Masalardan birine oturmuş, düşünüyordum. Sonunda hayalimi gerçekleştiriyordum, sadece bir basamak kalmıştı zirveye ulaşmama. Küçüklüğümden beri hep bir kafem olsun istemiştim. Küçük küçük şekerler, birbirinden güzel kahveler, leziz kurabiyeler, pastalar, kekler... hepsini yapıp satmak o kadar güzel gelirdi ki gözüme. İşte şimdi bunların hepsi gerçekleşiyordu. Bütün güzel duyguları aynı anda yaşıyordum.
"Defneee!!!"
Yine yeni yeniden Çağla'nın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. "Efendim Çağla?"
"Gelir misin buraya canım? "
Meraklı meraklı Çağla'nın yanına gitmeye başladım. Mutfaktan geliyordu sesi.
"Buyur canım." deyince sanki kendi çağırmamış gibi korktu ve çığlık attı. Kaşlarımı kaldırarak baktım.
"Ay ödümü kopardın. Pastaları süslüyordum, yardım edersen daha çabuk biter diye düşündüm."
Pasta süslemek... Çağla'yla pasta süslemek...
"Olur, iyi düşünmüşsün. Ben de sıkılmaya başlamıştım."
Gülümsedi. Her zamanki gibi bembeyaz dişleri ve yanağındaki küçük gamzesi ortaya çıktı. Çok güzel görünüyordu. Ben de istemsizce gülümsedim ve eldivenlerimi takıp ona yardım etmeye başladım.
Başta her şey güzeldi. Pastaların hepsini süsledik ve hepsi muhteşem oldu. Aç olmayan insanın bile canını çektiren cinsten olmuşlardı. Sırıtarak pastaları izliyordum. Ta ki...
"Defne, hızlı düşün!!"
Arkamı dönmemle bir avuç unun suratıma savrulması bir oldu. Ağzım açık Çağla'ya bakıyordum. "Demek savaş istiyorsun? Al o zaman! " dedim ve hızlıca pastaların üstünü kapatıp un kavanozuna koştum. İki avcumu da doldurup Çağla'ya doğru savurdum. İkisini birden beklemiyordu tabi.
Bir yandan "Defnee!!" diye bağırırken diğer yandan un çuvalına doğru gidiyordu. Ben de durmadım ve hemen bir avuç daha un aldım. Aynı anda birbirimize doğru nişan aldık ve fırlattık. Her yer un olmuştu. Üstümüz başımız mahvolmuştu. Ama çok eğlenmiştik. Şöyle bir etrafımıza bakıp kahkaha atmaya başladık.
"Bunu sık sık yapmalıyız sanırım. " derken gözleri ışıl ışıldı Çağla'nın. Yüzü una bulanmıştı. Ben nasıldım Allah bilir.
"Temizlerken de öyle düşünecek misin bakalım? " suratını astı. "Biz temizlemesek olmaz mı ya?" Saçmalama dercesine bir bakış attım, gözlerini devirdi ve süpürgeyle paspası getirdi.
Temizlik tahminim kadar zor olmamıştı ama yine de yorulmuştuk ve çok pistik.
"Ben lavaboya gidiyorum. Beste'den kıyafet getirmesini ister misin? İkimize de. " şöyle bir üstüne baktı ve başını salladı.
Mutfaktan çıkmış lavaboya gidiyordum ki bir el kolumu tuttu. Ödüm patlamıştı.
"Ah, korkuttum sanırım. Özür dilerim, Defne Hanım siz misiniz acaba? "
Kafamı kaldırıp baktığımda yüzünde mahcup bir gülümsemeyle bana bakan çocukla göz göze geldim. Ela gözleri ve pürüzsüz yüzüyle o kadar güzel görünüyordu ki bir an dilimi yuttuğumu sandım.
"Şey, evet benim?"
"Ben Deniz Akın. Bugün burada konser verecektik, hatırlarsanız."
"Evet, evet. Siz Deniz Akın'sınız demek." Sağ elimi uzattım. "Ben Defne Gündoğdu. Memnun oldum." Elimi tuttu ve "Ben de." dedi. Ardından bir adım geri atıp, şöyle bir baktı ve tek kaşını kaldırıp gülmeye başladı. Önce anlamadım, sonra anlayınca çok utandım tabi. Her yerim un içindeydi.
"Sanırım, un çuvalının içine düştünüz." dedi daha çok gülerek.
Hı-hı un çuvalının içine düştüm. Çağla'yı arıyordum orada.
Gıcık bir tebessüm yerleştirdim yüzüme ve "Hayır." demeyi başarabildim. "Çağlaa! Buraya gelip Deniz Bey'e performansını yapacağı yeri gösterir misin?"
"Tamam, geliyorum." Bir iki dakika sonra gelmişti ve ben onu unlu görmeyi beklerken o aksine tertemizdi. Aman ne güzel.
"Hoşgeldiniz, Deniz Bey. Ben Çağla. Defne'nin arkadaşı, kafenin ortağıyım." dedi Çağla kusursuz gülüşüyle.
"Hoşbuldum,Çağla Hanım. Memnun oldum. Şimdi bize nereye kurulacağımızı gösterir misiniz rica etsem?"
"Aa, tabi. Hemen. Buyrun şöyle." Gitmelerini izlemeyip lavaboya girdim. Önce suyla arınmaya çalıştım. Tamamen olmasa da kısmen arınmıştım undan. Kağıt havluyu aldım, ıslattım ve her yerimi temizledim. Şimdi sıra kıyafetlerdeydi derken kapıdan Beste elinde poşetlerle girdi.
"Selaam! Ben geldim."
"Tam zamanında geldin Beste'ciğim. Kahramanım!!" Dedim ve sarıldım ona.
"Şımarırım bak." dedi gülümseyerek. "Şımar canım arkadaşım benim, şımar." göz kırptım ve hemen kabine girip üstümü değiştirdim.
Beste yine mükemmelliğini konuşturmuş ve tam açılışlık bir elbise getirmişti bana. Krem rengi, askılı ve diz üstünde fırfırlı eteği olan çok güzel bir elbiseydi. Kabinden çıkıp Beste'ye tekrar tekrar teşekkür ettim. Gerçekten böyle bir arkadaş her zaman bulunamıyordu. Makyajımı tazeledim ve etrafımda şöyle bir dönüp "Nasılım?" diye sordum. "Peri masalından fırlamış gibisin!" dedi Beste. Gerçekten beğenmişti; sesinden ve bakışlarından anlayabiliyordum. Utandım ve "Sana ne kadar teşekkür etsem az. O yüzden tekrar tekrar teşekkürler." diyip sarıldım. O da "Biliyorum. Kahramanınım ben senin." dedi ve gülüştük.
"Çağla'yı gönderiyorum o zaman sana kahramanım?"
"Tabi, tabi. Onun da bir kahramana ihtiyacı var sanırım." Kıkırdadım ve lavabodan çıktım.
Çağlaların yanına gittiğimde Deniz Akın'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Ona doğru baktım. Şaşkındı. Ee tabi, unlu unlu gördükten sonra bu halime şaşırması doğaldı. Çağla'ya döndüm ve göz kırptım. Hemen anladı zaten. "Benim bir işim var, Defne'ciğim sen yardımcı olursun artık Deniz Beylere."
"Tabi Çağla. Sen git işini hallet." dedim gülümseyerek. El sallayıp gitti.
Orkestra kurulmuştu: Bir piyano, bir keman ve bir gitar. Deniz, yüksek bir taburenin üzerine oturmuş mikrafonu ayarlamaya çalışıyordu. Ben de bir sandalyeye oturdum ve Deniz ile ekibini izlemeye başladım.
Saat bire doğru geliyordu. Sözde açılışımız ondaydı. Ama kafede bizden başka kimse yoktu. Neden gelmiyordu ki bu insanlar?
"Her şey hazır Defne Hanım."
O kadar dalmışım ki düşüncelere Deniz'in ne dediğini anlayamadım ve verebildiğim tek tepki "Ha?" oldu.
"Her şey hazır, diyorum da siz iyi misiniz? Fazla düşünceli görünüyorsunuz."
Çünkü öyleyim.
"Yok, hayır. Sadece bir anlığına dalmışım. Her şey hazır farkındayım da kimse yok ki?"
Yüzünde anlayışlı bir ifade belirdi. "Gelirler, endişelenmeyin. Benim ufak bir telefon görüşmesi yapmam lazım, müsadenizle."
Kafamı salladım ve gitti.
Yaklaşık on dakika sonra hepimiz bir aradaydık ve masalardan birinde boş, sıkılmış bir şekilde oturuyorduk.
Sessizliği bölen Çağla oldu. "Nerede bu millet ya?"
Kimse bir şey demedi. Ben böyle olmasını beklemiyordum. Daha kalabalık daha cıvıl cıvıl bir açılış bekliyordum. Oflayarak kafamı masaya koydum. Beste elini sırtıma koydu. "Endişelenme, geleceklerdir. Er geç muhakkak birileri gelecek... hatta geldi bile!!" Heyecanla kafamı kaldırdım. Bir grup genç kafeye girmişti. Çağlayla bakıştık ve aynı anda kalkıp yanlarına gittik.
"Hoş geldiniz. Buyrun şöyle oturun."
"Hoş bulduk." dedi içlerinden biri. Sonra hepsi dedi. Çok şirin görünmüşlerdi bir anda gözüme. "Ne isterdiniz? Nasıl yardımcı olabiliriz size?" her birine birer menü uzatırken bir baktım ki başkaları da geliyor. Hemen Çağla'yı dirseğimle dürttüm ve çenemle kapıyı gösterdim. Sevinçle kapıya doğru gitti ve yeni gelenlerle ilgilenmeye başladı. Bir, iki, üç derken bir baktık ki kafe cıvıl cıvıl oldu. Her yer doluydu. Deniz mikrofonunu aldı, arkadaşlarına işaret verdi ve çalmaya başladılar. Neler söyleyeceklerini gerçekten merak ediyordum. Nasıl akıl edip de bakamadıysam önceden playliste. İlk şarkı çok sevimli bir şarkıydı: Shawn Mendes - Show you.
İtiraf etmek gerekirse bu grup gerçekten muhteşemdi. Çağla'nın dediği kadar vardı Deniz'in sesi. Orkestra ekibi zaten şahane çalıyordu. İnsanın çıkıp söyleyesi geliyordu yani, o derece. Tabiki de çıkıp söylemedim.
Sonunda yorucu ama bir o kadar da güzel ilk gün bitmişti. Korkmuştum bir ara olmadı mı acaba diye ama olmuştu, çok da güzel olmuştu. Herkes gittikten sonra kafede yine biz bize kaldık. Çağla, Deniz Akın ve ekibi, Beste ile bize sonradan katılan ikizi Ezgi ve ben.
"Öncelikle hepinize büyük geçmiş olsun, az yorulmadınız bugün ve her şey için çok teşekkür ederim. " diyerek söze başladım. Bir planım vardı. Nasıl söyleyeceğimi bilemediğim, Deniz'in ve ekibinin cevabını kestiremediğim bir planım. "Hazır hepiniz buradayken Deniz Bey ve ekibine bir teklifte bulunmak istiyorum." Devam edecektim ki Deniz tarafından lafım kesildi. "Şu resmiyeti bıraksak o zaman? Sen bana Deniz de ben sana Defne diyeyim?"
Beklediğim bir şey değildi bu. Şaşırdım. "Peki, Deniz." dedim ve gülümsedi. "Ben diyorum ki haftanın belirli günlerinde Deniz ve ekibi gelip burada çalsa ne güzel olur değil mi?" Herkes benden önce bunu düşünmüş gibiydi. "Evet, harika olur. " dediler hep bir ağızdan.
"Siz ne dersiniz beyler? " dedim Deniz ve arkadaşlarına bakarak. Önce bir bakıştılar, düşündüler. Kabul etmezler diye çok endişeleniyordum. Hatta farkında olmadan tırnağımı yemeye başlamıştım bile. Bir el uzandı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan elimi ağzımdan çekip "Tabi neden olmasın?" dedi elin sahibi. Tabiki de Deniz'di.
"Harika o zaman." diye haykırdı Çağla. Sevinci sesine yansıyordu. Ona bakıp gülümsedim.
"Ee haydi o zaman artık herkes evine." dedi Ezgi ve son sözü söyleyen o oldu. Vedalaştık ve ayrıldık. Sona ben kalmıştım, kafeyi kapatıp çıktım. Sırıtarak eve gitmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANCAĞIZIM
ChickLitDefne Gündoğdu, henüz 23'ünde İzmir'de yaşayan bir genç. Hayalini kurduğu kafesinin açılışında biriyle tanışır. Deniz Akın... Genç, yetenekli ve yakışıklı şarkıcı Deniz Akın... Birbirinin rüzgarına kapılan iki genç...