Ne kadar masum isek o kadar suçluyuzdur.
Bazen sırf diğerlerinin işlediği suç uğruna kırılırız. İstemediğimiz şeyler olur ama her ne olursa olsun içimizde nefret duygusunu bulunduramayız, paramparça olsakta yinede bazı umutlar besleriz.
Yıpranırız, yıpratamayız.
Ve bazen öyle bir arafta kalırız ki sadece "Teşekkür ederim." veya "Seni seviyorum." gibi kelimelere hasret duyarız. Arayış içine gireriz, bir kaçış yolu bulmaya çalışırız, yarım kalan hesapların intikamını almak isteriz, içimizdeki boşlukları doldurmaya çalışırız ama diğerlerinin umrunda bile değilizdir.Gün gelir ki bazı acî gerçeklerin farkına varırız. Hayat kendi zevklerimize göre tasarlanmış bir yer değildir. Hayat toz pembe değildir ki- bunu çok açık bir şekilde yaşarız. Tıpkı benim yaşadığım gibi...
Görkem'in konuştuklarına biraz kulak misafiri olmak için terasın kapısını farkettirmeden araladım.
"Alo?" dedi kısık bir sesle, "Kaan? Kız çok hasta, kansermiş."
"Napıyor bu herif?" diye fısıldadım sadece kendim duyabileceğim kadar kısık bir sesle.
"Hayır Fransa'da değilmiş." dedi sakince, "Buraya gelmeni istiyorum."
Bir süre karşı tarafı dinledi.
"Evde kemoterapi göremez mi?" dedi dişlerinin arasından, "Doktor olan sen değil misin lan, yap birşeyler işte."
Telefonu çat diye karşı tarafın suratına kapattı ve ağır bir küfür savurarak ayağıyla yerdeki içki şişesini devirdi. Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve biraz sakinleştikten sonra yere dökülen viskiye aldırmadan yanıma geldi.
Onu izliyormuşum görünümü vermemek adına kafamı diğer bir yöne çevirdim.
"Sana son kez soruyorum." dedi temkinli bir şekilde, "Hastaneye gitmek istiyor musun, istemiyor musun?
Gözlerimi devirdim. İstemediğimi zaten söylemiştim. Boğazımı temizledim ve başımı dikleştirdim. Tam ağzımı açmış "İstemiyorum." diyerek cevap verecektim ki zil sesiyle duraksadım.
"Kapıyı aç." diye emir verdi.
Tek kaşımı kaldırarak delici bakışlarla suratına baktım. Her zamanki nazikliğini yine önümde sergiliyordu beyefendimiz. Gözlerim yaşarmıştı.
"Kapıyı aç." diye tekrarladı sakin bir şekilde. Bu sakinliği beni ürkütüyordu. Sıkıntıyla nefesimi dışarı üfleyip arkama döndüm ve gidip kapıyı açtım.
"Merhaba Afra."
"Merhaba." diyerek karşılık verdim. Bu kişinin, Görkem'in az önce telefonda konuştuğu ve "Kaan" diyerek hitap ettiği çocuk olduğu kanısına varmıştım.
Mavi gözlü ve siyah saçlıydı. Uzun boyluydu. Belirgin yüz hatlarına sahipti.
"Hastaneye gitmek istemediğine göre artık evde kemoterapi göreceksin." diyerek gülümsedi.
Anlamayan gözlerle suratına baktığımda açıklama yapma gereği duydu.
"Ben tıp okuyorum ve son sınıf öğrencisiyim. Bu alanda çok iyiyimdir. Görkem, senin hastanede tedavi görmek istemediğini söyledi ve bende onu kıramayacağım için hemen buraya geldim."
"Teşekkürler." dedim gülümsemeye çalışarak.
Çantasını karıştırıp özenle birkaç serum çıkardı. Bunları takarken nefesi tenime değiyordu ve bu iğrenç bir duyguydu. İkimizde bundan rahatsız olduğumuz için olabildiğince uzak durmaya çalışıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Bir Deniz Kıyısı
Teen FictionAfra Duman, akciğer kanseri hastalığına yakalanmış, gördüğü yaklaşık bir yıllık tedavinin üzerinden doktorlar tarafından iyileşemeyeceği teşhisi konulmuş genç bir kızdır. Görkem Gürsoy adında genç bir adam Afra'nın son günlerini hastane köşelerinde...