Menekşe

932 27 6
                                    

"Violet aşağı in artık!"

Uzun zamandır yaşadığım bu minik kasvetli kasabayı seviyordum. Babamı seviyordum, her ne kadar onun beni sevip sevmediğinden emin olamadam da... Ama hangi baba evladını sevmezdi ki? Babamla bu kasabaya  bundan 14 yıl önce, ben daha 3 yaşındayken gelmiştik. Babam uzun yıllar büyük şehirlerin ünivesitelerinde profesörlük yapmış emekli olmak istediği zaman da sakin bir yerde yaşamak istediği için burayı seçmişti, yani bana anlattığı buydu. Babamla ben yağmurlu ve bulutlu havalara bayılırdık bu yüzden buranın 7/24 böyle olması bize zevk veriyordu. Kasabanın işlek bir meydanı vardı. Nerdeyse bütün kasabalılar meydanda olurdu bu yüzden oraya gitmeyi sevmezdim. Kasabanın içinde ama kasabanın ormanına yakın bir evde yaşıyorduk. Babam genelde evimizin dışındaki yaptırdığı büyük atölyede geçiriyordu zamanını. Ben ise okula gidiyor, odamda takılıyordum. Babam, annemle evlendiğinde annem 21 babam ise 35 yaşındaydı. Annem beni doğurduktan 2 yıl sonra bizi bırakmıştı. Babam hiçbir zaman neden olduğunu açıklamadı, bende onunla ip üzerinde olan yakınlığımı korumak için sormaya çok yeltenmedim.

"Geliyorum baba"

Genelde babam beni okula bırakırdı. Geceleri o atölyeden hiç çıkmazdı bu yüzden uyumadığından emin olurdum. Aşağı indim ve babamın yorgun gözlerininin içine bakıp gülümsedim.

"Yine uyumamışsın"

Dudak büzdüm. Gülümseyip kapıyı açtı ve evden çıkıp arabaya yöneldik. Benimle her zamanki gibi çok konuşmazdı, özellikle de uyumadığı günlerin sabahlarında. Arabaya bindiğimizde konuşması ile bütün dikkatimi ona vermiştim.

"Violet bu akşam eski bir arkadaşım bize yemeğe gelicek, hatta yakında burda yaşamaya bile başlayabilir"

Babamın bunu söylerkenki yüz ifadesini asla ölçemedim ki bu çok garipti. Normalde babam beni bir şey için uyardığında veya ciddi bir şey konuşmak için durdurduğunda genellikle yüz ifadesinden o konu ile ilgili ne hissediyor anlardım ama bu sefer süper güçlerim işe yaramamıştı. Neşeli olmaya çalışarak ortamı yumuşatmaya çalıştım

"Bu çok güzel, artık iki moruk hep birlikte takılırsınız. Belki artık o atölyeden de çıkarsın."

Bir süre sonra okula varmıştık. Tam siyah arabanın kapısını açıcakken babam omzumdan tuttu.

"Violet misafirimiz çok seçkin bir profesör, aynı baban gibi. Bu yüzden çok saygılı ve düzgün davranmanı istiyorum."

Ben düzgün değil miydim? Gerçi evet çoğunlukla evde atlet ve pijama ile gezer saçımı sadece dışarı çıkmak için tarardım. Pis ve dağınıktım.

"Tamam baba, zaten yemekten sonra ben yukarı çıkarım sizde dilediğiniz gibi konuşursunuz."

Babam aniden gerildi ve başını olumsuz salladı

"Hayır violet benimle kalmalısın, zaten bütün gün bu iğrenç ahır gibi yerde duruyorsun. Bu okul işinden hoşlanmadığımı biliyorsun. Neden sana özel eğitim verebileceğimi bilmene rağmen bu iğrenç devlet okullarında acı çekiyorsun."

İç çektim ve arabadan indim. Babamın siyah film kaplı aracın camını açıp bağırdığını duymak istemiyordum ama kulaklarım inatla duymamı sağlıyordu. Hızla okula girdim ve etrafa baktım. Kızlar tuvaletinin kapısını gördükten sonra adımlarımı oraya yönlendirdim. Kapıyı açtım ve etrafa baktım. Hiç kız yoktu, bu benim için iyi bir fırsattı. Sadece birazcık kafa dinlemek istiyordum. Çantamı lavabonun kenarına koydum ve aynadan kendime baktım. Babam hep diken üstündeydi. Beni okuldan alıp tekrar evde eğitim vermesi an meselesi olabilirdi. Bunu istemiyordum. Babamın katı eğitimlerini hiç sevmiyordum ve bu eğitimler beni korkutuyordu. En azından bu iğrenç devlet okullarındaki eğitimler daha hafifti. İçeri giren okulun 'havalı kızlar'ını görünce derin nefes verdim ve hızla çantamı alıp oradan ayrıldım

...

Saat 17.00 idi, derslerim bitmişti. Ve okulun karşı caddesindeki otobüs durağında babamı bekliyordum. Hafif yağmur çiseliyor ve gök gürüldüyordu. Yanımda babamın jeepine benzer bir araba durması ile gerildim. Şoför tarafının penceresinin açılması ile gördüğüm yüz hiç tanıdık değildi. Babam yaşındaki bu yakışıklı Adamın bana gülümsemesi ile etrafa baktım. Bana mı gülümsüyordu? Tanrım kimdi bu adam

"Violet adına sahip olma ihtimaliniz yüzde kaç güzel hanımefendi?"

Kaşlarım havaya kalktı, adımı biliyordu. Babamın misafiri olabilir miydi?

"Babamın arkadaşı mısınız?"

Adam güldü ve daha önce elinde bulundurduğunu fark etmediğim telefonu ile konuşmaya devam etti.

"Antonio küçüğü buldum."

Küçük mü? Tanrı aşkına bu büyükler neden böyle itamlarda bulunmaya bayılıyorlardı. Antonio ismini duymam ile hafiflemiştim. Babamın arkadaşı olduğundan kesin olduktan sonra arabasına bindim. Birlikte eve gidiyorduk.

"Çok büyümüşsün violet, kaç yaşındasın şimdi 13? 14?"

Her tahmininde kaşlarım daha da çatılıyordu, bunu fark etmiş gibi güldü.

"17 olduğunu biliyorum tanrı korusun o gözlerle bakma bana lütfen yavrum."

Gülümsedim, daha adını bile bilmediğim bu adam bana çok tatlı görünmüştü. Tam adını sorucaktım ki vazgeçtim. Kabalık olurdu değil mi? Nasıl olsa babamla konuşurlarken adını öğrenirdim.

"Buraya taşınıcağınızı duydum."

Tek eli ile direksiyonu kavrayan adam bana dönüp tebessüm etti. Ah gülümsemesi bacak bacak üstüne atmamı sağlamıştı bile.

"Antonio benim çok yakın bir dostum violet. Burada yaşama hayalini ikimiz de iple çekiyorduk. Ama şanslı piç benden önce emekli olup gitti. Gerçi çok erken ayrıldı. Burda eminim çalışmalarına devam ediyordur ama şehir hayatının ona iyi gelmediğini bilsem bile bu kadar erken ayrılacağını düşünmemiştim."

"Ne demezsin ama"

Derin nefes verdim ve etrafa baktım. Evimize yaklaşmıştık. Babam kesin hizmetçilere katı bir şekilde bağırıp ne yapmaları gerektiğini 5 kere falan anlatmıştı. İşini iyi yapan hizmetçileri bile kovuyordu ara sıra. Eminim çok yakın dostu için her şey mükemmel olmalıydı.

"Evli misiniz?"

Adam öksürdü, kendini toparladı ve yola bakarken konuştu.

"Hayır hiç evlenmedim. Bu konuyu pek konuşmam."

Ondan sonra arabada hiç konuşmamıştık.

Violet|Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin