4.BÖLÜM

2 0 0
                                    


4. Bölüm: 3 ay önce...

Karşıdan gelen otobüs ile içinde, ayakta durduğum otobüs çarpışmak üzere. Etrafa bakma ihtiyacı duymadan anımsıyorum, tekrar aynı rüyanın içine düştüğümü anlamamla bir boğazımdan histerik çığlığı kopartıyorum. Boğazımı yırtan çığlığımın ardından olacakların korkusuyla titremeye başlıyorum. Alevlerin insanları yutuşunu izliyorum ve yanık et kokusunu duyuyorum ama hareket edemiyorum. Rüyadan çıkamıyorum. Kımıldayamıyorum, gözlerimi dahi kapatamıyorum.

Uyanmak üzere uyarılırken gözlerimi açamadım. Genelde bu kadar acı beni uyandırırdı ve sabaha kadar zar zor uyurdum. Bir şeyler farklı. Rüyanın sadece rüya olduğunun farkındayım ancak uyanamıyorum.

Ormanda dolaşıyorum, taze ilkbahar kokusu, ılık hava, denizden gelen meltem. Nato tepesinde çalıların arasında koşuşturuyorum. Galiba kardeşimle saklambaç oynuyoruz. Ağaçların arasında fazla ilerliyorum, kaybolduğumu fark edemeyecek kadar çocuk yaştayım, neredeyse piknik alanı dışındayım. Önümde kuşlar sürü halinde yükseliyor.

Gümleme sesi!

Yere düşüyorum, ses gökyüzünde yankılanıp diğer tüm sesleri batırıyor. Sol omzumdan vuruldum. Gözlerim kapanırken koşan ayak seslerini duyuyorum.

Biri üzerime eğilirken korku ile mırıldanıyor, yaşlı yüzünü ve kamuflâj desenli şapkasını görüyorum, bu çevrede avlanan biri olmalı.

Alevler yayılırken avcı beni bırakıp kaçmaya başlıyor.

Günlerce söndürülemeyen orman yangınını merkezinden izliyorum. Ateşten kaçamayan hayvanlar var, yüzyıllık ağaçlar yok oluyor. Kardeşimin en yakın arkadaşının babası alevlerden kaçamıyor. Ağlayamıyorum, içim yanıyor, ölü bile değilim. En kötüsü her saniyeyi hissediyorum. Ve çocuk, babası olmadan yaşayacak ve belki kurtulmuştur diye bekleyecekler aylarca. Bense yangının tam ortasındayım, yangının sebebiyim.

...

Ter içinde kalmışım, yüzümü buruşturarak uyandım. Kımıldamadan yatmaya devam ettim. Bu görü yeniydi.

Kaçırılma ve yeşil bir taşla bıçaklanma görüsü, kafede bayılışım ve otobüs kazası. Şimdi de bu döngüye orman yangını görüsü eklendi. Ellerimi yüzüme götürüp ağlamamaya çalıştım, ilk başlarda kendime acımak ve kabullenip ağlamak bir nevi iyi geliyordu ama şimdi ağlayıp sızlandıkça akıl sağlığımı kaybedecekmişim gibi hissediyorum.

Bir an biri beni izliyormuş gibi bir izlenime kapıldım ve parmaklarım arasından baktım. Koridorun karşısından gelmekte olan kişiyi gördüm. Takatim kalmasa da kendimi zorlayıp ayağa kalktım, celladım pes ettiğimi görmeyecekti. Gelmekte olan siyah ceketli adamdı. Rüyaların etkisinden mi yoksa siyahlı adamın varlığının acı getireceğini bildiğimden mi bilmem, titremeye başladım.

Yumruğumu sıkıp kendimi dayanmaya zorladım.

O an ayırdına vardım, siyahlı adamın belirmesiyle zihnimde olduğunun farkına varmadığım görüleri tekrar hatırlıyorum. Hatırlamak?

O berbat anıları yaşadım mı gerçekten, o kişilerin ölmesi benim suçum mu? Bu düşüncenin korkutucu gerçekçiliği karşısında gardımı düşürüp tekrar titremeye başladım.

Siyah ceketli adam elinde sakladığı yeşil bir taşı göğsüme değdirdi. Neden kaçmadım ya da yardım çağırmadım bilmiyorum. Sanırım, ailemi de bu bela bataklığına sürüklemek istemiyorum. Kendimi dahi koruyamazken onları bu çılgınlıktan sakınmaya çalışmam, komiklik derecesinde cılız bir denemeydi.

YEŞİLTAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin