Gözlerimi açmadan önce nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kaç saattir baygındım bilmiyordum ama yattığım yerden vücudumun çeşitli bölgelerine yerleştirilen serumları görebiliyordum. Pencereden dışarı baktığımda güneşin yeni doğmuş olduğunu gördüm. Nerede olsam bu kokuyu tanırdım. Hastanedeydim.
"Günaydın." Bu ses çok uzaklardan geliyormuş gibiydi ama gittikçe netleşti. Kız sesi olamayacak kadar kalındı.
Kim olduğunu anlayamadığım için sesin geldiği yöne gözlerimi çevirdim.
Gördüğüm kişi şaşırmama neden olmuştu. Bunu beklemiyordum.
"Görkem?" dedim kupkuru bir sesle.
"Neden hastanede olduğunu sormayacak mısın?"
Ellerimi saçlarımın arasından geçirerek geriye attım. Kendime gelmek adına gözlerimi ovuşturdum.
"En son bayıldığımı hatırlıyorum."
Avuçlarımı yatağa bastırarak yavaşça doğruldum ve sırtımı yatağın demirlerine yasladım.
"Çıkar mısın üzerimi değiştireceğim." diyerek ayağa kalktım.
"Çıkmamın lüzmu yok." dedi dudakları yukarı kıvrılmıştı, "Zaten o üstündendikleri benim yardımıyla giydin."
Üzerimdekilere baktım. Hastane önlüğü vardı. Bunu o mu giydirmişti? Bunu ne cürretle yapmıştı? Hayatımı mahveden insan neden benim için bir iyilik yapıpta bana yardım etmişti? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı; Bu iyiliği karşılıksız bırakmayacaktı.
"Çok?" diye ikaz ettim.
"Seninle daha çok işimiz var." dedi ve ayaklandı.
Tek kaşımı kaldırarak odadan çıkana kadar onu izledim.
Üzerime dünden kalan kıyafetleri giydim ve banyoya gittim.
Bu hastaneden acilen çıkmak istiyordum. Hastane kokusuna, kemoterapiye, bana acıyan gözlerle bakan insanlara tahammülüm kalmamıştı.
Odadan çıktığımda Görkem, gözlerini bana çevirdi.
Kahverengi gözleri ve kahverengi saçları vardı. Yüz hatları paralel evrendekileri bile kıskandıracak mükemmellikteydi. Gömleğinin içinden bile seçilebilen kasları, esmer tenini anlamlı kılıyordu.
"Sonsuza dek bekleyeceğim sandım." dedi.
Oysa ki hazırlanmam 5 dakika bile sürmemişti. Görkem'in çok sabırsız olduğu kanısına vardıktan sonra gözlerimi devirdim ve yürümeye başladım. O da arkamdan geliyordu.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Cehenneme.
"Hiçbir yere gitmiyorum. Sokakta sabahlayacağım."
"Seni sokakta bırakacağımı mı düşünüyorsun?"
"Lütfen." dedim bıkkın bir sesle, "Artık benimle uğraşmayı bırak. Benim hiçbir suçum yok."
"Umrumda bile değil."
Duraksadım ve arkama dönüp yüzüne boş gözlerle baktım.
"Senin derdin ne?" dedim yüzümü buruşturarak.
Bu söylediklerim karşısında cevap vermeye tenezzül bile etmeden yürümeye başladı.
Kafamı iki yana salladım. Gözlerim yanıyordu. Onun karşısında hiç ağlamamıştım. Bu günde ağlamayacaktım. Ona zarar vermek istiyordum. Kalbini kırıp, onu paramparça etmek istiyordum ama sanki duyguları yok gibiydi. Ne söylersem söyleyeyim, bir böcekmişim gibi davranıyordu. Sadece kendini düşünen bencil biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Bir Deniz Kıyısı
Teen FictionAfra Duman, akciğer kanseri hastalığına yakalanmış, gördüğü yaklaşık bir yıllık tedavinin üzerinden doktorlar tarafından iyileşemeyeceği teşhisi konulmuş genç bir kızdır. Görkem Gürsoy adında genç bir adam Afra'nın son günlerini hastane köşelerinde...