sustu bu gece, karardı yine ay

130 23 36
                                    

temmuzun sonları, bir gün sabahın köründe kapımızı deli gibi çalıyorsun, bir yandan da ismimi bağırıyorsun deli danalar gibi. kötü bir şey olduğunu düşünerek korkumdan kapıya nasıl koştuğumu anlamıyorum bile. afyonum daha patlamadan kapıyı açar açmaz mutluluktan deli gibi gülümseyen suratını görüyorum ama yine anlamıyorum ne olduğunu tabi. "sonuçlar açıklandı!" diyorsun, ne sonucu olduğunu bile anlamıyorum o an.

sonra birden boynuma atlıyorsun. çocuk neşen var sanki, kahkaha atmıyorsun ama gülüşünü tahmin edebiliyorum. sarılışın da çok sıkı zaten, mutluluğunu anlayabiliyorum.

"ne sonucu?" diye soruyorum kafam hala basmazken.

"üniversite sınav sonuçları!"

o anda dank ediyor kafama ve sevincinden de sonucun güzel olduğunu anlayabiliyorum pek tabii. afyonum da bir anda patlamış bulunuyor, kollarım beline dolanıyor ve sen de bunu bekliyormuşsun gibi olduğun yerde zıplamaya başlayınca sana eşlik ediyorum. bir de kahkaha atmaya başlıyorsun. buna da eşlik ediyorum tabii ki.

sanırım birkaç dakika öylece seviniyoruz kapımın eşiğinde. en sonunda ayrıldığımızda ellerin başımın iki yanına tutunuyor sıkı sıkı ama canımı yakmayacak şekilde. bir anda içim o kadar sevinç doluyor ki pozisyonumuzun heyecanını yaşayamıyorum bile. saat sabahın sekiz buçuğu falan sanırım, odadan bir hışımla çıkarken gözümün kaydığı kadarıyla öyle hatırlıyorum yani ve biz ağzımız yayık gibi açılmış şekilde birbirimize bakıyoruz.

"sabah gazetede babam görmüş sonuçların listesini, beni uyandırdı hemen. ismimi ararken elim ayağım titredi resmen jeongin ama başarmışım. avukat oluyorum gerçekten de!"

senden bile daha çok sevindiğime eminim. heyecanlanıyorum ama bu seferkinin aşkla ilgisi yok. kalbim uzun zaman sonra ilk defa midemdeki kasılmalar olmadan bu denli hızlı atıyor, hem de ellerin hala başımın iki yanını sıkıca tutuyorken ve alnını birden alnıma yaslamışken. seninle yeniden çocukluğumdaki arkadaşlarmışız gibi hissediyorum ve bu çok hoşuma gidiyor nedense. sana aşık olmayı çok seviyorum ama en yakın arkadaşım olmanı özlediğimi fark ediyorum.

"seninle gurur duyuyorum," diyorum gözlerine baka baka. gözlerin dolmaya yer arıyor olduğu için hemen buğulanıyor. ağlamanı görmenin beni yeniden aşık halime çevireceğini fark edince hemen ensenden tutup bu sefer ben sarılıyorum sana. kollarımız çaprazlamasına sarıyor bedenlerimizi, dostça sarılmalardan oluyor ve bu yine uzun zaman sonra ilk defa canımı yakmıyor. bugün hiçbir şeyin canımı yakacağını düşünmüyorum.

yeniden sarılmayı kesiyoruz, ağlamadığını görmek içimi rahatlatıyor. "sabah sabah kapınıza dayandım, babana da ayıp olmuştur," diyorsun birden. aklına bu nasıl geliyor şaşırıyorum.

"babam bugün merkeze gidecekti mal almaya. çoktan gitmiştir zaten, yoksa kapıya gelirdi."

"o zaman kahvaltıya bize geliyorsun," diyorsun hemen. itiraz edip de seni üzmek istemiyorum, bugün sadece mutlu ol istiyorum ve bu yüzden başımla onaylıyorum hemen.

"üstümü başımı değişeyim bir," diyorum peşinden. pijamalarımlayım ve çıplak ayakla koştur koştur gelmişim kapıya. beni bir süzüp gülüyorsun ve onayladıktan sonra evine dönüyorsun. ben de hızlıca elimi yüzümü yıkayıp üstümü değiştikten sonra sizin eve geçiyorum.

ev mis gibi kokuyor. sofra o biçim, annen yine harikalar yaratmış. buraya geldiğinizden beri babamın da benim de yemek standartımız fazlasıyla yükseliyor. annenin yemeklerini de en az onu sevdiğim kadar çok seviyorum.

"jeongin'im," diyor annen beni görünce. günaydınımı diliyorum en güzelinden ve yardım edilecek bir şey olup olmadığını soruyorum. annen ikimizin de eline ikişer tabak sokuşturuyor cevap olarak ve biz de paşa paşa girişteki balkonumsu kısmın masasına taşıyoruz onları.

love untold [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin