Zaaf

607 41 51
                                    



"Oğlum, Bayan Song sana çok iyi bakmış." Dedi annem ben yemek masasında yemeğimi yerken. Ona gülümsedim.

"Yemezsem Mingi dövüyordu." Dedim espriyle. Annem gülümsedi. Beni böyle görmek onu o kadar mutlu etmiştiki. Benim çökmeme üzülüp kendisi çökmüştü.

"Tanrı kutsasın Mingi oğlumu."

"Amen." Dedim uzatarak. Onun için ölürdüm. Şimdi beni dışarıda bekliyordu. Aklıma getirince aceleyle yedim yemeğimi. Ağızıma son tavuğumuda atıp ayağa kalktım.

"Anne ben dışarıya çıkıyorum, Mingi bekliyor." Dedim hızla. Annem kafasını salladı memnuniyetle. O da Mingi'yi kahraman gibi görüyordu. Annemin yanağına bir öpücük kondurup gülümsedim. Ayakkabımı giyip kapıdan dışarı çıktım.

Karanlık çökmüştü, bizimkiler her zamanki gibi ateşin başında duruyorlardı. Bir kaç gündür sürekli Mingi'nin yanında olduğunumdan onu çok özlemiştim. Beni görünce güzel gözleri parladı. Yanına gidip kucağına oturdum. İyi ki bizimkiler artık bize aldırmıyordu. Belime sarılırken hiç zaman kaybetmeden dudaklarıma gömüldü.

"Çok özledim seni sevgilim." Diye fısıldadım. Gülümseyip daha büyük bir açlıkla öptü. Diğer yandanda belimi okşuyordu.

"Mmhh." Diye mırıltılar çıkıyordu ağızımdan. Bizimkiler öksürmeye başlamıştı.

"Ya sevgilim yok burda şu an yapmayın hem bir sapımızda var." Dedi Wooyoung şakacı bir tavırla. Elimi havaya kaldırıp ona bay bay işareti yaptım ve Mingi'nin dudağını uzunca öptüm. Tam kucağına oturmuştum ve altımdaki hareketliliği hissettim.

"Sannie niye hâlâ gelmedi ya? Şuan burada olması gerekirdi." Diye endişe dolu sesiyle konuştu Wooyoung.

"Bilmiyorum ki." Diye mırıldandı Mark. Mingi'nin beni izlediğini hissedebiliyordum ona dönüp tatlı bir şekilde gülümsedim.

"Isırırım ha seni." Dedi gözlerimin içine bakarak. Dişlerimi gösterip ısırma hareketi yaptığımda kahkaha atarak yanağımı öptü.

Onun yanında kendimi güçlü hissediyordum, kollarında oldukça güvendeydim. Birden bir rüzgar esti. Gözlerini kapatıp gülümsedi.

"Hissediyor musun güzelim?" Dedi gülümseyip, rüzgarı çok severdi Mingi'm.

"Evet sevgilim." Diye fısıldadım.

"Her rüzgar yüzüne dediğinde benim nefesimi hisset sevgilim. Dünyanın neresinde olursan ol." Dedi gülümserken. Bende gözlerimi kapattım. Bizimkiler konuşmuyordu, sadece yaktığımız ateşin çatırtı sesleri geliyordu. Huzur, tam yerini bulmuştu.

"Mingi Hyung! Wooyoung Hyung!?" Bir bağırış, bu güzel anı bozmuştu. Bir çocuk bağırışıydı bu. Mingi kaşları çatılarak gözlerini açtı. Bize doğru nefes nefese koşan bir çocuk vardı. Mingi'nin kucağından inip ayağa kalktım, Mingi'de ayağa kalkmıştı. Çocuk yanımıza geldiğinde ellerini dizlerine  koyup öne eğildi. Soluk soluğa kalmıştı. Daha sonra elleriyle geldiği yeri gösterdi.

"San Hyung..." dedi ama nefesi yetmeyince sustu. Yeniden nefes almaya başlamıştı.

"S-s-san..." Wooyoung anlamış gibi ağlayarak koşmaya başlamıştı. Mingi elimden tuttu ve hızlı adımlarla o tarafa koşmaya başladık, Mark'ta peşimizden geliyordu.

Korkuyordum.

Ara sokaktan dönünce bir topluluk gördük. Mahallenin gençleri endişeli bir şekilde bakınıyordu. Millet Mingi'yi görünce, onun tepkilerini izlemek için sadece yüzüne bakıyorlardı.

"San!" Diye bağırdı Wooyoung.

"San bebeğim! San kalk ayağa H-hayır S-san-nnie." Wooyoung hıçkırıklarının arasından bağırırken gözlerim dolmuştu.

Weakness || YunGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin