sen hatırlamazsın, ben unutmam

104 17 41
                                    

annem çiçekleri çok severdi. çiçekler hakkında hiçbir fikrim yoktu ama annem sayesinde az buçuk bilgi sahibi olmuştum çiçeklere karşı. mesela menekşeler toprakta değil ağaç gövdelerinde büyüdüğü için onların saksısına ağaç kabuklarından özel bir toprak almamız gerekirmiş. bazı çiçekler su içinde yetişmeliymiş ve bazı çiçekler de güneş ışığını direkt almamalıymış. bunların hepsini annem yokken çiçeklerini sulama görevini üstlendiğim için öğrenmiştim. yani aslına bakarsak üstlenmek zorunda kalmıştım diyebilirim, o zamana kadar hiç de ilgim yoktu çünkü.

ama sanırım daha çok şey öğrenmem gerekiyordu çünkü annem gittikten sonra çiçeklerinin hiçbirine bakmayı becerememiştim. gerçekten istemiştim onun hatıralarını saklayabilmeyi lakin becerememiştim işte. birkaç ay sonra hepsi ölmüş ve annem gibi evimizi terk etmişlerdi. hepsi solduğunda ve hepsini çöpe atmak zorunda kaldığımda deli gibi ağlamıştım. annemin cenazesinde ağlamadığım kadar ağlamıştım sanırım ve babamla komşular bile şaşırmıştı buna. çünkü annemin cenazesinde de beklenenden daha az yıkılmış gözükmem de şaşırtmıştı insanları.

şimdi düşününce o zaman yanımda sen vardın ve omuzlarımdan tutan ellerin, bana verdiğin desteğin yıkılmamam için bir sebepti sanırsam ki. çiçekleri attığım gün ise sen de yoktun annem de. bu yüzden o gün annemin küllerini denize serpermişim gibi çiçeklerin topraklarını arka bahçemize dökerken gözyaşlarımla sulamıştım ölü kalıntılarını.

o gün ben çiçekler soldu diye ağlamıştım ve onlar çiçekler soldu diye ağladığımı sanmışlardı.

bunları sana şimdi neden anlattığımı merak ediyorsundur. bu sabah babamla arka bahçedeki otları temizlerken gördüğüm küçük, yalnız papatyayı görünce aklıma annem geliyor çünkü. bir anda duraksıyorum, bedenim beynim henüz algılamadan yere çömeliyor ve küçük papatyayı koparıyorum. papatyaların koparıldıktan sonra koku verdiğini de annemden öğrenmiş olduğum için çiçeği burnuma yaklaştırırken burun sızımın sebebini anlayamıyorum. fazla hassas davranıyorum sanırım ama bir anda annemin kokusunu alıyorum sanki. önceden sorsanız annemin papatya koktuğunu hiç düşünmem bile lakin o anda yemin ederim annemin kokusunu alıyorum hyunjin ve bir anda ağlamaya başlıyorum.

sessiz ağlıyorum ama, babama duyurmuyorum. çok uzun da sürmüyor, kendimi toparlayıp biraz daha ot kopardıktan sonra yorulduğumu söyleyerek eve kaçıyorum erkenden. hastalığımdan dolayı babam hiç ses etmiyor. hatta zaten yardım etmemi istemiyordu da ama ben zorla dışarı çıkıyorum. yatalak hasta değilim ve böyle muamele görmek istemiyorum işte. öğreneli iki haftayı geçmiş olsa da birkaç burun kanaması dışında bir etki görmüyorum zaten.

şu anda ağustos'un sonlarındayız ayrıca. minji ve ailesi yarın ingiltere'ye dönecek, bugün son günümüz olduğu için birlikte piknik yapmaya gideceğiz sahile. eski limana gideceğiz, bu fikri sen sunuyorsun ve o an içimde oluşan kırgınlık ve kıskançlık yüzünden şimdi bile utanıyorum. sana da biraz kızıyorum üstelik çünkü oraya bizden başka birisini götürmen beni üzüyor ve sinirlendiriyor. orası bizim yerimiz olsun istiyorum ama anlıyorum ki senin için o kadar da özel değilmiş.

ya da park minji senin için düşündüğümden özel birisine dönüşüyor ve ona sanatını göstermek istiyorsun. bunu düşünmek beni daha çok üzmekten başka bir şey yapmıyor.

benim ne kadar acınası bir aşık olduğumu anladığın üzere şaşırmayacağın bir şey söylemeliyim ki bu konu hakkında mantıklı bir şekilde düşündüğümde sana kızamıyorum. minji çok güzel birisi ve bizimle geçirdiği bir aydan uzun bir süre boyunca onunla ne kadar iyi anlaştığınızı fark etmişken onu limana götürmeni tahmin etmemiş olmama kızıyorum asıl.

love untold [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin