değerli parça

23 2 0
                                    


"Pardon, anlamadım?"

Kaşlarımı çatmış şeklide karşımdaki adama bir mana arayan ifadeyle bakıyordum. Neden çok tanıdık geliyordu?

"Anlamayacak ne var, kız kardeşin var mı diyorum. Yani anasına ana, babasına baba dediğin, bu harika genlere sahip biri daha var mı?"

Belli belirsiz sırıtışı sinirlerimi germişti. Öyle şaşkındım ki kurduğu basit cümleleri bile anlayamıyordum. Bir süre sonra laubali bir ifadeye ev sahipliği yapan çehresi kahkahalara boğulmuştu. Cidden nereye düşmüştüm ben böyle? Poyraz neredeydi? Karnını tutarak gülen adamla vücudum daha da gerilirken sonunda gülüşünü durdurabilmişti.

"Cidden çok özür dilerim. Ben biraz ileri gittim galiba, tutamadım kendimi. Saçma ve gereksiz bir soruydu."

Yüzünün doğal renginden kırmızıya dönüşünü izlemek tuhaf bir keyif vermişti.

"Kusura bakma, çok heyecanlandım seni görünce. Poyraz iki gündür provalarda canımıza okuyor. Çok değer verdiği birini çağırmış konsere, her şeyin mükemmel olması gerekiyormuş. Onun için önemlisin, bilmeni isterim. Az önce olanlar için tekrar özür diliyorum. Ben Okan. Poyraz'ın en yakın, en yakışıklı, en sempatik, en tatlı ve daha birçok en'e sahip arkadaşıyım. "

"Buna en çok konuşan da dahil."

Arkamdan gelen tandık sese dönmeden yüzümde bir gülümseme belirmişti. Geldi, diye geçirdim içimden. Poyraz geldi.

Topuklarım üzerinde arkamdaki bedene döndüm. Belli belirsiz çatılmış kaşlarıyla biraz arkamda duran Okan'a bakıyordu. Hareketimle yüzünü bana çevirince yüzündeki ifadenin değişimine anbean şahit olmuştum. Kaşları gevşemiş, bakışları yumuşamış, yüzüne memnuniyet dolu bir tebessümü davet etmişti. Sırtımın gerisinden gelen öksürük sesiyle bir şey demem gerektiğini düşündüm. Ama ben düşüncemi faaliyete geçiremeden o kadife sesini kulaklarıma bahşetti.

"Gelmişsin."

Memnuniyet dolu gülüşüne karşılık utangaçlığın sardığı bir tavırla başımı salladım.

"Canlı konserleri severim demiştim."

Arka tarafımda hareketlilik sürüyordu, Okan'ın yerinde duramaması Poyraz'ı germiş gibiydi. Hareleri onu odaklandığında Okan'dan bir öksürük sesi daha geldi. Sonrasında muzır sesini işittim.

"O zaman ben şey yapayım, gideyim. Siz de şey yapın, daha sonra beraber şey ederiz."

Kahkahamı içime atmaya çalıştığım çok belli oluyor muydu?

"Aynen kardeşim. Sen şey yap sonra ben sana şey ederim."

İmalı konuşması dikkatimi çekmişti. Bir şey saklıyormuş ve bunu Okan'ın ağzından kaçırmasından korkuyormuş gibi hissetmiştim. Bu konu üzerine çok düşünmeden görüş açıma giren beden baş selamı verip odadan çıkmıştı. Sırıtışı gözüme çarptığında düşüncemin doğru olma ihtimali güçlenmişti. Fakat şüphelerimin günümü mahvetmesine izin vermek istemiyordum. Anı yaşayıp, bir kere bile olsun, hata yapma korkusunun esiri olmadan eğlenmek istiyordum. O yüzden zihnimi boşaltmaya çalıştım ve mutluluğu bulduğum gözlere odaklandım. Gülerken yanağında oluşuna gamzesi her ne kadar gözlerine odaklanmamı zorlaştırsa da sesini duyduğumda dikkatimi toplayabilmiştim.

"Sen Okan'ın kusuruna bakma. O biraz boşboğazdır, iki söyler bir düşünür. Eğer canını sıkacak bir şey söylediyse onun adına özü..."

Lafını kesmeyi amaçlamamıştım ama özür dilemesini istemiyordum. Hem Okan çok eğlenceli biriydi, bildiğim kadarıyla.

amour aléatoireWhere stories live. Discover now