Korkmaya başlamıştım. En iyisi hemen buradan çıkıp Aidan'a haber vermekti. Kütüphaneden çıkmak için arkamı döndüğümde kapı suratıma kapandı. Elimdeki meşale elimden kayıp giderken ne yapacağımı bilemiyordum. Meşale hala sönmemişti ve raflardaki bazı eski kitaplar şimdiden tutuşmuşlardı. Yanık kokusu burnuma gelmeye başlamıştı. Bana doğru gelen ayak sesleri beni daha da korkutuyordu kısa sürede bütün kitaplık alev almıştı. Neredeyse gündüz gibi aydınlatıyordu kütüphaneyi ama aynı zamanda dumana da boğuyordu. Nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. Karanlığın arasında büyük cüsseli bir gölge gördüğümde kendimi daha tutuşmamış olan kitaplığın arkasına sakladım. Nefesimi tutmaya çalışsam da duman yüzünden hiç de kolay olmuyordu. Yanan kitapların çıkardığı seslerin dışında bana doğru yaklaşan adım seslerini duyduğumda kitaplığa iyice sindim. Kafamı çok az çıkarttığımda yüzü örtülü bir adamın elindeki kılıçla yaklaştığını gördüm. Demek buraya kadardı...
***
Korkulu gözlerle kaçacak bir yer arıyordum. Etraftaki duman nefes almamı engelliyordu. Sadece gözlerini görebildiğim adam gittikçe bana yaklaşıyordu. O gece gibi karanlık gözler benim göreceğim son şeylerdi belki de.
"Uzak dur benden!" diye bağırdım kaçamaya çalışırken. Başını yan yatırdı. Hiç konuşmuyordu. Gözlerindeki vahşilik içimi ürpertirken çaresizlikle kaçacak bir yer arıyordum. Kaçacak tek yerim kütüphanenin karanlık olan kısmıydı. Karanlıktan nefret ederim. Tüm kötülükler karanlıktadır. Ama kaçmak zorundaydım. Yangının başka bir kitaplığa geçtiğini görebiliyordum. Eğer bu adam beni öldürmeyi başaramasa da yangında ölebilirdim. Arkama bakmamaya çalışarak koşmaya başladım. Adamın da arkamdan koştuğunu duyabilirdim. Şanslıyım ki iyi bir koşucuyum. Babam sayesinde askeri açıdan az da olsa eğitim almıştım. Küçükken Sebastian kılıç dersleri alırken izlemek dersten sayılırsa tabi. Şu ana kadar hiç kılıç ile dövüşmemiştim. Elime kılıç aldığımı dahi hatırlamıyorum. Annem bir prensesin nazik olması gerektiğini, kılış ile dövüşmek gibi kabaca şeylerden uzak durmamı söylerdi. Babam onu ve Sebastian'ı izlememi görmezden gelse de annem bir daha kılıç derslerini izlememe izin vermedi. Ben de gizlice ormanda Sebastian ile okçuluk çalışırdım. Anneme çok fazla yalvardığım ve en azından kılıçtan daha asilce durduğunu düşündüğü için okçuluk dersleri almama izin verdi. Muhteşem bir okçu olmasam da okumu hedefimden en fazla 10 cm kaydırırdım. Sebastian ile yaptığımız koşma yarışlarında da onu arkada bırakmak benim için büyük bir zevkti. Tek sorun şimdiden nefesimi tıkamış olan dumandı.
Nefes almak için durmak zorunda kaldığımda adamı göremiyordum. Bu kütüphane fazlasıyla büyüktü. Nerede olduğumu kestiremiyordum. Her tarafın karanlık olması işimi daha da zorlaştırıyordu. Sanırım ondan kurtuldum diye düşünürken omzumdaki el çığlık atmama neden olmuştu. Hızla büyük elleri ağzımı kapadı. Beni kendine doğru çekti. Tüm gücümle dirseklerimi adamın karnına geçiriyordum ama etkisiz çırpınışlarım işe yaramıyordu. Bir eliyle ağzımı kapatmış diğer eliyle de nasıl olduysa kollarımı sarmıştı. Onu görememek beni daha da korkutuyordu. Beni kendine doğru çekerken bir kitaplığın arkasına sıkıştırmıştı. Nefesini ensemde hissedebiliyordum. Beni kitaplığa yaslayıp kendine doğru çevirirken yüzünü görebildim. Aidan...
"Sakin ol, benim... Yerimizi anlamasın." Dedi fısıldayarak. Bir yandan etrafa bakınıyordu. Elini yavaşça çekti.
"Sebastian," diyebildim ancak.
"O iyi, merak etme. Önemli olan şu an seni buradan çıkarmak. Şimdi burada bekle. İlk önce bu adamdan kurtulmalıyız."
Beni orada bırakırken o karanlıkta kayboldu. Şimdi ne olacaktı. Korkuyordum. Çok korkuyordum. Duman burnumu yakmaya başlamıştı. Burada beklemek ne işe yaradı ki? Az sonra kılıçların sesi gelmeye başladı. Nerede olduklarını bile bilmiyordum. Yanık kokusu daha da yakından duyunca hemen arkamı döndüm. Üzerine yaslandığım kitaplığın cayır cayır yanıyordu. Hızla orada uzaklaştım. Alevler etrafı aydınlatsa da yoğun duman yüzünden önümü göremiyordum. Kılıç seslerini takip edip koşmaya başladım. Kısa süre sonra yanlarına ulaşmıştım. Aidan karşısındaki adamla ustaca dövüşüyordu. Bu Sebastian'ı izlemekten çok daha güzeldi. O kadar ustacaydı ki gözlerimi ondan alamıyordum. Karşısındakinin bütün hamlelerini çok iyi bir şekilde savuruyordu. En sonunda adam elindeki kılıcı düşürdüğünde Aidan hiç düşünmeden kılıcı adamın kalbine sapladı. Onun bu hareketi beni çok şaşırtmıştı. Adeta hareket edemiyordum. Midem bulandı. Kılıcı adamın göğsünden çekerken kan daha şiddetle aktı. Adam kan kusarken yüzüstü yere düştü. Düşme sesiyle kendime geldim. İlk defa gözlerimin önünde biri böyle öldürülüyordu. Kabul etmeliyim bu beni korkutmuştu. Aidan aceleyle adamın kılıcını alıp bana verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CORGİAN
Fantasyİnanılmaz Corgian Krallığına neler oluyor… Kraliçe Victoria esrarengiz bir şekilde yatağında ölü bulundu. Kraliçenin kız kardeşi Lady Liva, tahtın tek varisi olan Prenses Diana’nın tahta geçmemesi için direniyor. Prenses ise hala yas tutuyor. Halk o...