69 11 36
                                    

☆ doyoung.

Yaklaşık iki aydır üzerinde çalıştığımız romeo ve juliet oyununun provaları bir türlü bitmediği için neredeyse haftanın beş günü dersten sonra ek provaya kalıyorduk. Ve inanın bu durumdan gerçekten sıkılmaya başlamıştım.

Normalde çok bir rolüm yoktu, hatta sadece arkadaki yardımcı oyunculardan biri olacaktım ancak pimpirikli yönetmen hocamızın takıntıları yüzünden başrol oyuncuyu oyundan çıkartmış, onun yerine beni koymuştu. Bu duruma sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim henüz kestiremiyorum.

Tabi bugün Jeongwoo ile buluşacak olmamızı ele alırsak çok üzülmeliydim ama beni bekleyeceğini söylediğinde midemde uçuşan kelebeklerin birbirine çarpışını sizin de hissetmenizi isterdim.

Jeongwoo ile flörtleşiyor olduğumuza hala inanamıyordum, her şey çok hızlı gelişmişti. Asla cevap vermeyeceğini düşündüğüm için anlık bir heyecanla hikayesine yanıt vermiştim ve bum! birden bana cevap vermişti. Konuşmamızın sonunda bir daha asla benimle konuşmayacağını, hatta mesajlarıma da bakmayacağını düşünmüştüm ama tamamen yanılmıştım.

Jeongwoo'yu tanıma ve ona aşık olma hikayem çok ilginçti, bunu bir ara hatırlatın da size anlatmayı unutmayayım.

"Kim Doyoung! Hemen provaya odaklanmazsan sonun Kil Dohwan'dan farksız olur!" 

Yönetmen hocanın kızgın sesiyle kendime gelip rol arkadaşıma dönmüştüm. Bir dönem altımızdan Park Sungwon, romeo rolünü oynarken ben sanki koskoca tiyatro bölümünde kız kalmamış gibi juliet'i oynayacaktım. Bu durum her ne kadar sinirimi bozsa da ders notumuza etkili olacağı için katlanmaktan başka çarem yoktu.

Sungwon sahnede soylu kıyafetlerinin içinde epey sevimli duruyordu, benden uzundu ama heyecanlı ve eğlenceli biriydi muhabbetimizin döndüğü kadarıyla. Neyse ki juliet rolü için saçma bir elbise giyme işine girişmemiştik, yönetmen hocamız yeterince güzel olduğumu, biraz makyajla oyuna hazır hale gelebileceğimi söylemişti. Elbise giyecek olsaydım bu rolü asla kabul etmeyeceğim de çok açık bir gerçekti. Bir de bunu tüm okula sahnelemesi vardı!

Sungwon aşağıdan bana bakarken ben de sahnem için hazırlanmak üzere pencerenin gerisine gitmiştim. Sungwon, nam-ı diğer romeo ilk repliğini söylediğinde pencereye çıkacaktım.

"Hazır, başlıyoruz! İkinci perde, romeo giriyor."

Romeo'nun adım sesleri duyulduğunda kendimi hazır etmeye çalışıyordum.

"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan."

Gülmemek için kendimi tutmuştum, bu söz her zaman bana komik geliyordu.

"Dur, şu pencereden süzülen ışık da ne? Evet, orası doğu, Juliet de güneşi! Yüksel ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ayı, bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederden, sen ondan çok daha güzelsin diye."

Sungwon bunları içli içli söylerken ben Shakespare'in anlatımına hayranlık duymakla meşguldüm.

"Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Sayrılı ve toydur bakirelik giysisi. Soytarılar giyer bunları ancak sen çıkar bu giysileri, at üzerinden. Kadınım benim, ah benim sevgilim bu! Ne olur ah, bilseydi sevgilim olduğunu!"

Yukarıdan duyulmayacağını düşünerek kıkırdadım, cidden güzel yazılmış olsa da bazı yerleri komik geliyordu. Kendi kısmım yaklaştığı için pencerenin önüne gelmiştim.

"Konuşuyor, ama bir şey de demiyor; Ne çıkar anlatıyor ya gözleriyle
karşılık vereceğim ben de! Amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki. Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan;"

god or gun, dowooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin