Hızla atımın üzerine atladım. Sebastian bana çantalardan birini uzattı. İçinde eşyalarımın olduğunu gördüm. Ve de biraz yiyecek. Sebastian endişeli görünüyordu. O ve Aidan konuşurken ben etrafa bakınıyordum. Gitmeden önce Aidan ile hiçbir şey konuşmadık. Sarayın kapısından çıkmadan önce bütün ömrümün geçtiği saraya son kez baktım. Ya savaşacaktım ya da ölecektim. Umarım ölümüme gitmiyorumdur.
***
"Daha ne kadar gideceğiz?" dedim etrafa bakınarak.
"Bilmiyorum. Ama en azından kimse bizi yakalayamadan uzaklaşmalıyız. Şimdiden Liva peşimize adamlarını takmıştır." Demişti o da bizi takip eden birileri olup olmadığına bakarak. Eli hep kılıcındaydı. "Hadi..." dedi. "Biraz daha ilerleyelim. Aidan'ın söylediği elf nerede acaba?"
Atlarımız yorulmuştu. Ama ilerlemeliydik. Sebastian doğru söylüyordu. Bizi aramaya başlamışlardır bile. Hala daha olayları sindirmekte zorluk yaşıyordum. Üstelik kaçmakla doğru kararı mı verdim emin olamıyordum. Ne olursa olsun kendi sarayımdan kaçmam beni hem korkak yapmış hem de daha suçlu göstermişti. Eğerleri tutan isli ellerime baktım. Resmen öldürülmek üzereydim. Aidan olmasaydı. Aidan. Kütüphanedeki adamla olan karşılaşması aklımdan çıkmıyordu. En çok da adamın bedenine kılıcını sokarken yüzünde oluşan o ifade beni korkutmuştu. Evet, Sebastian gibi o da bunun için eğitilmişti. Belki de ben adamı öldürürken aynı ifadeye bürünmüştüm. Yine de farklı bir şey vardı. Dilimin ucuna gelmese de sanki bundan zevk alıyormuş gibi. Bunları düşünmemeliyim. Daha ne kadar gittik bilmiyorum. Sebastian önde ben arkada ilerliyorduk. Nereye gittiğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Sebastian aniden durdu. Ben de hemen durdum. Elinin kılıcı daha sıkı kavradığını fark ettiğimde ben de ister istemez oklarıma uzandım. Hareketsiz bekliyorduk. Sebastian eğil diye haykırdığında ben çoktan atıma sarılmıştım. Bir şey saçlarımı çekiştirmişti. Geri dönüp baktığımda saçlarımın arasında mavi tüylü bir ok duruyordu. Ucu fazlasıyla keskin görünüyordu. Saçlarımın arasından kayıp atımın altına düşmüştü. Kafamı yavaşça kaldırdım. Sebastian'ın atının çevresinde 3 tane elf vardı. Öndeki büyük ağacın arkasında da bir tane elf vardı. O oklarına uzanamadan ben çoktan kendi okumu onun göğsüne doğru göndermiştim. Şükürler olsun ki ıskalamadım. Ama yandaki ağacın arkasından iki elf daha çıkmıştı. Bir tanesinin yanındaki ağaca saplandı okum ne yazık ki. Ama diğeri omzundan vurulmuştu. Iskaladığım elinde bir kılıçla bana doğru koşuyordu. Zikzaklar çizdiği için nişan alamıyordum. Sebastian kaç diye bağırdığında onun da etrafında ki elflerle savaştığını görebiliyordum. Atımın eğerini sıkıca kavradım. Hızla onlardan kaçıyorduk. Ama elflerin en önemli özelliklerinden biri de çok hızlı olmaları. Her ne kadar küçük yaratıklar olsalar da göründüklerinde daha hızlı ve kuvvetlilerdir. Sebastian'ı takip ediyordum. En son arkama baktığımda elfleri göremez olmuştum. Sebastian da yavaşlamıştı. Ancak o zaman Sebastian'ın kolundaki yarayı fark edebildim. "Yaralısın!" dedim telaş içinde. "Önemli değil, daha kötülerini de gördüm. Sadece biraz rahatsızlık veriyor o kadar."dedi elinden geldiğince rahat olmaya çalışarak. Benim korkmamı engellemek için öyle dediği biliyordum. Hemen eteğimin ucundan bir parça yırtıp koluna sarması için ona uzattım. Biraz daha ilerledik. Sebastian tekrar yavaşladığında ben onunla birlikte yavaşladım. At sürmekten çok yorulmuştum.
"Sanırım şurada biri var." Dedi ilerdeki küçük karartıyı göstererek.
Sebastian'ın sözleri üzerine karartı hareket etti ve ağacın önüne çıkarak yanımıza yaklaştı. Sebastian kılıcını çıkardı. Ben de hemen oklarıma uzandım. Sanırım bir elfti. Aniden durdu. Yüzünü gizleyen pelerininin şapkasını indirdi. Evet, gerçekten de bir elfti. Yüzünde sol gözünün üstünden başlayıp çenesine kadar inen bir yara izi vardı. Yaşı olduğu belliydi. Gözleri ateş gibi kıpkırmızıydı. Sebastian'ın derin bir nefes aldığını fark ettim. Kılıcını yerine soktuğunu gördüm. Hızla atından indi. Elfe doğru yaklaştı. Elf hafifçe eğildi.
"Prenses Diana ve Prens Johanna Sebastian'a hizmet etmekten onur duyarım. Ben Tragnast Kabile Reisi Gori. Lütfen size eşlik etmeme izin verin." Dedi sakin bir sesle. Yavaşça eğdiği kafasını kaldırıp bana baktı. Sebastian hızla yanıma gelip attan inmeme yardımcı oldu.
"Aidan'ın bahsettiği elf mi?" diye sesizce sordum elfi göstererek. Onayladığını belli eden bir baş hareketi ile "Evet." Diye fısıldadı.
"Aidan size güvenebileceğimizi söyledi." Dedim elfe yaklaşarak.
"Elbette prensesim. Biz size bağlıyız. Üzerinizdeki suçlamalar düşene kadar sizi misafir etmemize izin verin."
"Teşekkürler." Dedi Sebastian bir yandan etrafta başkalarının olup olmadığını kontrol ederek. Anlaşılan az önce bize saldıran elflere bakınıyordu. En önde o arkasından da biz ve atlarımız ilerledik. Kimse konuşmuyordu. Ormanın bu bölgesine daha önce geldiğimizi hatırlamıyordum. Sebastian'ın eli sürekli kılıcındaydı. Ben de her ihtimale karşı etrafa bakınıyordum.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Sorumu Gori yanıtladı.
"Şu an kuzeye doğru ilerliyoruz. Kabilemin bulunduğu yere gidiyoruz. Kuzey ormanının sınırına yakın kabilemiz. Orada sizi daha iyi koruyabiliriz."
"Peki. Bu arada yolda bazı elflerin saldırısına uğradık. Kim olduklarını biliyor musunuz?"
"Sanırım sizin kim olduğunuzu bilmiyorlardı. Buralarda yolu ormana düşmüş soylulara saldıran asi elfler çok vardır. Sizin paranızın derdinde olmalılar. Bu durum için özür dilerim. Bu ormandayken sizi korumam gerekirdi ama sanırım geç kalmışım. Lütfen beni affedin."
Cevap vermedim. "Önemli değil." mi demeliydim. Kesinlikle önemliydi. Ama tartışmanın zamanı değildi. Elfin elindeki yay dikkatimi çekmişti. Okları yürürken kabzasında hareket ediyordu. Uzun sivri oklar. Özel yapım olmalıydı çok hoş görünüyordu. Bir şey daha dikkatimi çektiğinde kanım dondu. Okların ucundaki masmavi parlayan tüyler... Gözlerimin önüne saçlarımın arasına takılan ok geldi. Ucundaki masmavi parlayan tüy. Bu bir tesadüf olabilir miydi? Midem bulanıyordu. Sebastian baktım. Hiçbir şeyden haberi yok gibi görünüyordu. Rahat görünüyordu. Onu uyarmalıydım. Tam durmak üzeydim ki Gori konuşmaya başladı.
"Geldik. Umarım kabilemizi beğenirsiniz.
#
![](https://img.wattpad.com/cover/6863514-288-k95661.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CORGİAN
Fantasíaİnanılmaz Corgian Krallığına neler oluyor… Kraliçe Victoria esrarengiz bir şekilde yatağında ölü bulundu. Kraliçenin kız kardeşi Lady Liva, tahtın tek varisi olan Prenses Diana’nın tahta geçmemesi için direniyor. Prenses ise hala yas tutuyor. Halk o...