2. Bölüm

68 26 61
                                    

Bana ölüme bir düzen dedin.
Yaşayarak kaçan sendin.
Bana kalarak ölmeyi seçtirdin.
Suçu bana,
Yalnızca bana attın.
Yıkık dökük duvarların arasında,
Kim düşman, kim dost.
Söyle.
Söylemeyerek susan sensin.
Dili olup konuşmayan.
Merhem olup -ama dur merhemde değildin-
Yaralayan.
Sen sadece acısın.
Acımsın.
Acının öteki yüzü
Dur dinle.
Sen benim yarımsın.
Yaraların şahı.
İyileşmenin düşmanısın.
Sen yalnızca.
Yalnızca sen,
Benim.
Yalnızca kaossun.

2. BÖLÜM

Susmak.
Nasıldı her şeye susmak. İnsan susturuldukça mı anlıyordu susmasın ne kadar zor olduğunu?
Ben hayatım boyunca susturulmuştum birileri tarafından.

Yabancıyım her şeye, sokaklara yabancıyım, insanlara, müziklere, yüzlere. Masallarda geçen oyunlara bile yabancıydım. Gökyüzünü camdan dışarıya bakmaya iznim olduğu zamanlarda görebiliyordum.
Mecazende olsa bu söylediklerim kendi hayatımda bir kuklaydım ben. Yöneten babamda olsa ben babam tarafından yönetilen biriydim. O beni yönetti ben herkesi.

Düzene başkaldırabilirdiniz ama değiştiremezdiniz, değişmek isterdiniz, değişebilirdiniz ama bu yalnızca size kayıp sağlardı. Burada ya kaybeden olurdunuz ya kazanan. Başka bir seçenek yoktu, başka bir yol yoktu. İki yol vardı, iyi ve kötü. İyiler kazanmazdı burada, anlatılan masalların tam aksi vardı hep. Öylede olmuştu.

Sevilnada tarih hep kötüleri yazmış, onları anlatmıştı. Üç soydan gelen aile dışında kimse anlatılmaz, konuşulmazdı. Zirvede tek isim vardı; Asiller ve onun yardakçıları Darcan ve Dinçer.

Bu düzeni bozmak için önce bu üç soyun bozulması gerekiyordu. Onada gücünüz yetmezdi, yetiremezdiniz.

Sırılsıklam bir şekilde eve gelmiş, geldiğim gibide kendimi duşa atmıştım. İçimde birikmiş ne kadar öfke varsa suyun alıp götürmesini ümit etmiştim. Ümit etmekten başkada çarem yoktu, işede yaramamıştı, sıcak su bedenime iyi gelmemişti bu sefer. Belkide içimde birikmiş öfke her şeyin önüne geçiyordu. Evden çıkıp deniz kenarında kumun üzerine oturmak istiyordum. Saati, insanları umursamadan. Öylede yapacaktım. Çünkü boğuluyordum. Boğazıma teller batıyordu sadece. Konuşamıyordum. Sanki konuşsam ağlayacaktım. Ne diyecektim ki, kime neyi haykıracaktım. Buzdan adamın buzdan kızı işte, herkes konuşup duracaktı hakkımda. Gerçekte nasıl biri olduğumu merak bile etmeyeceklerdi, biliyordum. Biliyordum çünkü beni merak eden olmazdı, merak ettikleri şeyler soyadım ve onun bana getirdiği şeylerdi. Beni merak etmezlerdi. Bir anne kızını merak etmez mi? Ben evimde bir odada biri ağlasa yapamam yani, yapılmaz ki. Gider uğraşırım, sinirlerini bozarım ne bileyim kendimce bir şeyler yaparım ama durmam öyle sabit. Diyemem abartma, buna mı takıldın, denir mi? denmez ki. Fakat bana hep dendi.
Duştan çıkıp üzerime siyah kot bir pantolon ve siyah sweatshirtü giydim, montumuda aldım. Uzun zaman sonra montumu giymiştim. Daha doğrusu annemin montuydu. Onun gibi kokuyordu, huzur kokuyordu. Bir türlü elim gitmemişti bu montu alıp giymeye, şimdi özlemimden midir bilmem yanımda hissetmek istiyordum.
Odamdan çıkıp merdivenleri beklemeden indim. Evden çıktığımda babam ve annemle karşılaştım gelmişlerdi. Babamın kaşları üzerimdeki montu gorünce çatıldı. Sinirlenmişti. Annem ise sadece böyle giyindiğim için sinirliydi. Hiçbirine aldırış etmeden, görmezden gelerek hızlı adımlarla yürümeye başladım. Babam arkamdan bağırmaya devam ediyordu.

ZEMHERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin