Gözlerim uyku için direnirken Görkem'in kalkmam için verdiği çabayı görebiliyordum.
"Biraz daha uyuyayım, nolur?" diye yalvarırken zorla aralayabildiğim tek gözümle saate baktım. "Daha saat altı buçuk, bu saatte kalkılmaz ki?"
"Hadi güzelim." dedi kolumdan hafifçe sarsarak. "Yolda uyursun."
Yorganı başıma çekerek iyice yatağa sokuldum. Biraz daha sabah uykusunu için sol kolumu verirdim.
"Beş dakika daha." diyerek homurdandım. Sesimin nasıl çıktığı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. "Uykusuz bir Afra çekilmez ve çirkin oluyor."
"Bir kova suyun başından aşağıya boşalmasını istemiyorsan acele et."
"Yaparsın sen." dedim. Gözlerimi ovuşturarak uyku sersemliğime son vermeye çalışıyordum.
Hafif dağılmış saçlarım ve uykusuzluktan kapanan gözlerim hastalıklı gibi görünmeme neden oluyordu. Ayaklarımı sürüyerek banyoya yöneldiğimde kahverengi gözlerin ağırlığını sırtımda hissediyordum.
Soğuk suyu avuçlarıma doldurduğumda yavaşça yüzüme çarptım. Ferahlatmıştı. Peçeteye uzanarak gelişi güzel bir şekilde yüzümü kuruladım ve buruşturup çöp kovasına fırlattım. Dağınık topuz yaptığım saçlarımı açtığımda bir felaketle karşılaşmıştım. Tarayıp, ellerimle şekil vermeye çalışsam da saçlarım kötü görünmek için direniyordu.
En niyahayetinde pes ederek saçlarımı düzleştirmeye karar vermiştim. Saçlarım uzun olduğundan ve bu iş konusunda pek usta olmadığından uzun sürmüştü. Saçlarımın bir kısmını omuzlarıma, bir kısmını ise omzumun arkasına attıktan sonra banyodan çıktım.
Şu an için sessizlik iyi gelebilirdi. Ya da kısık sesle çalan sakin bir müzik... Uykum kaçmışı fakat ayılmam için bir fincan kahve de iyi gelebilirdi ama acele etmem gerekiyordu.
Dolabı açıp içinden gri ince bir tişort ve siyah dar bir kot şort çıkardım. Üzerine ise bordo bir kapşonlu hırka seçtikten sonra giyinmeye başlamıştım. Pantolon biraz sıkmıştı fakat tişört ve kapşonlu hırka tam olmuştu. Aynanın karşısına geçip üzerimdekileri inceledikten sonra çıkmaya karar verdim.
Oksijen tüpü yürümemi zorlaştırıyordu ama yarım çalışan akciğerlerimin buna ihtiyacı vardı. Kapıyı açtığımda burnuma dolan temiz hava uyku sersemliğimi almaya yetmişti. Daha güneş yeni doğmuştu ve sabah ezanı ise çoktan okumuştu.
Görkem, arabanın içinde beni bekliyordu. Adımlarımı hızlandırarak kapıya yöneldim ve havaalanına gitmek üzere arabanın arka koltuğuna geçip yolu izlemeye koyuldum.
"Söylesene." dedim yolu izlerken. "Neden benim için bunu yapıyorsun?"
"Yapmam için bir neden mi olması gerekiyor?" diye sordu. Soruma soruyla cevap vermesi sinirlerimi bozuyordu. Elbette bir nedeni vardı.
"Bu konuyu biraz daha açar mısın?" diye sordum. Hızla giderken bir saniyeliğine omzunun arkasından ifadesizce gözlerimin içine baktı ve birşey söylemeden direksiyonu sola kırdı.
"Şunu bilmelisin ki..." dedi dikkatle yola bakarken. "Erkekler değer verdiği kadınlara nedeni olmadan birşeyler yapmak isterler."
Değer verdikleri kadınlar... Bu söz grubu tamamiyle kafa karıştırıcı bir sıfattan ibaretti. Ah, bunu düşünmeyi sonraya ertelemeliydim çünkü sabahları pek havamda olamıyordum. Kafamda saçma sapan şeyler kurgulayarak herşeyi allak bullak edebilirdim. Hayal gücüm pek uzun sayılmazdı fakat genişti. Böyle basit bir kelimede bile -tıpkı her zaman olduğu gibi- kendimi bir bataklığın ortasında bulabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Bir Deniz Kıyısı
Novela JuvenilAfra Duman, akciğer kanseri hastalığına yakalanmış, gördüğü yaklaşık bir yıllık tedavinin üzerinden doktorlar tarafından iyileşemeyeceği teşhisi konulmuş genç bir kızdır. Görkem Gürsoy adında genç bir adam Afra'nın son günlerini hastane köşelerinde...