısındakine hem vicdanıyla merhamet eden hem de onu korkudan tir tir titreten tanrıça. Ben ki yüzümdeki masum güzellikle savaşta düşmanların gördüğü yeryüzüne ait şeytanım.

Sonsuzluğumu ararken karşıma çıkan her şeyi yerle bir edeceğime ant içerim. Öyle ki aradığım tek şey sonsuzluk da değildi. Ben aynı zamanda kaderi yönetme gücünü de delicesine istiyordum. Kim olduğumu hep bilmişimdir ama olmak istediğim kişi de değildim. Geleceğe erişip mutlak hükmün sahibi olmak istiyordum. Ben gelecekte ne olacağımı bilmek istiyordum. İsteklerim benimle birlikte adım adım ilerleyen birer hedefti. Sürekli sorulan o sorulardan birinin cevabı da buydu, "Hayal mi yoksa hedef mi?", oysaki hedefler de hayal değil miydi?"

Bu satırlar inancımı kaybettiğimde umut olsun diye kendime yazdığım satırlardı. Devasa bir sarayın ortasında bir başımaydım. Yönettiğim kullar, hükmettiğim şeyler, yazdığım yeni hayatlar ve su ile yaşattığım canlar. Önümde kocaman bir teras vardı. Oraya baktıkça dışarıda bana muhtaç ruhların çığlıklarını işitir gibi olurdum. Oturduğum masadan evrakları düzenleyip yenisine geçtim. Daldığım bu arzu dolu sonsuzluk düşüncelerinden sıyrılmamı sağlayan tıklatılan kapının sesiydi. Buz mavisi gözlerimi kaldırıp kapıya diktim ve ağır bir ses tonuyla konuştum, "Gel." üç harf ama güçlü bir emir. Kapı hafifçe aralandı ve içeriye bir asker girdi. Korku ve çekingenlikle karşımda tir tir titrerken konuşmaya çalışıyordu. "Kraliçe'm... şey," sabırla bir nefes aldım. "Konuşacak mısın asker? Vaktim yok." harcayacak tek bir saniyemin bile olmadığı bu dünyaya leke gibi düşen sesimin kudretiyle dizleri boşaldı. Karşımda tek dizinin üzerine düşerek yumruk yaptığı elini göğsüne vurdu. Oturduğum masadan kalkarak ona doğru birkaç adım attım. Bacaklarıma çarpan beyaz elbisemin etekleri odamın terasından esen sert rüzgarla dalgalanıyordu.

"Konuş asker. Konuş ki canını bağışlayayım." yüzüne baktığımda korku ve telaştan mosmor olduğunu görmüştüm. Böylesine telaşlı olduğuna göre ya ben çok sert ve korkutucuydum ya da durum çok vahimdi. İkinci seçeneğe inandım, inanmak istedim. Sonunda hızlı hızlı konuşup bütün bir cümleyi tek nefeste söylemesiyle ona bakakaldım.

"Kraliçe'm , Prenses Larima saldırıya uğramış. Odasında bulunan bir sandıktan ona ait olmayan bir mektup çıkmış bu yüzden sandık koruyucusu kimyası gereğince yabancı algılayıp Prenses Larima'ya saldırmış. Şu an kutsal hekim yanında fakat durumunun ağır olduğunu söylediler. Gelmeniz gerekiyor ayrıca odasında ona saldıran şey bir toz bulutu gibi, içeriye giren herkese saldırıyor ve temizlenemiyor. Ne olur bizi bağışlayın Kraliçe'm..." Larima yaralanmış mı? Hızlıca "Şu an neredeler?" diye sordum. "Ana Kraliçe'nin odasındalar." askere cevap vermeden yanından ayrıldığımda annemin odasına giden sert adımlarım bir askerin adımlarını andırıyordu. Hiddetimle ayaklarımın altındaki zemini dövüyordum. Sevmesem de benimle aynı kana sahip olan kardeşime böyle bir zararı veren her kim ise onun değersiz canını kendi ellerimle alacaktım. Hızımla arkaya doğru savrulup havada uçuşan saçlarımdan damlayan yağmur suları öfkemi ve üzüntümü gösteriyordu.

Sonsuzluğa YürüyelimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin