Veda

550 46 49
                                    


"Wooyoung, beni unut dedi... unut dedi." Diye tekrarladım transa girmiş gibi. Mingi, benden vazgeçmişti. Wooyoung dünden beri tekrarladığım bu sözlere kafasını salladı.

Sigaramdan bir duman daha alırken, oturduğum yerde daha çok yayıldım. Burası eski bir yerdi, üç yıldır kimse gelmiyordu. Bizde buraya sahiplenmiştik. Burayı bile Mingi'ye göre ayarlamıştım! Gelince çok sevinecekti.

"Mingi... Vazgeç dedi unut dedi." Dedim hâlâ boş boş önüme bakarken. Kabullenemiyordum. Mingi ya o, Yunho'su için içeri girecek kadar çok seven Mingi.

"Anladım Yuyu, unut demiş." Dedi sıkılarak. Sıkılmasını anlıyordum çünkü dünden beri ağlayıp zırlıyordum. Nefesim daralıyordu, bu açık hava bile bana işlemiyordu.

Onu dört yıl boyunca beklemiştim, şimdi o ise beni bırakmıştı. Bir tarafım kesin bir şey oldu ve senin iyiliğin için bırakıyor desede diğer tarafım, sen onun hayatını mahvettin bırakmakta haklı diyordu. Ama dört yıl boyunca bırakmayıp şimdi bırakmasının sebebi neydi! Düşünmekten kafayı yiyecektim.

"San-" dediğimde karşımda duvara yaslanmış olan San'da benden önce konuştu.

"Dur tahmin edeyim... Mingi senden vazgeçti?" Dedi gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi. Kafamı salladım. Papağan gibi aynı şeyi tekrarlıyordum. Bir tek Mark yoktu şuan, o gelirse birazda ona yanacaktım.

"Ben şimdi ne yapacağım..." dedim, hâlâ şoktaydım. Ses çıkarmayan ikiliye baktım. Arkama bakıyorlardı, ikiside aynı yere kilitlenmişlerdi. Wooyoung şaşkınlıkla, San ise hafif gülümseyerek bakıyordu. Kaşlarımı çatıp arkaya döndüğümde burnumun direğinin sızladığını hissettim.

"Hayır, Hayır..." dedim ağlamaya başlayarak. Elimdeki sigara yere düşmüştü. Önüme dönüp yüzümü buruşturdum ve yüzüme avuçlarımı bastırdım. Acı çekerek ağlıyordum.

"Hayır..." dedim ağlayarak. Ayağa kalktığımda bana en güzel gülümsemesi ile bakan adama kaydı bakışlarım.

"Rüya görüyorum dimi, Hayal bu..." dedim elimle onu gösterirken. Bizimkilere döndüğümde Wooyoung dudağını ısırmıştı kendini tutuyordu ağlamamak için.

"Sevgilim..." o güzel sesini duyunca yeniden ağlayarak ona döndüm. Gözlerimden yaşlar süzülerek akıyor ve hiç durmuyordu.

Mingi, üstüne yapışan siyah bit tişört ve altına giydiği bol pantolonla karşımda duruyordu. Dağılmış saçları ay ışığında gölge gibi duruyordu. Onunda gözlerinin dolduğunu hissettim. Ağlıyordu.

"Mingi..." dedim hıçkırarak. Dilini damağına değdirip kafasını bir saniye yana çevirdi acı çeker gibi.

Bir hıçkırık kaçtı boğazımdan.

Yanıma gelip hızla beni sardı. Boynuna kollarımı sardığımda hâlâ titriyor ve ağlıyordum. Birkaç saniye bana sarıldı, ardından dudaklarıma yapıştı. Biraz ilerleyip beni duvara yaslarken, sanki yıllardır susuz kalmış gibi öpüyordu. Adım sesleri geldiğinde bizimkilerin gittiğini anlamıştım.

"Canına yandığım..." dedi ağlayarak dudağımı öperken, nefes nefese kalmıştık. Dört yıl, dört yıldır bu dudaklara hasret kalmıştım. Beni saran bu kollara hasret kalmıştım.

"Seni çok seviyorum, çok seviyorum, çok seviyorum Yuyu'm..." diye fısıldadı boynumu ve yüzümü öperken. Hâlâ ağlıyordum. Onun burada olmasına inanamıyordum.

"Mingi..." dedim inanamayarak, yüzünü avuçlarımın içine alıp kahverengi gözlere baktım.

"Söyle hayatımın anlamı, yaşama sebebim söyle..." dedi nefes nefese. Elimi öptü, aşk ile yüzüme bakıyordu. Delirmiş gibiydi.

"Hayal değilsin değil mi?" Diye sordum yüzüne dokunurken. Gözlerimden yaşlar hâlâ akıyordu. Dudağını ısırdı ve kaşları gerildi. Acı çekiyor gibiydi.

"Kurban olduğum benim... Hayal değilim gerçeğim..." dedi beni inandırmak istercesine. O kadar ayrı kalmıştıkki inanamıyordum. Onun gerçekten geldiğine inanamıyordum. Hâlâ rüya sanıyordum.

Dudağını öpmeye başladım, hapishanede neden öyle yaptığını anlamıştım ama kızmak aklımın ucundan bile geçmiyordu şuan. Eli belimde dolaşırken vücudumun her köşesini yokladı eliyle. Vücuduma sanki geldiğini hatırlatıyordu.

Orada ne kadar özlem giderdik bilmiyordum, ona onun için hazırladığım yukarı katını anlattım. O içerden çıkınca, orda tamda istediği gibi uzanacaktık. Merdivenlerden çıkarken, beni hâlâ öpüyordu. Çatıya çıktığımızda yerde serili olan çarşaf ve yastıkları görünce gülümsedi.

Beni kucağından indirmeden oraya oturdu. Şimdi tüm Koreye yüksekten bakıyorduk. Yıldızlar üzerimizde bize parlıyordu. Beni biraz daha öptü, ardından ben kucağından çıkıp yanına geçtim. Beraber uzanırken, bana doğru döndü ve öpmeye devam etti. Elimi tişörtünden içeri sokup sıcak vücudunu okşarken, elime birkaç yara izi gibi bir şey değdi. O da hissetmiş gibi kasılmıştı. Gözlerimi açıp, dudaklarımı ondan ayırıp bedenimi kaldırdım ve tişörtünü çekmek için elimi koydum. Bileğimden tutunca, zorlayarak da olsa açtım.

Kalbim kasılırken, yeniden göz yaşlarım akmaya başlamıştı. Dikişli duran  üç tane yara izi vardı. Bıçaklanmıştı. Yüzüne döndüm ağlayarak.

"Nasıl oldu Mingi'm?" Diye sordum ağlayarak. Dayanamıyordum, onun bu kadar acı çekmesine dayanamıyordum. Gözlerimin içine baktı ve gülümsedi.

"Önemli bir şey değil güzelim..." dedi beni kendisine çekerken. Söylemek istemiyordu. Kendisi bu bıçak darbelerini yerken belki canı acımamıştı ama benim onun için ağlamam onun canını acıtıyordu. Bu kadar sevgi kalbimi yakıyordu.

Biraz sakince sarılarak durduk, beni saran kollarına sarılıp yıldızlara baktım. Sessizce yıldızları izliyorduk. Nefes alışverişi bana huzur veriyordu.

"Nasıl erken çıktın?" Diye sordum ağlamaktan kısılan sesimle. Saçlarımı okşadı.

"Babamın tanıdığı avukatlar geldi. Cezamı birkaç ayda olsa aşağı çekebildiler."

"Peki, dün ben görüşe geldiğimde sürpriz yapmak için mi öyle dedin..." dedim burnumu çekerken. Dudaklarını ısırdı.

"Evet..." dedi suçlulukla. Dudaklarımı büzdüm.

"Mutlu ol ki sen çok özlemişim, yoksa seni döverdim Song Mingi." Hiçbir şey yapmaya hakkım yoktu, dört yıl çaldın onun hayatından. Unutma Yunho.

"Özür dilerim Sevgilim..." dedi üzgünce. Özür dileyince gözlerim doldu, nasıl bu kadar güzel sevebilirdi. Gözleri bana döndü.

"Ağlama artık bebeğim..." dedi işkence çeker gibi, benim ağlamama dayanamıyordu.

"Hâlâ burada olduğuna inanamıyorum." Dedim derin bir nefes alırken. "Seni hep rüyalarımda görüyordum. Orda sarılıyordum, bir rüyamda bıçaklanıp öldüğünü görmüştüm... şimdi bıçak yaralarını görünce... ben..." diye hıçkırdım.

"Ah Yunho'm benim, kurban olduğum bak buradayım korkma artık, üzülme güzelim benim." Diye fısıldadı bana sarılırken.

Ağlamam yavaş yavaş iç çekişlere dönüştü. İkimizde sessizce yıldızları izliyorduk. Ona biraz daha sokuldum.

"Çok seviyorum Mingi'm."

"Çok, çok seviyorum Yunho'm."

Bir yıldız kaydı
Gözlerimi kapattım...

Dileğim... Zaten yanımdaydı...

———————

EVETTTT KAVUŞTULAR🥺🥺😭

Angst bitirirmiyim sizce ben YunGime ha??!

Bitti ficim💜🥺 ama özel bölümlerle size döneceğim beklemede kalın söz veriyorum💜

Weakness || YunGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin