yara bere, karavana sevmek yok

127 21 45
                                    

bunlardan bahsetmek istemiyorum ama bilmeye hakkın olduğu için söylemem gerekiyor sanırım, zira zaten ileride bir şekilde haberdar olacağını biliyorum. en azından bunları da benden öğren istiyorum. ben de yeni öğrenmişim zaten. bir sabah uyandığımda yastığımda gördüğüm kanın korkusuyla babamın yanına koşuşumu ve babamın benden bile çok korkuşunu unutamıyorum hiç. beni sakinleştirmeye çalışıp apar topar arabayla merkeze, hastaneye götürüşünü de unutamıyorum. bir de hastane kokusunu unutamıyorum tabii, en çok da onu unutamayacağım zira. 

hastanede yaşanılanlar çok tanıdık oluyor hyunjin. çocukluğuma dönüyorum sanki bir anda ama bu sefer annesiyle babasını endişeyle izleyen kişi değil de tüm işlemlerin baş karakteri oluveriyorum birden. babam ise ikinci kere aynı şeyleri yaşıyor. babam için çok üzülüyorum. babam bir kere daha bunları kaldıramaz biliyorum ve babam için çok üzülüyorum hyunjin. kendim için değil en çok onun için üzülüyorum hem de. tanrı'nın neden ona aynı şeyleri yeniden yaşattığını sorguluyorum ve en sonunda da ona sinirlenirken buluyorum kendimi. sen tanrı'ya bana göre daha bağlısın, bana kızmanı istemem ama sence de haksızlık yapmıyor mu hyunjin?

babam bunları hiç mi hiç hak etmiyor ama tanrı ona ikinci bir kaybı hak görüyor. sinirlenmeden edemiyorum işte.

kendim için ise ne hissedeceğimi bilemiyorum. hastaneye gittiğimizde ve beni o çirkin makinelere soktuklarında korkuyorum ama aynı zamanda çok karmakarışık hissediyorum. ne yapacağımı bilemiyorum hiç. her şey çok korkunç geliyor çünkü. tüm bunların sonunun neye bağlanacağını bilmek daha da korkutuyor beni.

babam perişan oluyor. o gün akşama kadar hastanede kalıyoruz ve babam ağlasa bu kadar kötü gözükmeyeceği bir halde. çok üzülüyorum. onu yalnız bırakmak hiç istemiyorum. seni bırakmak da istemiyorum. ve sanırım sana bir şey itiraf etmem gerekiyor hyunjin, sana seni anlatmaya o gün karar veriyorum. buna ne zaman tam olarak cesaret edebileceğimi bilmiyorum lakin sana seni anlatmayı çok istiyorum.

yokluğunun seni bana getirdiğini, özleminin nasıl da bu karmaşık hislere evrildiğini, yıllar sonra seni ilk gördüğümde nasıl bambaşka şeyler hissettiğimi sana anlatmak istiyorum ama bunu yapamayacak kadar korkak olduğumu da biliyorum. ama sanırsam ki anlatmamak için de çok makul sebebim var, ha? senin beni o anlamda sevmediğine eminken tüm bunları söyleyip de her şeyi mahvetmek istemiyorum ama hyunjin seni sana anlatmayı çok istiyorum işte.

neyse ki anlatabiliyorum da.

o gün akşam anca hastaneden çıktığımızda ve eve döndüğümüzde ailen yemek için size davet ediyor babamla beni ve sen deli gibi bir endişeyle karşılıyorsun bizi. babam da ben de ne olduğunu söyleyemiyoruz, babam akşam hastalandığımı ve sabah da kötüleştiğim için hastaneye gittiğimizi söylüyor. serum takmışlar, midemi üşütmüşüm falan filan işte. yalan olduğunu bilmeme rağmen ben bile inanıyorum çünkü inanmak istiyorum. hastaneye bu gibi sebeplerle gitmek istiyorum yalnızca.

yemekten sonra odana çıkıyoruz. evde çok fazla takılmadığımız için odana da çok fazla gelmiyorum ve bu yüzden odanda olmak beni heyecanlandırıyor. burası yalnızca bir aydır kaldığın oda olmasına rağmen şimdiden bir sanatçının odası gibi gözüküyor ve seul'deki odanı merak etmemi sağlıyor. seul'deki odanı görmeyi çok istiyorum ama bunu sana söyleyemiyorum. çekiniyorum nedense.

"yine her yer dağınık," diyorum şikayet eder gibi ama bununla herhangi bir problemim yok aslında. masanın dağınıklığının aksine düzenli yatağına otururken masanın üstündeki çizimlere kayıyor gözüm.

"sanatçı adamın masası dağınık olur," diyorsun gurur duya duya. haklısın ve başımı sallayıp da sana onay vermekten başka seçeneğim kalmıyor. ama yine de laf yediğin için kalemlerini toparlayıp kalem kutuna koymaya başlaman gülmemi sağlıyor.

love untold [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin