35

364 47 23
                                    

503 numaralı odaya geldiğimde parmağımı kapıya vurdum. Wooyoung San'ın kendi odalarında olduğunu öğrenince önce kendi odasına gitmek istemişti o yüzden tek başıma kalmıştım. Kapı bir süre sonra Yeosang tarafından açıldığında gülümsedim. "Hoşgeldin, Yunho geldi." sarılmayı bırakırken arkaya doğru seslenmişti. İçeri girdiğimde hemen girişteki salonda bizimkileri gördüm. Mingi'yi gördüğümde gülümsemem donmuştu sanki.

Sarı ve turunculardan oluşan saçıyla karşımda gördüğüm Song Mingi tam anlamıyla ateşti artık. Ateşin vücut bulmuş haliydi. Oturduğu yerden elini salladı, sırıtıyordu bir yandan da. Nasıl hissettiğimin farkındaydı. Karşımda gördüğümde bile iki büklüm olurken şu an bu ani değişiklikle nasıl da her bir zerreme kadar titremiştim, farkındaydı.

Song Mingi her şeyin farkında mıydı bilmiyordum ama bendeki etkisinin farkındaydı. Bu yüzden olsa gerek bunu her fırsatta kullanıyordu.

"Gelsene Yunho, ayakta duruyorsun hala." dedi gülümsemesini eksik etmeden. Seviyordu, benimle oynamayı seviyordu. Arkadaşken de sevgiliyken de hatta en başında o yarışta bana beyaz bayrak verirken bile benimle oynamayı seviyordu.

"Geleyim." Tarzı bir şeyler mırıldanarak yanına gittim. Koltukta yana kayıp bana yer açtığında hemen bitişiğine oturdum. L koltuğun diğer tarafında Hongjoong, Yeosang ve Jongho oturuyordu. Seonghwa banyodaydı sanırım.

"Saçımı beğenmedin mi? Donup kaldın." Kulağıma doğru fısıldadığında hissettiğim ürperti yüzünden hareket etmek istesem de izin vermedim. Diğerleri kendi arasında akşam için sipariş vermekle meşgul olduğu için bize pek de odaklı değildiler.

"Beğendim." Diyebildim yalnızca. "Beğendiysen niye bana bakmıyorsun? Ah, bakamıyor musun yoksa?" Kulağımın hemen dibinde fısıldaması yetmezmiş gibi elini kasıklarımda hissetmiştim. Tanrım, şizofren değilsem Mingi siyah oje sürdüğü güzel parmaklarıyla bacağıma dokunuyordu. "Düşündüğümden daha kolay etkileniyorsun, bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim." Yutkundum. Bir eli kasığımda diğer eli saçımdaydı şu an. Gözlerimi kapamamak için büyük bir çaba harcayıp gözlerine baktım. Kulağıma yakın konuştuğundan olsa gerek başımı çevirince daha da yakın olmuştuk.

Kısa bir anlığına, yalnızca birkaç saniyeliğine dudaklarına baktım farkında olmadan.

Ve odada duyulan Hongjoong'un sesi olmasaydı muhtemelen orada ya ben onu öperdim ya da beni öpmesi için her şeyi yapardım.

"Ayrılın lan ayrılın! Oyunda öpüştüreceğiz sizi biz, şimdi değil!" Hongjoong'un tam aramıza attığı minderle geri çekildim. Gülerek minderi tekrar ona fırlattım sonra. Kendi adıma biraz rahatlamıştım araya girdiği için. Zaten şu 'Bay Song'un özel odası' muhabbeti heyecanlanmama neden olmuştu, bir de üstüne Mingi'nin flörtleşmesi pek de iyi yerlere götürmüyordu beni.

"Resepsiyon yarım saate her şey gelmiş olur dedi. Ne yapacağız?" Jongho elindeki telefonu önümüzdeki sehpaya bırakıp konuştu.  "Ben diyorum ki oyunu yarın oynayalım. Bu gece yorgun oluruz, malum sizin gibi burda yaşamıyoruz." Mingi bir eliyle saçımla oynarken konuşuyordu ama Hongjoong duyduklarından pek de memnun değildi.

"Sen sevgilini daha erken yemek istiyorsun diye eğlencemizden olmayacağız. İtiraz yok, bu gece oyun gecesi." Hongjoong son noktayı koyduğunda Yeosang'ı da alıp mutfağa gitti. Normal otel odaları gibi değildi burası. Bilmiyorum belki de Mingi süit odalardan ayırttığı içindi odanın bu dizaynı.

fuckboys vs nerds ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin